TR EN

Dil Seçin

Ara

Bitkiler de Bizi Görüyor mu?

Bitkiler de Bizi Görüyor mu?

‘Görebilen bitkiler’ kavramı, ilk defa 20. yüzyılın başlarında ortaya atılmıştı. Bu ilginç konu son birkaç yıldır yeniden gündeme geldi. Bazı araştırmacılar, bitkilerin görme yeteneklerinin olabileceğini öne sürmekte hatta bazıları bu işi daha da ileri götürerek bitkilerin çok basit bir yapıda göze benzer bir oluşuma sahip olabilecekleri iddiasında bulunmaktalar.

‘Görebilen bitkiler’ kavramı, ilk defa 20. yüzyılın başlarında ortaya atılmıştı. Bu ilginç konu son birkaç yıldır yeniden gündeme geldi. Bazı araştırmacılar, bitkilerin görme yeteneklerinin olabileceğini öne sürmekte hatta bazıları bu işi daha da ileri götürerek bitkilerin çok basit bir yapıda göze benzer bir oluşuma sahip olabilecekleri iddiasında bulunmaktalar.

Bitkilerdeki görme duyusunu daha iyi anlamak için hepimizin ilkokulda yapmış olduğumuz fasulye tanesi çimlendirme deneyini hatırlatmak isterim. Bu deneyi yapan herkes çimlenen fasulyelerin uzayarak ışığa doğru yöneldiğini gözlemlemiştir. Bu deneyi eğer pencere kenarında yaptıysanız bu yönelim hareketini çok daha net görmüşsünüzdür.

Bitkilerin gün içerisinde yaprak gibi yeşil kısımlarının Güneş’e doğru uzadığı hepimizin dikkatini çekmiş olmalıdır. Eğer fark etmediyseniz evinizde ya da bahçenizdeki bir çiçeği gözlemleyerek de bunu doğrulayabilirsiniz. Bu şekilde güneşe doğru dönmüş bir bitkinin saksısını çevirseniz dahi, bir müddet sonra bitkinin yine güneşe doğru yönelecektir. Evinizde yetiştirdiğiniz sarmaşıkların yapraklarının ışığa doğru yönelmesi de bitkilerin ışığın geldiği yönü görebildiğine bir başka örnektir.

 

Gözleri olmayan bitkiler ışığı nasıl görürler ki?

Elbette ki bitkilerin insan ve hayvanlardaki gibi bir gözleri yoktur. Bitkiler, gövde ve yapraklarında Yaratıcı tarafından onlara bahşedilen ışığı algılayabilen fotoreseptörler sayesinde ışığın yönünü tayin edebilirler. İlginçtir bitkiler bu özellik sayesinde gelen ışığın mavi mi kırmızı mı olduğunu dahi algılayabilirler.

Işığa yönelim anlamına gelen fototropizma, yeryüzünde İlahi bir kanun ile, bitkilerin ışıktan daha çok yararlanarak daha çok fotosentez yapmalarını sağlayan bir fizyolojik olaydır. Özellikle yapraklarda görülen ve “güneşi izleme” hareketi de denilen olayda yaprakların gün boyunca güneşe belli bir açıda yönelerek ışığı takip ettiği bilinir. Bu durum pamuk, soya, yonca ve ebegümeci bitkilerinde daha iyi görülür.

Fizyologların merakını çeken bu olayın mekanizmasını aydınlatmak için çeşitli araştırmalar yapılmış ve teoriler ileri sürülmüştür. Bu teorilere göre bitkilerde ışığı algılayan bazı fotoreseptörler vardır ve buradan alınan sinyaller ilgili yerlere görevli hormonlar vasıtasıyla taşınarak bu fizyolojik olayın gerçekleşmesi sağlanmaktadır.

 

Bitkiler kendi başlarına strateji geliştirebilir mi?

Bu fizyolojik olayda amaç, Güneş ışığından maksimum verim elde edebilmektir. Evrim görüşünü savunanlar bitkilerdeki bu özelliği “Bitkiler maksimum güneş ışığını almak için çeşitli stratejiler geliştirmişlerdir” şeklinde bir cümle ile açıklayarak tüm bu işleri tamamen bitkilerin kendi başlarına yaptığını iddia etmektedirler. Oysa görmeyen, duymayan, aklı ve ilmi dahi olmayan bir ot, hayatı için lüzumlu olan bu özelliği kendi başına geliştirdiği nasıl söylenebilir ki! 

Bitkilerin böyle bir stratejiyi geliştirebilmesi için öncelikle akıl sahibi olması, daha sonra fotosentez mekanizması için gerekli olan botanik, bitki fizyolojisi, biyokimya, fizik ve astronomi gibi birçok ilme sahip olması gerekmez mi? Bazen insanların birbirine hakaret amaçlı “ot gibisin” diyerek benzettikleri bitkilerin, kendi kendilerine böyle bir stratejiyi geliştirdiğine inanmak akıl kârı mıdır? Allah’ı devre dışı bırakmak adına böyle bir mantık fukaralığına nasıl katlanılır?..

 

Genler ve hormonları kim yönlendirip çalıştırıyor?

Bu mucizevi fizyolojik olayı; materyalist bir bakış açısıyla sebeplere dayalı olarak yani akıl ve şuurdan yoksun olan genlerin, epigenetik mekanizmaların ve hormonların etkisi ile tesadüfen geliştiğini söylemek de akıl işi değildir. Çünkü bu fikri kabul edenler genlere ve hormonlara bir nevi ilahlık gücü ve sıfatlarını vermiş oluyorlar. İşte bu fikri savunanlar bilerek ya da bilmeyerek tek bir yaratıcıyı kabul etmemek için, her şeyi yaratıcı olarak kabul etmek zorunda kalıyorlar. Yani, damladaki ışıkçığın güneşten olduğunu görmezden gelen insanın, o ışığı damlaya vermek zorunda kalması gibi… Allah’ın her şeyde yansıyan, ilmini, iradesini, kudretini kabul etmeyenler de, işte bu yüzden her varlığa ilim, irade ve kudret vermek zorunda kalıyorlar. Allah’ın yaptığı işleri mahlukata verip, sanki o varlıklar yapıyormuş gibi, böyle yaptı, öyle geliştirdi vb diyerek şirke düşüyorlar. 

Halbuki insan düşünse; akılsız, şuursuz varlıklar, akıllı gibi hareket ediyorsa onları birisi sevk ettiği içindir. Kanun bilmez varlıklar, maddeler kanunlara uygun hareket ediyorsa, onları birisi öyle yönettiği, şekillendirdiği içindir. Bitkilerin bile ışığı gördüğü bir dünyada inkar karanlığında kalmak ne kadar hayret verici bir durum!..

Evet bitkilerin görebildiğini öğrendik, peki bitkiler bizi duyabilir mi? Bir sonraki yazılarımızda da bitkilerin bizi duyup duymadığını masaya yatıralım. Ne dersiniz?

 

Kaynak

Kocaçalışkan İ. Bitki Fizyolojisi, Nobel Yayınevi; 2008.