TR EN

Dil Seçin

Ara

İhtilal Kurbanı Bir Bilim Adamı: LA VOİSİER

Antoine Lavoisier, 18. asrın en önemli kimyacılarından biridir. 1743’te Paris’te doğdu, 1794’te 51 yaşında iken Fransız ihtilâlcileri yüzünden giyotinle başı kesilerek idam edildi.

 

Lavoisier, küçük yaşta annesini kaybetti, babasının maddî durumu iyi idi.

Oğlunu en iyi şekilde yetiştirmek için elinden geleni yaptı, bilhassa onu hukukçu olmaya yönlendirdi; 1764’te de hukuktan mezun oldu. Fakat Lavoisier daha çok deneysel bilimlere meraklıydı, 21 yaşında Paris sokaklarını aydınlatma proje yarışmasında birinci oldu ve Fransız Bilimler Akademisinden altın madalya kazandı.

25 yaşında kimya alanındaki çalışmaları değerlendirilerek akademiye üye seçildi. Bu arada hükümetin görevlendirdiği bir komisyonda yer alarak Fransa’nın jeolojik haritasının çıkarılması, tarımda verimliliğin artırılması gibi birçok projede çalıştı. Ayrıca o sıralar bitmeyen savaşlar yüzünden önemi artmış olan barut üretimi sorumluluğunu da üstlendi.

Genç bilim adamı bunlarla da yetinmedi, yine hükümetin teklifiyle ülkenin bozuk olan vergi sistemini düzeltmeye de el attı. Paris’e giren çıkan malları kontrol edebilmek için surların yıkık kısımlarını tamir ettirdi, belirli kapılardan mal giriş çıkış yapılmasını sağladı. Vergi memurları genellikle sevilmezler, Lavoisier’in bu faaliyetleri de ileride başına bela oldu.

Bütün bu çalışmalarını yaparken bir yandan da kendi laboratuarında araştırmalarına devam ediyordu. Yüksek olan gelirinin önemli bir kısmını bu laboratuvara harcıyordu. Aristo döneminden beri devam eden ateş, su, hava ve toprak denilen dört unsur kavramı yavaş yavaş değişiyordu. 20’ye yakın yeni element buldu, bakırı altına dönüştürmek için çabalayan simyacıların boşuna uğraştığını söyleyerek modern kimyanın temellerini attı.

O günkü bilim meraklılarının en fazla üzerinde durdukları konulardan biri de yanma olayı idi. Odun, kömür gibi yanan şeylerin içinde flojiston dedikleri bir madde olduğuna inanıyorlardı, bir madde ne kadar kolay yanıyorsa flojistondan o kadar zengin kabul ediliyordu.

 

Düşmanlık tohumu

 

Fransız devriminin liderlerinden biri olan Jean-Paul Marat da o zamandaki birçok insan gibi simyaya meraklıydı. Biraz da şöhret için 1780’de “Ateş Üzerine Fiziksel Araştırmalar” adında bir kitapçık yayınladı, güya yanma olayını izah ediyordu.

İnsanlar kitapçığını önemsemeyince bu sefer de Journal de Paris’de akademinin de kendi görüşlerini benimsediğini söyleyen bir haber yayınlattı. Akademi başkanı olan Lavoisier de hemen bu haberi tekzip ederek, Marat’ın teorisinin flojiston kuramının kılık değiştirmiş bir şekli olduğunu, Marat’ın bu yaptığının da ahlâksızlık olduğunu söyledi.

O günden sonra Marat onun ölümcül bir düşmanı oldu. Lavoisier de aslında 1770’ten beri yani yaklaşık 10 yıldır yanma ile ilgili deneyler yapıyordu ve yanmanın havada bulunan oksijen gazı ile ilgili olduğunu hemen hemen kesinleştirmişti.

 

Kanunun korunumu

 

Lavoisier’in ismiyle hatırlanan bir şey de “maddenin korunumu” kanunudur. Bununla ifade ettiği şey, kimyasal bir reaksiyona giren ve çıkan maddelerin her ne kadar görünüşleri ve isimleri değişse de aslında eşit olduklarıdır. Yani var olan bir madde yok olmamakta, sadece şekil değiştirmektedir.

Bu aslında dünyada, fıtratta, yaratılışta, israf ve abesiyet olmadığını gösteren bir kanundur. Var olan bir şeyin yok edilemeyeceğini de aslında Cenâb-ı Hakk’ı istisna ederek söylemesine rağmen sonradan dinsizler tarafından çarpıtılarak kullanılmış, ders kitaplarına bu haliyle sokulmuştur. 

 

İftira gazetesi

 

Marat, “Halkın Dostu” adında bir de gazete çıkarıyordu, bu gazetede daha çok aristokrat ve zengin düşmanlığı yapıyordu. Artık hedefinde Lavoisier vardı, tıpkı bugünkü bazı gazeteciler gibi “çamur at; izi kalır” mantığını kullanıyordu. Onun bir toprak ağasının oğlu olduğunu, Paris’e temiz kır havasının girmesini engellemek için duvarlar yaptırdığını, makam ve mevkisini şahsî menfaat temini için kullandığını, haksız vergi topladığını, şarlatanların başı olduğunu vs. işleyip durdu.

Marat’ın kendisi 1793’te bir suikasta kurban gitti. Fakat attığı çamurlar ihtilalcilerin dikkatinden kaçmadı. 1794’te Lavoisier aralarında kayınpederinin de bulunduğu 27 kişi ile beraber tutuklandı.

 

‘’Bilime ihtiyaç yok...’’

 

Mahkeme başkanı Coffinhal, iriyarı, konuşurken gürleyen ve bütün ihtilal mahkemeleri gibi yukarıdan emir almış bir adamdı. Tutukluların ortadan kaldırılması için karar önceden verilmişti. Geriye görüntüyü kurtaracak bazı formaliteler kalmıştı, avam takımından bir jüri de hazırlanmıştı.

Nihayet savcı iddianamesini okumaya başladı. Bir dizi suçlamadan sonra sanıkları devleti düzenli olarak soymakla ve “bir süredir Fransa’yı kasıp kavuran bütün kötülüklerin failleri” olmakla suçlayan konuşmasını yaptı.

Avukatların savunma hazırlamak için zamanları yoktu. Başkan, savcıyla tartışmaya da izin vermiyordu, biraz daha cesur konuşsalar kendilerinin de sanık sandalyesine oturacaklarını gayet iyi biliyorlardı. Ayak takımından seyirciler büyük bir zevkle duruşmayı izliyordu.

Lavoisier’in avukatı müvekkilinin ülkesine birçok hizmeti geçmiş bir bilim adamı olduğunu, yaptıkları hizmetlerin hiç olmazsa “hafifletici sebep” olarak göz önüne alınmasını rica etti. Devrim mahkemesinin başkanı Coffinhal tarihe geçen şu sözle karşılık verdi: “Cumhuriyetimizin bilim adamlarına ihtiyacı yoktur” ve karar hemen açıklandı idam…

İnfazlar aynı gün yapılıyordu, sanıkları “canlı tabutu” denen kafesli bir at arabasına bindirip, Paris sokaklarında ayak takımının aşağılaması için dolaştırıp infaz alanına getirip, tek tek giyotine çıkardılar.

Lavoisier’in sırasını beklerken kitap okuduğu söylenir, nihayet önce kayınpederi, sonra kendisi sehpaya çıkarak boynunu giyotine uzattı ve birkaç saniye içinde başı sepetin içine düştü.

Bir astronom olan dostu J. Langrange ölümü üzerine, “Kafasının koparılması için bütün gereken sadece bir saniyeydi. Onunki gibi bir kafanın bir daha gelmesi için belki yüz yıl bile yetmeyecek” diye üzüntüsünü dile getirdi. Cesetler arabalarla götürülüp, topluca bir çukura gömüldü.

Lavoisier’in hayat hikâyesinin sonunda dikkatimizi çeken en önemli nokta bundan 200 yıl önceki darbecilerle günümüz darbecilerinin aynı zihniyette oluşlarıdır. Her ikisi de göstermelik mahkemelerle idam kararları vermiştir. Her ikisi için de hizmetin, çalışkanlığın, ahlâkın, dürüstlüğün hiçbir önemi yoktur. Onlar için önemli olan yandaşlık, taraftarlıktır. “Bizden misin, değil misin” en önemli kaygılarıdır. Bunun da sebebi zannımca korkudur; ihtilâlci aslında bir korkaktır. Başarısız olursa kendi kafasının gideceğini bilmektedir. Bunun için de her şeyden önce taraftar ve yandaş kazanmak zorundadır.

İbretlidir ki, bizdeki 28 Şubat 1997 darbesinin atanmış rektörleri de, üniversitelerimizdeki birçok kıymetli bilim adamına, hemen hemen Coffinhal’in zihniyetine ve sözlerine yakın bir şekilde davranmış ve onları birçok haklarından yıllarca mahrum etmişlerdir. Fakat öncekiler gibi bunlar da sonunda tarihin karanlıklarında kaybolup gideceklerdir.