TR EN

Dil Seçin

Ara

Balıklar Yağmuru Beklerken

Balıklar Yağmuru Beklerken

Şair Necip Fazıl Kısakürek Sakarya Türküsünde “…Şu çıkan buluta bak, şu inen suya inat” derken ezber bozuyordu.

Hani her cisim yer kürenin merkezine doğru çekilirdi, bu ters yönde giden buluta ne demeli! “Rabbim isterse olur…” diyordu o büyük şair.

Evet, Rabbim o su zerrelerini göğe yükseltiyor, sonra Rahmet hazinelerinden doldurarak bize geri gönderiyor. Bitmedi, o su denize düşüp balığın gıdası oluyor. Kara parçasına düşenlerin yolculuğu ise bir başka; önce toprağın içersinde, kayaların çatlaklarında dolaşıyor, buradan besin maddeleri ile zenginleşip, ağaçların tepesine tırmanıyor ya da pınar oluyor, ırmak oluyor, nehir oluyor…

Su zerreleri göğe niçin çıkarlar, sonra yağmur haline nasıl dönüşürler, dönüş yolculuğunda beraberlerinde ne getirirler?

Bu sorulara cevap verdiğimiz gün, çölleri ağaçlandırmak sevdasından vazgeçtik. “Aman, çölleri koruyalım” demeye başladık. Çünkü, öğrendik ki, bitkilerin ve hayvanların besin kaynağı çöllerden geliyordu. Onu yalnızca insanlar ve bitkiler değil denizin içindeki balıklar da bekliyorlar “…Hadîs’te var ki: Hatta deniz dibindeki balıklar dahi günahkâr ve zalimlerden şekva ediyorlar ki; onların yüzünden yağmur kesilir, hatta bizim de nafakamız azalır derler. Evet bu zamanlarda öyle günahlar, zulümler oluyor ki; rahmet istemeye yüzümüz kalmıyor; masum hayvanlar da azab çekerler.”1 

Dudakları susuzluktan kurumuş insan ve hayvanların, sararıp solmuş bitkilerin yağmuru beklemelerini anlıyoruz, ancak suyun içindeki balık niçin yağmur bekler, bu sorunun cevabını bize su zerreleri kendileri anlatsın:

“Ben ırmakta akan suydum. Sonra Rabbim beni göğe çağırdı, ne kadar ağırlığım varsa hepsini bıraktım arkamda. Bana karışan tuzlar, mineraller, acı tatlı ne varsa… Sonra küçük zerrelere bölündüm ve yükseldim. Yolumun üzerinde kum tanelerini gördüm, onlar ise çöllerden kopup gelmişlerdi. Biz buluştuğumuzda güneşi de yanımızda bulduk. Şimdi güneş en zarif ışıklarını göndermeye başladı bize. İşte o anda toz taneleri parçalandı, bizim gibi küçük zerrelere ayrıldı ve bize katıldılar. Şimdi yükümüzü almıştık, yağmur olarak geri dönüyorduk. Denize düştüğümüzde planktonlar bizi karşıladı. Getirdiğimiz hediyeyi istiyorlardı. Biz onlara demir getirmiştik (Fe+2), bu rızıklarını bekleyip duruyorlardı.”

Planktonlar, balıkların rızkı; balıklar da bizim, üstelik bizim hem rızkımız hem de şifa kaynağımız.

Bugün bilim adamları açık sularda balıkların besin kaynağının mikroskobik bitki ve hayvanlardan oluşan planktonlar olduğunu açıklamaktadırlar.2-3

Planktonların besin kaynağı ise sahra çölünden gelen tozlardır.

Yapılan araştırmalar şu gerçeği ortaya koymuştur:

Çöl kumlarında demir oksit oranı yüksektir ve buradaki demir Fe+3 şeklindedir. Çöl fırtınaları etkisiyle kumlar ufalanmakta ve rüzgârların etkisiyle de taşınmaktadırlar. Tozlar atmosferde belirli bir mesafeye ulaştıklarında güneş ışıklarının enerjisiyle fotokimyasal reaksiyonlara uğrarlar ve içindeki demir indirgenerek Fe+2 şekline dönüşür. Demirin bu yeni yapısı havadaki nemi toplar ve yağmur oluşturmak için ortam hazır olur. Düşen her bir yağmur tanesinin içinde iyonik halde demir bulunur ve bu da canlılar için bir besin kaynağıdır.

Bugünün biliminin geldiği nokta ile yağmur damlalarının içersinde iyonik olarak demir bulunduğunu ve onu rahmet yapanın da işte bu demir olduğunu öğreniyoruz.

Acaba Yüce Yaratıcı Hadid suresi 57/25’de, “...Biz demiri de indirdik ki, onda büyük bir kuvvet ve insanlar için faydalar vardır...” şeklindeki ayetin bir manası ile bize yukarıda açıklanan olayları mı haber veriyor. Ne dersiniz? 

 

Kaynaklar:

1. Emirdağ Lahikası-1, s. 33

2. http://www.baliksevdasi.com/balik/deniz-canlilari-ve-balik-cesitlerine-genel/5264-plankton/

3. http://www.gma.org/surfing/human/ozonephyto.html