TR EN

Dil Seçin

Ara

Naftalin Korkusu / Hayalin İçinden Öyküler

Çocukluğumun geçtiği evde sedef kakmalı bir sandığımız vardı. Üstünde misafirler için ayrılan yatak ve yorganlar durur ve biz buna yüklük derdik. Yüklüğü üzerinde kırmızı gül desenleri olan beyaz örtüsü ile hatırlıyorum. Duvarı süsleyen tablodaki süvariler, sandığı korumak için oradaydılar. Çünkü annem komşumuz zahide teyzeye, buraya koyduğu şeylerin kendisi için çok kıymetli olduğunu söylemişti.

Bunu öğrenmem hiç iyi olmamıştı. Kıymetlim, bir tanem diyerek sevmesinden olsa gerek, bir gün beni de sandığa kilitlemesinden korkar olmuştum. Doğumda ölmüş olan ikiz kardeşimin de orada olabileceğinden şüphelenmeye başladım. Eminim annem onu da çok seviyordu.

Yusuf Peygamber’in kuyuya atıldığını öğrendikten sonra korkularım daha da arttı. Sandık belki de bir kuyuya açılıyordu!..

Babam “arkası yarın” tadında anlattığından, hikâye yarım kalmıştı. Yusuf hâlâ kuyudaydı.

O günlerde tuhaf şeyler oluyordu. Komşumuzun büyük kızı, elinde bir kap, yüzünde alaycı bir ifade ile karabiber istemeye gelmiş ve ablama, geceleri  bizim evin etrafında dolaşan bir tilkiden bahsetmişti.

Bizim bahçenin köşesindeki sokak lambası da kırılınca, benim odam geceleri daha bir karanlık olmaya başladı.

Gördüğüm karaltı ve gölgeler, önce tilkiye, ardından kocaman ağzı olan testere dişli bir canavara dönüşüyor ve uykularımı kaçırıyordu.

O gün ablamı istemeye gelecekler diye ev kalabalıklaşmış ve herkesi bir telaş sarmıştı. Annem bir ara onu çağırarak yüklüğü boşaltıp sandığı açmasını istedi. Çok heyecanlanmıştım. Fakat herkesin içinde açılacak olmasına bir anlam veremiyordum. Ablam yüklüğü boşalttı ve sandığı açtı. İçinden kucağına aldığı beyazlara sarılı bir bohçayı sevinçle gösterirken, ben ağzım açık kalakalmıştım. Kundağa sarılmış halde duran, ikiz kardeşimin hareketsiz bedeni miydi yoksa! Oradakiler bunu çok sıradan bir şeymiş gibi seyrediyor, hatta yaşadıkları tuhaf mutluluğu gizlemeye gerek duymuyorlardı.

Annem ablamın yanına yaklaşarak;

“Canım kızım” dedi. “Gelinliğimi iyi ki saklamışım. Eminim sana çok yakışacak.”

Şaşkın bir halde sandığa yaklaştım ve incelemeye başladım. Bir mağazada gibiydim. Çatal kaşık takımından battaniyeye kadar her şey vardı.

Burnuma ağır bir koku geliyordu.

Öğrendim ki naftalin kokusuymuş. Ve daha başka şeyler de öğrendim sonra. Karabiber ablamın, tilki ise eniştemin kod adıymış. Geceleri evimizin her yanını aydınlatan sokak lambasını da bu tilki kırmış…