TR EN

Dil Seçin

Ara

Daralan Yeryüzü / Ayetler Ve İbretler

“Bizim yeryüzüne gelip de onu kenarlarından eksiltmekte olduğumuzu onlar görmedi mi?”

— Ra’d Suresi, 13:41

 

“Bizim yeryüzüne gelip de onu kenarlarından eksiltmekte olduğumuzu onlar görmüyor mu?”

— Enbiya Suresi, 21:44

 

Aynı hakikati hemen hemen aynı ifadelerle dile getiren bu iki ayet-i kerimede hem istikbale dair haberler hem de zamanımız anlayışına hitap eden ince işaretler buluyoruz.

Her iki ayetin “Görmediler mi?” ve “Görmüyorlar mı?”şeklindeki sorusu, benzer ayetlerde olduğu gibi, burada da dikkatimizi çekiyor. Bu soru, ayetin indiği zamanda görülmese bile ileride görülecek olan bir hakikatten söz eden ayetlerde sık sık sorulan bir sorudur. Kur’an âleme ezelden baktığı için, bize göre henüz olmamış şeyleri de olup bitmiş gibi bize anlatır; onun indiği zamandaki insanlara hitap ettiği gibi, istikbalin insanlarına da hitap eder. Onun için, Ku’an’ın “Gördüler” veya “Görüyorlar” anlamına gelen bu soruları da bazen geçmişin, bazen halin, bazen de geleceğin insanlarını birinci derecede muhatap alabilir. Nihayet, onların hepsi Kur’an’ın karşısında saf saf dizilmiş, o ezelî kelâmı dinleyen muhataplardır.

“Yeryüzünün kenarlarından eksilmesi” konusunda değişik yorumlar yapılmıştır.

Bu yorumlardan başlıcası, inkâr ehlinin başlarına gelecek akıbet ile ilgilidir. Bu yorumda, bizim “yeryüzü” olarak tercüme ettiğimiz “arz” sözcüğü, yine meşhur anlamlarından biri olan “ülke” anlamına alınmaktadır ki, bu takdirde meal şu şekilde olur:

“O inkârcılar, her taraftan kuşatılıp da ülke sınırlarının daraldığını, gittikçe küçülüp zayıflamakta ve bir köşeye kıstırılmakta olduklarını görmüyorlar mı?”

Bu ayetlerin Mekke döneminde indiğini dikkate alırsak, o zamanın güç odakları hakkında bir gayb haberi taşıdıklarını anlarız. Gerçekten de, o gün için yeryüzünde, en azından ülkelerinde kendilerinden daha güçlü kimse tanımayan, Müslümanlara göz açtırmamakta kararlı olan ve her yaptıklarının yanlarına kalacağını sanan zamanın güçlü kişileri hakkında bu ayetlerin verdiği haber doğru çıkmış ve o inkârcılar, sınırları daralarak, yurtları küçülerek, kalabalıkları azalarak, güçleri tükenerek hezimete uğrayıp gitmişlerdir.

Tabii, bu hükmün genel bir kural ifade ettiğini ve aynı şartların aynı akıbeti doğurduğunu da unutmamak gerekir. Zaman, zemin ve kişiler değişse de, Kur’an’ın verdiği bu haber, değişmeyecek bir hüküm olarak devam eder ve mü’minlere, inkâr ehli karşısında asla eğilmemeleri ve haklı davalarında sebat etmeleri yönünde bir güven telkin eder.

Modern yorumlar ise, ayetin yine istikbale ait bir başka haberini ortaya çıkarıyor.

Yeryüzünün kenarlarından eksilmesi, bütün bir yeryüzü çapında ele alındığı takdirdeki ayetin ifadesi buna son derece elverişlidir dünya karalarında bir küçülme, bir daralma ihtimali ortaya çıkmaktadır. Bu nasıl olabilir?

Böyle bir soruya verilebilecek cevaplar arasında en ziyade makul, hatta kaçınılmaz görüneni, karaların deniz vasıtasıyla kenarlarından kırpılmasıdır. Hızla sürüklenmekte olduğumuz küresel ısınma, böyle bir akıbetin belirtilerini şimdiden vermeye başlamış bulunuyor. Buzulların erimeye başladıklarına dair endişe verici haberler birbirini izliyor. Bu gelişmeler aynı yönde sürüp gittiği takdirde, bir süre sonra, eriyen buzullar dünya denizlerinin seviyesinde bir yükselmeye yol açacaktır. Bunun sonucu ise gayet açıktır:

Yükselen deniz, tüm dünya kıyılarını istila edecektir. Veya, bir başka deyişle, deniz, dünya karalarını kıyılarından kırpa kırpa yükselecek, belki pek çok yerlerde sahillerin yüzlerce kilometre geriye çekilmesi sonucunu doğuracak, bu arada nice sahil şehirleri, belki birçok ada ve yarımada denizlere karışıp gidecektir.

Ayet “Görmüyorlar mı?” diye soruyor.

Evet, görüyoruz. Böyle bir akıbete doğru sürüklendiğimizi gözümüzle görüyoruz.

Lakin “Geliyorum” diyen bu felakete karşı isyanımızdan da bir türlü vazgeçmiyoruz.

Gerek klasik yorumların, gerekse modern yorumların birleştiği ortak bir nokta var ki, Kur’an da zaten dikkatimizi bu yöne çekiyor:

Yeryüzünün kenarlarından eksilmesi, insanların kendi inkâr ve isyanlarının bir sonucundan başka bir şey değildir.

Bu isyan, ister Allah’ın peygamberleri aracılığıyla bildirdiği buyruklara karşı olsun, ister O’nun kâinata yerleştirdiği yasalara aykırı hareket etmek şeklinde olsun, ısrar edildiği ve geri dönülmediği takdirde, sonucunu insanlığa bir şekilde tattıracaktır.

Dikkat çekicidir ki, her iki ayet de, Allah’ın “yeryüzüne gelmesi” şeklinde bir ifade içeriyor. Yüce Allah’ın mekândan münezzeh olduğunu dikkate aldığımızda, bu deyimin pek etkili bir heybet ve azamet ifadesi olduğunu ve hiçbir gücün karşı koyamayacağı bir şekilde, İlâhî kudretin yeryüzünde tecelli edecek inkâr ehlini inkâr ve isyanlarına pişman edeceğinden söz ettiğini anlarız.