TR EN

Dil Seçin

Ara

Sokak, Mahalle, Şehir Komşuları / Komşuluğun Sınırları Nerede Başlar, Nerede Biter?

Sokak, Mahalle, Şehir Komşuları / Komşuluğun Sınırları Nerede Başlar, Nerede Biter?

Komşu hakkı imandandır dersem, sakın itiraz etmeyin ne olur. Tüm insanlık ve kıtalar birbirine komşudur. Bulgaristan’a ya da Yunanistan’a gittiğinizde, gümrük görevlisinin “komşi” sözünü duymuşsunuzdur. İslam, insanlığı “komşulukla” birbirine sarıp sarmalamıştır. Önce komşuyu değil, kendimizi sorgulamalı. İdeal komşu var mı çevremde demeden önce, ben ideal komşu muyum diyerek kendimizi sorgulamalıyız. Biz öncelikle komşuluğu evlerle sınırlamamalıyız ki, doğru sonuca ulaşalım.

Ev komşum, dükkân komşum, sokak komşum, mahalle komşum, ilçe komşum, vilayet komşum, ülke komşum, kıta komşum, deniz komşum ve hatta mümkünse diğer gezegenler için, dünya komşum diyebilecek kadar koşuluk sınırını genişletmeliyiz.

Sadece yaşayanlarla değil, mezarlıklarla da komşu olmanın şuur ve hakkını düşünmeliyiz. Komşu ister akraba, ister mümin kardeşim, ister inançsız olsun her birinin kendi durumuna göre ödenmesi gereken bir hukuku vardır.

Üzerinde düşünmek gereken bir komşuluk konusu da “şehir komşuluğu”dur. Bulunduğumuz ilin, kaç şehir komşusu vardır? Onlar bizim komşumuzken, bizler de onların komşusuyuz. Kimsenin birbirini kıskanma ve üstünlük hakkı yoktur.

Örnek olarak, Sakarya’mızın güzide komşuları şunlardır. Bilecik 102 km, Bursa 159 km, Düzce 69 km, Kocaeli 37 km’dir. Anlaşılan o ki beşibirlik gibi, beşibiryerde komşularımız vardır. Bilecik Osmanlı medeniyetinin beşiği, Bursa ise bir dönem Osmanlı başkenti, Kocaeli İstanbul’umuzun giriş kapısı, Düzce’miz ise şehrimizin sığınağıdır. Ne güzel komşularımız vardır.

Namı diğer İzmit’e gittim. Kitap fuarı vardı. 150 yayınevi ve çeşitli yazarlar ile geniş bir mekânda kitaplı yaşamayı sevenlere sunulmuştu. Müslüman dendi mi akla kitap gelir. Bizim kültürümüzde birine “kitapsız” dendi mi en büyük hakaret yapılmış demektir. Komşuda kitap var, gitmez misiniz? Komşu komşunun külüne muhtaçmış. Ya söz konusu olan “kitap” olursa, söyleyecek bir söz kalmaz.

Adapazarlı bir dostumuz Burdur iline gitmiş. Bir trafik kazası yapmış. Hastaneye götürmüşler ve bir beyefendi gelerek hasta ve sağlıklı olanlarla ilgilenmiş. İhtiyaçları görülmüş ve Adapazarı’ndakilere haber verilmiş vs.

Adapazarlılar derlenip toparlandıktan sonra, kendileriyle ilgilenen beyefendiye teşekkür etmişler ve ilgi sebebini ve tanışıp tanışmadıklarını sormuşlar. Cevap manidarmış. Burdurlu Bey demiş ki; “Ben İzmitliyim fakat burada ikamet ediyorum. FM kanal radyodan elli dört plakalı bir aracın yaptığı kazayı duyunca hemen geldim. Düşündüm ki, kaza yapanlar KOMŞU VİLAYETİMİZDENDİR. Onlara yardım etmem gerekir dedim ve sizinle ilgilenmeye geldim.” Uzun söze ne hacet vardır.

Bir şehri sevmek istiyorsanız iki şeyi yapmanız gerekir. O şehrin bir camisinde cemaatle namaz kılmak ve mümkünse mezarlığını ziyarete gitmektir. Bir de o şehirde dostunuz oldu mu, o şehir sizin yüreğinizdeki “sevgi” dağarcığına kayıt olur.

Camisi, namazı ve mezarlığıyla sizin hayatınızda unutulmaz yer tutar. Üzülerek söylerim ki, spor adına sürdürülen kıtal ve düşmanlıkların hepsi şeytanın pim pis işlerindendir. Bunlardan şiddetle kaçınmamız gerekir.

Komşu şehirlerimiz aynı zamanda bizlerin “İslam için fetih” yurdu olan bölgemizin kader arkadaşlarıdır. Şeyh Edebali Bilecik’te, Orhan Gazimiz Bursa’da ve onların eratı/mücahitleri ise bu komşu bölgelerde taşı olmayan mezarlardadır.

Komşuluk hatıra yurdudur, göçebelik ise anılar biriktirmez. Hayatın ve vatanın anlamı hatıralarda gizlidir. Komşu vilayet gezileri tertip etmelidir. İster şahıslar arası olsun, ister kurumsal. Komşuyu ziyaret ve selamlaşma tüm güzel ahlâkın ve sevginin anahtarıdır.

Allah Resulünün doğduğu ve elli üç yıllık ömrünü geçirdiği Mekke-i Mükerreme ile hicret ettiği Medine-i Münevvere gönüllerimizde sanki iki yakın arkadaş şehir gibi değil midir? Hâlbuki araları dört yüz elli km olduğu halde, sanki iki komşu vilayet gibi değil midir? Üçüncü arkadaş komşuları da Kudüs olduğunu bilmeyenimiz yoktur.

Komşu kadınlarına “komşu ana” saygısını öğreten dinimiz, komşuyla işlenen günahı diğerlerinden on kat daha veballi olduğunu öğreten dinimiz ve komşuya yemeğin suyuyla da olsa ikramı emreden dinimizken, apartman komşuluğundan mahalle komşuluğuna, şehir komşuluğundan ülke komşuluğuna varıncaya kadar komşu ahlâkı tevhidin amel kısmıdır.

“Yalnız Allah’a ibadet edin, Ona hiçbir şeyi ortak koşmayın... yakın komşulara, uzak komşulara güzel muamele edin. Bilin ki Allah kendini beğenen ve övünüp duran kimseleri sevmez.” (Nisa, 36) Bir kısım âlime göre burada komşu sınırlandırılması değil, sınırın genişliği ve sorumluluğun evrensel boyutu öne çıkarılmaktadır.

Üzülerek ifade edelim ki, aynı şehrin kazaları arasında dahi bazen sevgisizlik hâkim olmakta ve problemler ortaya çıkarılmaktadır. Unutmayın ki kazalar şehir merkezinin çocukları hükmündedir. Çocuklar arasında adalet tesisi etmek vazifemiz değil midir?

Şehir ahlâkı demek büyük sorumluluk yüklenmektir. Biliriz ki, her hususta komşu vilayetler, birbirinin hürriyet kapılarıdır. Vilayetler bir birlerine “veli” oldukları oranda aralarında emniyet ve sevgi hüküm sürer.

Diğer bir konu da komşu vilayetten fedakârlık beklemeden evvel ben komşu vilayetime ne sunabildim diye önce kendimizi sorgulamalıyız. İyiliği ilk tatbik eden ben olmalıyım ilkesiyle sorunları çözebiliriz. Şimdiden özledim komşu vilayetimin merkez camisinde namaz kılmayı, dualaşmayı, selamlaşmayı, mezarlarına istiğfar ulaştırmayı.

İlkemiz şu olmalı. Ya komşularımıza hayırlı davranmalı, değilse hiç olmasa zararımız dokunmamalıdır. Hadis; “Allaha ve ahiret gününe iman eden komşusuna eziyet etmesin, ikram etsin.”