TR EN

Dil Seçin

Ara

Vermek İstemeseydi, İstemek Vermezdi

İnsanın ölüm karşısında duruşunu netleştirmeden mutlu olması imkânsızdır. Zira her insan ideallerini gerçekleştiremeden, arzularına ulaşamadan hayata gözlerini kapamaktadır.

Çevremize dikkat ettiğimizde; “şunları da yeseydim, şuraları da görseydim veya filanca arabaya binseydim de öyle ölseydim” diyenimiz çok azdır. Ancak “şu hedeflerimi yerine getirmeyi isterdim, daha nice ideallerim vardı yapamadım” diye hayata gözlerini kapayan birçok tanıdığımız vardır. Halbuki insanı insan yapan ne midesi ne de bindiği arabasıdır. İnsanı insan yapan idealleri, duyguları ve hedefleridir. Bunları yerine getirmek için donatıldığı cihazlarıdır. Bu yönleri ile baktığımız da akıl, sır, his, hafıza gibi duygularımız hep aç kalmaktadır.

Halbuki cihazatça insandan çok daha basit hayvanlar ve bitkiler hayattan maksimum faydalanmaktadır. Örneğin elma kurdunun ne kira sorunu var, ne de gıda, mevki makamı da düşünmez, kariyer hiç aklına gelmez. Oturduğu evden gıdalanır, hayattan da tam lezzet alır. Serçe kuşunun veya bal arısının hayattan aldığı lezzet de hiç fena değildir.

Ya diyeceğiz ki dünya serçe kuşu vs. hayvanlar için yaratılmış, insan dünyaya gelmese de olurmuş. Ya da diyeceğiz ki; insan başka bir âleme namzet olarak gönderilmiş. Burada ektiğini orada biçecek, burada tattığını orada yiyecek.

Zira toprağa düşen ne varsa kıymeti nispetinde ya aynı ile veya misli ile iade edilmektedir.

Mesela kayısı, onun kıymetli çekirdeği toprağa düşünce aynı ile iade edilmekte. Elma, armut vs. nebatat için de aynı kural geçerlidir. Elbette ki toprağa düşen insan hücresi, kayısı çekirdeğinden, DNA’sı ise Afyon büzüründen daha kıymetsiz değildir. Muhakkak aynı ile belki misli ile bahar haşrinde iade edilecektir. Aksi takdirde insanın dünyaya gönderilmesinde maksimum israf ve abes söz konusu olur.

Halbuki kâinatta nereye gözümüzü çevirsek mikro âlemden, makro âleme kadar hakiki anlamda israf ve abesiyet göremeyiz.

Diyebiliriz ki; bir tek insanın sadece biricik hafızası kıymetçe bütün bitkilere denktir. Belki aklı bütün hayvanat kıymetindedir. Nasıl israf edilebilir? Demek ki daha güzel bir âlemde iade edilecek, yaptıklarından hesaba çekilecektir.

Yaratılışın farklı bir boyutu da, yaratılan her ne varsa bir amaca yöneliktir.

Dilimizdeki binlerce reseptör kâinata serpiştirilen binlerce tadı algılamak içindir. Midemizdeki açlık şiddeti gıdaların habercisidir. Yani reseptör varsa tat da var. Açlık varsa gıda da var. Adeta güneş varsa ışığı da var. Biri birisiz asla olmaz, düşünülemez de.

Halbuki insanı insan yapan değerlere baktığımızda, kalp var; kalbi doyuracak ebedî sevgi bu âlemde yok. Akıl var; aklı mutlu edecek sonsuzluk hissi bu dünyada yok. Sırlarımız, hislerimiz, ideallerimiz var, ölmeme arzumuz, kendimiz ve etrafımız için, sonsuz mutlu olma heveslerimiz var, ancak bu dünyada hiç birinin tam karşılığı yok. Yani insanı insan yapan ne varsa âdeta bütün insanlarda bu dünyada tam karşılığı yok.

Denilebilir ki; güneşi var, ışığı yok. Demek ki başka bir âlemde doyurulacağız, başka bir âleme namzediz. Güneşimiz ışığı ile ahirette buluşacak.

Aksi takdirde bu kadar cihazlar verilmezdi. Ebediyet arzusu içimize konulmazdı. Halbuki “vermek istemeseydi, istemek vermezdi.” Bir darb-ı mesel olmuştur.