TR EN

Dil Seçin

Ara

Şükür Hakkında Bir Avuç Düşünce

Şükür Hakkında Bir Avuç Düşünce

Yeni şeyler aramak için gittiğim yerden dönerken geride bıraktıklarımı çaldırmış gibiyim...

Sanırım yere düştüğümüzde anladık ayakta olmanın kıymetini. Boş tabakların karnımıza verdiği kayıtsızlıkta hissettik açlığı. Kusura bakma, ağlamaktan bulanıklaştı gözlerim. Odaklanamıyordu kaybettiklerimize.

Benim aklım hep sahip olamadıklarımdaydı ama onlar benim olmak şöyle dursun, elimdekileri de aldı götürdü. Yeni şeyler aramak için gittiğim yerden dönerken geride bıraktıklarımı çaldırmış gibiyim.

Beni anlamazdan gelmeye devam edecek misin? Sen de benimle aynısın biliyorum. Ağzımız tıka basa yemekle doluyken açım diye bağırıyorduk ve dışardan komik duruyordu serzenişlerimiz.

Sahi nasıl oldu da biz böyle müsrif olduk. Halbuki biz insanlar sahiplenmeyi ve değer vermeyi çok severdik. Fakat başka şeylere uzanmak için ayağımızın altına koyduk sahip olduklarımızı. Onlar bize basamak olurken, ayaklarımız çiğnerken onları, pestili çıkan da aşağıda kalan da biz olduk. Çünkü biz nankörleştik. Bu sıfatı da hiç sevmeyiz. Kendimize yakıştırılırsa tokat yemiş hissiyle çalkalanır nefsimiz. Ama her seferinde devam ederiz müşkülpesentliğe. Hadi kabul edelim. Şükürsüzüz.

Bir güneşi sevemedik. Bir yağmuru... Ayakları birbirine dolandı mevsimlerin. Yazdan kışı, kıştan baharı istedik. Barışamadık da bir türlü kendimizle. Çevremizden memnun kalamadık. Yetinemedik yediklerimize ve uyuşmadı kanımız ailemizle. Aldığımız şu nefesi bile “seni teneffüs ediyorum ama bunların hepsi mecburiyetten” der gibi soluduk.

Şimdi düşündükçe yüreğimi telaşlandırıyor nankörlüğüm. Biz yıllarca teşekkürsüz bırakmışız dillerimizi. Şükür, kalbimizden çıkarken bereketi de aldı gitti. Gidiş o gidiş, çoraklaştı ruhumuz. Kalbimizin topraklarına ne ektiysek fayda vermedi.  Köklenemedi hayallerimiz ve zehirli bir sarmaşık gibi nöbet tuttu nankörlüğümüz.

Oysaki biz şükreden bir peygamberin ümmeti değil miydik? Bize verilene neden bu kadar çok istihfaf ediyoruz? Nasıl oldu da basitleştirdik şükrü. Çözülmez düğümlerle bağlı olduğumuzu söylediğimiz dinimiz, bizden gerçekten memnun mu? Sımsıkı bağlıydık ya dinimize. Şükrün de dinimize bu kadar sıkı bağlı olduğunu anlayamadık mı?

Kaç ayetinde şükürden bahsediyordu Rabbimiz? Bilmiyor muyduk neler dediğini? Yoksa okumayarak O’na da mı şükürsüzlük etmiştik.

Allah Teâlâ, Kur’an-ı Kerim’de, eğer O’na kulluk ediyorsak nimetlerine şükretmemiz gerektiğini, bizi bir annenin karnından hiçbir şey bilmezken çıkardığını ve umulur ki şükrederiz diye işitme, görme duyularını ve gönüller verdiğini söylüyor… Bize her şeyi veren Rabbimiz O’na az şükrettiğimizi, insanların çoğunun şükretmediğini buna binaen yalnızca O’nu anmamızı, O’na şükretmemizi ve asla nankörlük yapmamamız gerektiğini ikaz ediyor.

Eğer dilemiş olsaydı onu (içilen suyu) tuzlu kılacağını, bundan dolayı şükretmemiz gerektiğini, öğüt alıp düşünmek isteyenler ya da şükretmek isteyenler için, gece ile gündüzü birbiri ardınca kılan Rabbimizin, bize yolu gösterdiğini şükredici ya da nankör olmanın bizim seçimimiz olduğunu belirtir ve kesin çizgilerle şükrün ciddiyetini “Andolsun ki eğer şükrederseniz gerçekten size artırırım ve andolsun, eğer nankörlük ederseniz, şüphesiz benim azabım pek şiddetlidir” diyerek, İbrahim suresinin yedinci ayetinde tebarüz ettirdi.

Ama merhametli Rabbimiz, biz kullarının yanlışlarını düzeltmesi için de bize “Şüphesiz Allah, şükrün karşılığını verendir, bilendir.” Ve “Allah şükredenleri pek yakında ödüllendirecektir” ayetleriyle bizi müjdelemiştir.

Biz de Rabbimizin sonsuz merhametine sığınarak, tövbelerimizle şükürsüzlüğümüzü bırakalım; O’na gerçek anlamda tâbi olup Peygamberimize yakışan bir ümmet olalım inşaallah.

 

Faydalanılan ayetler: (Nahl, 78 ve 114; Furkan, 62; Vakıa, 70; İnsan, 3; İbrahim, 7; Bakara, 52 ve 158)