Çocukluğumuzda bazı büyüklerin sohbetlerinde Allah’ın kudretine örnekler verilirken beynimizin mükemmelliğinden bahsedilirdi. Bu müthiş organın mucizevî özellikleri sayılırken, kapasitesinin büyüklüğünü anlatmak için, “Bütün hayatımız boyunca beynimizin en çok %5’ini kullanırız. Einstein gibi dahiler bile ancak %10’unu kullanıyorlar.” gibi ifadeleri hayran bir şekilde dinlerdik. Bu hususta son yıllarda yapılan araştırmalar ise daha farklı görüşleri dillendiriyor.
“Beynimizin %10’unu kullanıyoruz.” ifadesi Washington Üniversitesi’nde anesteziyoloji uzmanı olan Dr. E. Chudler’e göre yanlış bir düşüncedir, bir söylentidir ve gerçekle bir alakası yoktur. Peki bu söylenti nereden çıktı? Bunu hiç kimse bilmiyor. Dr. Jay, şimdiye kadar bu şekilde düşünen hiçbir nöroloji uzmanıyla karşılaşmadığını ve bu sözün dünya çapında yaygın bir deyim haline gelmesini hayretle karşıladığını belirtiyor.
Bununla ilgili olarak birkaç görüş üzerinde durulmaktadır:
Birinci Görüş: Bilim adamlarının sözlerinin ve çalışmalarının yanlış yorumlanmasıdır. Böyle bir ifade ilk defa 1800’lü yıllarda Einstein’ın ve P. Florins’in sözlerinin farklı değerlendirilmeleri sonucu ortaya çıkmış olabilir. William James İnsanın Enerjisi adlı eserinde (1908), “İnsan, fizikî ve zihnî güçlerinin çok azını kullanmaktadır.” der. Bu sözü birçok şekilde yorumlamak mümkündür. Kimileri buradaki “çok az” sözünü %10 şeklinde yorumlarken, kimileri de çalışmayarak, tembellik ederek, okumayarak performansını az kullananları kastetmişlerdir.
K. Lashley 1920’lerde farelerin beyinlerinin büyük bir kısmını çıkararak bir seri deneme yapmıştır. Deney sonuçlarını yorumlarken “Beyinleri çıkarıldığı halde fareler bazı işleri yapabilmektedirler.” diyerek, insanda da beynin bazı kısımlarının çıkarıldığında önemli değişikliklerin olmayacağını ifade etmiştir. Ancak bugün biliyoruz ki, beyindeki çok küçük bir sahanın tahrip edilmesi bile insan hayatını mahvedebilmektedir. Bu yüzden epilepsi veya beyin tümörü ameliyatlarında sinir cerrahları beyin dokusuna en ufak bir zarar vermemek için çok hassas ve dikkatli davranmaktadırlar. En ufak bir hata hastanın hayatına mal olmakta veya geri dönülmez sakatlıklara yol açmaktadır.
İkinci Görüş: Popüler medyanın haberleri çarpıtması veya yanlış yorumlanmasıdır. İnsan beyninin %10’unu kullandığına dair hiçbir ilmî araştırma sonucu olmamasına rağmen buna inananlar şöyle düşünmektedirler: “Eğer beynimin daha fazlasını kullanırsam süper hafızaya sahip olurum, olağanüstü zihnî kabiliyetler kazanabilirim. Mesela, düşüce gücümle cisimleri hareket ettirebilirim.”
Bu düşünceleri destekleyen ve doğrulayan hiçbir ilmî çalışma yoktur. Bir uydu anteni reklamında şöyle deniliyor: “Potansiyel beyin gücünüzün %11’ini kullanıyorsunuz. Şimdi bir tercihiniz var. Bizim ürünümüzle artık bu oranı artırabilirsiniz.” Yine bir hava yolu şirketi kendi reklamında şu cümleleri kullanmaktadır: “İnsanların, beyinlerinin %10’unu kullandığı söyleniyor, bizim hava yolumuz ile uçtuğunuza göre siz daha fazlasını kullanıyorsunuz.”
Üçüncü Görüş: İnsanların acizliğidir. Bilim dünyası bütün gelişmelere rağmen beynin sırlarını hâlâ çözememiştir ve çözecek gibi de görünmemektedir. Bu yüzden de araştırmacılar her seferinde “Beyin kâinattaki en kompleks, en karmaşık organik yapıdır; bu mükemmel yapının çözülemeyen daha çok sırları vardır.” diyerek acizliklerini itiraf etmektedirler. Yine bugün için beynin daha %10’u anlaşılabilmiştir. %90 gibi bir kısım keşfedilmeyi beklemektedir. Edebiyatçı Emily Dickinson, “Beyin gökyüzünden daha geniş, okyanuslardan daha derindir.” derken, asırlarca önce Hz. Ali: “Ey insan, sen kendinin küçük bir cisim olduğunu sanırsın, oysa en büyük âlem senin içinde gizlidir.” demiştir.
BEYNİN %10’UNU KULLANMAK NE DEMEKTİR?
Buradan şöyle bir yoruma gidebilir miyiz? Eğer %10’unu kullanıyorsak, kullanmadığımız %90’lık kısmı çıkaralım ve kullanmadığımız yükü taşımayalım. İnsan beyni ortalama 1400-1500 gramdır. Bunun %10’u 140 gr. olup, bu da bir koyun beyninin büyüklüğü kadardır. Bugünkü tıp bilgilerimize göre beynin %1’lik kısmını bile çıkarıp alamayız. Beyindeki çok küçük bir alanın hasarı felçlere sebebiyet verebilmektedir. Parkinson hastalığı gibi beynin çok az bir kısmını etkileyen hastalıklar çok tahripkâr neticelere yol açmaktadır.
Uyku uyanıklık saatlerinde, günlük ve mevsimlik ritimlerin oluşmasında ve bu işler için melatonin hormonunun salgılanmasında rol alan, görme sinirlerimizin yolu üzerinde bulunan supra kiazmatik çekirdeğin kapladığı saha 0,3 milimetreküptür. Açlık ve susuzluğumuzu düzenleyen, vücut ısısını ayarlayarak termostat görevi yapan ve limbik sistemin merkezinde bulunan hipotalamusun ağırlığı 50 gramdır. Zevk, neşe, üzüntü ve öfkelerimizin, kısaca duygularımızın merkezi olan limbik sistem ise bütün beynin %1’ini oluşturan orta beyinde yer alır. Şimdi bunların hangisini çıkarıp alabiliriz? Bırakın bu yapıları çıkarmayı milimetrenin binde biri uzunluğunda olan birkaç nöronu tahrip etmek bile sinir sistemimizin harika dengesini bozabilmektedir.
Meteorolojik olaylar gibi kaotik sistemlerden bildiğimiz “kelebek tesiri”nde olduğu gibi, beyincikteki bir hasar, kendinden uzaktaki başka bir bölgenin sistem ve nizamını alt üst edebilmektedir.
Beyin kapasitesini ölçen birim nedir? Hangi birime göre konuşulmaktadır? Şu an için böyle bir birim ve bir bilgi mevcut değildir.
Sinir hücreleri hiç çalışmasalar bile, çevrelerindeki sinir hücrelerinden kendilerine sinyaller gelmektedir. Bir sinir hücresine saniyede 2500 mesaj alınır, değerlendirilir ve cevap verilir. İnsandaki 100 trilyon hücrenin 100 milyarı beyindedir ve iki sinir hücresi arasında da 3000 civarında sinaps (bağlantı) vardır. Yüz milyar hücrenin her birinin komşularıyla olan bağlantıları ne kompleks bir sinir ağı şebekesi ile karşı karşıya olduğumuzu gösterir.
Bütün organlarımız gibi beynimiz de en mükemmel şekilde yaratılmış ve hizmetimize sunulmuştur. Allah abes iş yapmadığına göre her hücrenin hatta her zerrenin kendine has vazifeleri vardır. İnsan basit ve sabit bir madde değildir. Vücut hücrelerimiz daima yenilenir. Ancak farklı dokulara ait hücrelerin ölüm ve yenilenme süreleri farklıdır. Saniyede 200 milyon alyuvar yapılır, 200 milyonu ölür. Bir alyuvarın ortalama ömrü 120 gündür. Deri ve karaciğer hücrelerimiz çok hızlı yenilendiği halde kas hücrelerimiz çok yavaş yenilenir. Beyin hücrelerimiz ise hiç yenilenmezler.
Yeni doğan bir çocukta 380 gram ağırlığında olan beyin ilk üç yıl içinde çok hızlı gelişerek, yedi yaşlarında hemen hemen ergen insandaki büyüklüğe yaklaşır. Bundan sonraki büyümesi ise çok yavaşlar. 20 yaşlarından sonra her yıl bir gram eksilerek 75 yaşlarında, olgunluk döneminde eriştiği zirve noktasının onda biri kadar azalır. 20-70 yaşları arasında beynimizde her gün yaklaşık 50 bin sinir hücresinin iş göremez hale geldiği veya ölerek yok olduğu tahmin edilmektedir. 50 yaş civarında da bu hücrelerin hemen hemen %10’u iş göremez durumdadır.
İnsan vücudu başta beyin olmak üzere muntazam bir makine ve harika tarzda değişen bir saray gibidir. Vücutta her hücre çalışmakta ve birbirine yardım etmektedir. Bin kubbeli ve her kubbede taşları direksiz duran bir saray gibi olan bir görme sistemimiz için bile, koca bir tıp fakültesi kadar sistem kurmak lâzımdır.
Newton, Principia adlı eserinde, “Bu güneş, gezegenler ve kuyruklu yıldızların ahenkli ve güzel sistemi, ancak gücü her şeye yeten bir Zat’ın irade ve kudretinden kaynaklanır.” dediği gibi, galaksilerden daha karmaşık bir yapıya sahip olan beynimiz ve milyarlarca hücresinin ahenkli çalışması da ancak ve ancak Allah’ın kudretinden başka bir şeyle açıklanamaz.
(Prof. Dr. İ. Hakkı İhsanoğlu)
***
UZMANLARIN KONUYLA İLGİLİ SÖZLERİ
Prof. Dr. R. Sabbatini: Bu tamamen yanlış bir ifadedir. İnsanlar beyinlerindeki bütün nöronları kullanırlar. Ufacık bir hasarda, mesela, optik sinirleri tutan bir genetik hastalıkta, kişiler kör olmakta ve kısa sürede ölmektedirler.
S. Strejilevich, Arjantin: Bilimsel dayanağı olmayan yanlış bir görüştür. İnsanlar spekülasyonlara çabuk inandığı için bu kadar yaygınlaşmıştır.
J. Strout, ABD: Saçma sapan bir fikir. Böyle bir şey söylemek için öncelikle beyin kapasitesinin tanımı yapılmalıdır. Şu an bu da yapılmadığına göre...
Jeff Hollerman: Tamamen spekülasyon!