TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Yağmur Damlası Doğuyor

Bu günlerde bir yağmur tanesini; bir yağmur tanesinin yanardağların ağzından, sahra çöllerinden, engin okyanuslardan başlayan, bir bulutun karnında olgunlaşan ve gümbürdeyen gri göklerden, usulca pencerelere kadar, toprağın altındaki tohumcuklara kadar, ağaçların ipek gibi yumuşak ve ince yapraklarına kadar.. süzülen yağmur tanelerinin, acayip ve şaşırtıcı öyküsünü düşünüyorum...

 

Yağmur çekirdekleri

Havadaki su buharının yağmur olup yeryüzüne düşmesi için mini minnacık bir yağmur çekirdeğine ihtiyaç vardır. Bu dünyadaki her şey bir sebeple yaratıldığı gibi, yağmur da işte o mini minnacık yağmur çekirdeği sebep yapılarak yaratılır. Tıpkı kocaman bir çınar ağacının küçük bir çekirdekten yaratılması gibi...

Aslına bakarsanız onun adı yağmur çekirdeği falan değildir. Ona bu ismi ben koydum. Bilim adamları bu çekirdeğe ‘Yoğunlaşma Çekirdeği’ adını verirler. Ve havadaki su buharı, bu çekirdeğin etrafında yoğunlaşarak, bir damla yağmur olur.

Peki yağmur çekirdekleri ya da yoğunlaşma çekirdekleri havaya nereden gelir?

Bunun pek çok yolları vardır. Bunlardan bir tanesi, uzaydan atmosfere giren göktaşlarıdır. Bu göktaşlarının çoğu atmosfere çok büyük bir hızla girdikleri için yanarak kül olurlar. İşte bu küller havaya karışır ve yağmur çekirdeği olur.

Çöllerde esen kum fırtınaları, milyonlarca ton çöl tozunu atmosfere karıştırır. Bunlar da birer yağmur çekirdeğidir.

Yanardağlardan fışkıran küller ve dumanlar, rüzgârın etkisiyle yükselir yükselir ve atmosfere karışarak yağmur çekirdeği olur.

Son olarak denizlerde çıkan fırtınalar milyonlarca ton ‘tuz’ (deniz tuzu) zerresinin atmosfere karışmasına sebep olur.

Ayrıca normal şekilde buharlaşan deniz yüzeyinden atmosfere tuz zerrecikleri karışır.

Yapılan hesaplamalara göre, bir günde 27 milyon ton tuz, denizlerden ve okyanuslardan alınıp, atmosfere serpilir.

Gökyüzünün mavi atlas tarlalarına, bu tozlar, tuzlar ve küller, yeryüzüne yağacak yağmur taneleri için, mini minnacık birer tohum gibi ekilir. Bir süre sonra, her biri akıl almaz bir şekilde, birer yoğunlaşma çekirdeğine, sonra da bir yağmur tanesine dönüşecektir.

 

Bir yağmur damlası doğuyor!

Yoğunlaşma çekirdeğinin etrafında oluşturulan su molekülleri, buluttan aşağıya düşecek kadar ağır değildir. Bu, anne karındaki bir bebeğin henüz doğacak erişkinliğe ulaşmaması gibi bir şeydir.

Bulut annenin, yavrusunu doğurma vakti henüz gelmemiştir. Bu minik yağmur “embriyolarına” BULUT DAMLASI adı verilir ve bir milimetrenin yüzde biri kadar mini minnacık bir şeylerdir. Yağmur olup yağması için biraz daha büyümeleri gerekmektedir.

 

Peki bu işler nasıl olur?

Bilim insanları yağmur tanelerinin bulutlarda olgunlaşmasını çeşitli teorilerle anlatmaya çalışırlar. Yani bu işin nasıl gerçekleştiği tam olarak bilinen bir gerçek değildir.

Bazı bilim insanlarına göre, minik bulut damlaları birbirlerine çarpa vura bir araya gelir ve bildiğimiz irilikte bir yağmur damlası meydana çıkar. Bazılarına göre ise, bu teori pek gerçekçi gözükmez. Onlara göre binlerce kilometre yukarılarda meydana gelen bu olay, oradaki ısının 0’ın altında bilmem kaç olmasından kaynaklanan bir takım karmaşık olaylar zinciri sonunda ortaya çıkar.

Öyle ya da böyle... Bu işlerin tam olarak nasıl olduğunu-pek çok şey gibi-belki hiçbir zaman bilemeyeceğiz.

Bir bulutun karnında, bir yağmur tanesinin nasıl doğduğunu hiçbir zaman anlayamayacak, birbirinde karışık formülleri sayfalar dolusu yazacak ama yine de bu söylenenler, doğru olabileceği kadar yanlış da olabilecek bir teoriden ibaret kalacak.

Ama her saniye milyonlarca ton yağmur taneciği bulutların karnında doğup yeryüzüne yağmaya devam edecek...

Tohumlar suya kanacak, ağaçlara serinlik gelecek, dallarda kirazlar da renklenecek, elmalar da...

Karıncalar su içecek, kelebekler ve geveze serçeler ile güzel sesli bülbüller de...

Bir kısmı dere olup akacak yağan yağmur tanelerinin, bir kısmı ise süt, bir kısmı bal...

Bahçelerde, papatya, gül, karanfil, ballı hanımeli çiçekleri, çılgın mor salkımlar.. olacak.

Tarlalarda, fasulye, mısır, arpa buğday olacak.. Kimine renk olacak yağmur, kimine koku olacak, kimine tat...

Göller dolacak, barajlar dolacak, sofrada sürahiler, pınar başlarında avuçlar dolacak...

Bir toz tanesi, bir tuz tanesi, bir kül tanesi.. bir bulutun karnında minicik tatlı bir yağmur tanesine dönüştürülerek, bize rahmet, bize bereket, bize şefkat olarak, ılık bir yaz sabahı, serin bir güz akşamı ya da tatlı bir bahar öğlesi yağacak..

Ve azıcık düşünenler, bir yağmur damlasının, uzaydan gelen meteor taşlarına, lavlar püskürten volkanlara, kızgın çöl tepelerine ve tuzlu okyanus fırtınalarına uzanan büyük macerasının; karmakarışık formüllerle rakamlarla izah edilemeyen bu maceranın, kendi kendine tesadüfen, bir takım rastlantılar sonucu olamayacağını çok iyi biliyor olacak...

Ve, yağmurlu bir günün sonrası, gökyüzünün mavi teninde açan yedi renkli bir gökkuşağı çiçeğinin yaprakları üzerinde okuyabilenler için bakın ne yazacak:

“Gökten yağmur indiren de O’dur (Allah’tır). O sudan hem bir içecek olur, hem de hayvanlarınızı otlatacağınız bitkiler çıkar. O suyla Allah sizin için ekinler, zeytinler, hurmalar, üzümler ve her türden ürünler bitirir. Düşünen bir topluluk için bunda bir ayet vardır.” (Nahl Suresi, 10-11)

 

Yağmur düşmez!

Mevsimlerden sonbahar, aylardan Aralık’tı. Gereken olgunluğa, çap ve ağırlığa erişen küçük yağmur damlası için, bulut anayı terk etme vakti gelmişti artık. Önünde çok uzun ve çok maceralı bir yol vardı.

Bir yağmur damlası için yol, aşağısı demektir. Hem de, 3000 metre kadar aşağısı!

Normal şartlarda bu kadar yükseklikten yeryüzüne düşen bir damla suyun, yerçekiminin etkisiyle hızının giderek artması ve aşağıdakilerin kafalarına bir mermi gibi çarpması gerekirdi!

Eğer öyle olsaydı, kim yağmurlu bir havada elinde kurşungeçirmez bir şemsiye olmadan sokağa çıkabilirdi ki?

Daha doğrusu kim cesaret edip sokağa çıkabilirdi?

Hayatımız, sabah akşam bombardıman uçaklarının saldırdığı şehirlerde yaşayanlar gibi olurdu. Ömrümüzün çoğu, sığınaklarda korku içinde, yağmurun dinmesini beklemekle geçerdi.

Nasıl? Böyle bir dünyada yaşamak ister miydiniz?

Allah yağmur tanelerini yerçekimi kanununa uygun olarak yere indirseydi, insanlar ya, tıpkı köstebekler gibi toprağın altında sürüp giden bir medeniyet kurmak zorunda kalırlardı ya da mağara devrinden asla çıkamazlardı.

Ve gökyüzünün yüzü ne zaman maviden griye çalsa, onların da korkudan beti benzi atardı. Gümbürdeyen bir iki bulut, çakan bir şimşek, insan neslini iliklerine kadar korkutan bir felaketin habercisi olurdu.

Daha nasıl olurdu bilmiyorum ama, emin olduğum bir şey var, dünyada yaşamak-nerelere ev yapılacağını nerelere yapılamayacağını bir türlü öğrenemediğimiz için başımıza gelen sel felâketlerine rağmen-şimdiki kadar kolay olmazdı. Belki de hiç mümkün olmazdı...

Yeryüzüne indirilen her bir yağmur tanesi için Rabbimize şükürler olsun ki, yağmur hiç değişmeyen sabit bir hızla yeryüzüne iner.

Bu yüzden bir yağmur damlası için ‘düştü’ yerine ‘indirildi ya da yağdırıldı’ demek, çok daha doğrudur. Tıpkı, yağmura RAHMET denmesi kadar doğrudur...