TR EN

Dil Seçin

Ara

Gençler Soruyor: “Müslüman, Ruhsal Sorun Yaşar Mı?

Doktor Şifa

Ben üniversite ikinci sınıf öğrencisiyim. Dindar bir insanım. Ama sebebini izah edemediğim birtakım ruhî sıkıntılarım oluyor zaman zaman. Ve böyle bir durum yaşadığımda, inancımdan şüpheye düşüyorum. Yani “İnançlı biri isem, neden bu şekilde ruhî bunalıma düşüyorum?” diye sormaya başlıyorum kendi kendime. Kafamda dindar bir insan, ruhsal rahatsızlık yaşamaz diye bir düşünce var. Bu doğru mu? Bu konuda bana yardımcı olursanız, çok sevinirim. Şimdiden teşekkür ederim.

 

Cevap: “Yaşar, ama hafif atlatır!”

Sevgili genç arkadaşım,

Evvela şunu ifade edeyim. “Ruhî sıkıntı” veya “ruhsal sorun” ifadesi bizi çok yanıltıyor. Çünkü bu ifade, o kadar geniş bir alan için kullanılıyor ki… Nispeten basit ve kısa süreli bir depresyon için de, bazıları çıkıp çok rahatlıkla sanki çok büyük bir hastalıkmış gibi tanımlama yapabiliyor.

Oysa, hayatının belli dönemlerinde depresyon veya depresif haller yaşamamış insan yok gibidir. Bu da son derece normaldir. Çünkü, insan tercihleriyle yaşar ve bu tercihleri bazen ona sanki çıkmaz sokağa sürüklenmiş hissi verebilir. Ve bu durumda, o kişi, çökkünlük duygusu, yani depresyon yaşar.

Ve iyi ki de yaşar! Eğer bu olumsuz duyguyu yaşamasa, insan bulunduğu ve geldiği yerin kötü bir yer olduğunu düşünmezdi bile. Ruh, o gelinen yerde durumdan memnun olmadığını belirtiyor ki, kişi oradan bir çıkış yolu arasın. Bu açıdan bakınca, depresyon bir nimet gibi görünüyor bana. Sana da öyle görünmüyor mu?

Fakat tabii, bu söylediğimiz altı aydır, bir yıldır müzmin depresyonda olan hastalar için geçerli değil. Onları ayrı tutuyorum.

Bu ayrımı yaptıktan sonra, şimdi gelelim esas meseleye. Peygamberimiz’in bir sözü var, diyor ki:

“Mü’min mütemadiyen rüzgârın eğici tesirine maruz bir bitkiye benzer. Mü’min devamlı belalarla baş başadır. Münafığın misali de çam ağacıdır. Kesilip kaldırılıncaya kadar hiç ırgalanmaz.”

Sanırım, bu hadis dindar bir insanın ruhsal sorunlar karşısındaki durumuna ışık tutuyor.

İtikadı sağlam ve doğru yol üzre hayatına devam eden ve kemâle doğru yürüyen bir mü’min, çeşitli durumlar karşısında yere kadar eğilse bile hacıyatmaz gibi çok çabuk düzelir. Kalıcı, uzun süreli ruhsal rahatsızlıklar, eğer organik (beden) kaynaklı değilse, onun kapısında uzun süre kalıcı olamaz.

Buna karşılık, hadiste münafık deniyor ama inançsızları da buna katabiliriz, onlar hayatı en mutlu şekilde yaşıyor gibi görünürlerken ruhsal sorunlarını sürekli geri plana iterler. Nerdeyse, tüm vücudu suyun altında bir tek burnuyla nefes alıyor olsa bile, “mutluluk oyunu”nu oynamaya devam ederler. Yani, hiçbir rüzgâr sanki onların mutluluğuna engel olamıyordur.

Ama bir de bakarsın, gün gelir, o kişi kapı gibi devriliverir. Veya hadiste dendiği gibi, çam ağacı gibi. Yıkılır ve bir daha kalkamaz.

Buradan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz: Önemli olan, Müslümanın ruhsal sorun yaşayıp yaşamaması değil; önemli olan, o sorunu aşıp aşamadığı, sorunu çözme kabiliyetidir!

Hadise göre, Müslümanın özelliği kolay iyileşebilmesidir. İstersen, biraz daha somutlaştıralım söylediklerimizi:

İki kişi düşünelim. İkisinin de başına bir âfet geliyor ve diyelim ki malları mülkleri zayi oluyor. Dindar olanı, zaten bu dünya metaının kalıcı olmadığını ve başlarına gelen bu felaketin Rabbinden gelen bir imtihan olduğunu düşünüyor ve yine Ona sığınarak düştüğü yerden kalkmanın yollarını aramaya başlıyor. Eskisi kadar varlıklı olmasa bile, asgarî geçimini sağlayabilecek duruma gelmesi, onun şükretmesi için yeterli sebep teşkil ediyor. “Başkalarının gözünde” eski makam ve mevkisinden uzaklaşması, onu çok da büyük sıkıntılara sokmuyor.

İnançsız olanı ise, hemen, “Neden başkalarına değil de, kendisinin başına böyle bir iş geldiğini” sormaya başlıyor ve aklına o malı mülkü elde etmek için ne kadar büyük zahmetlere katlandığı geliyor. Mal ve mülkün her şeyiyle kendi kazandığı ve kendi sahipliğinde olduğunu düşündüğü için acısı çok daha büyük oluyor. Ve eğer yaşı ilerlemiş ve tekrar o malı mülkü yerine koyma şansı az ise, başlıyor dengesini yitirmeye. Akıl ve kalp kayışı, yavaş yavaş kopmaya başlıyor.

Elbette, bunun tekrar ayağa kalkışı, ötekisi gibi olmayacaktır, belki de hiç kalkamayacaktır. Meselenin özü, aşağı yukarı böyle. En azından, benim anladığım kadarıyla.

İstersen, bir de ruh mütehassıslarının bu konuda söylediklerine kulak verelim seninle:

Dr. Alexis Carel: “Ahlâk duygusu ile, zekanın aynı zamanda inkişaf ettiği içtimai topluluklarda, beslenme ve sinir hastalıkları, cinayet ve delilik nadirdir, insanlar orada mesuttur.”

Carl Jung: “Son 30 sene içinde dünyanın bütün medeni memleketlerinden bana müracaat edenler oldu. Yüzlerce hastaları tedavi ettim. Hastalarımdan, hayatın ikinci yarısına erenler, yani 35 yaşını geçmiş olanlar arasında hiçbir kimse yoktur ki, müşkülünü halletmek için son başvurduğu şey hayatına dinî bir bakış bulmaktan ibaret olmasın. Emniyetle diyebilirim ki, herbirinin hastalanmasına sebep, her devirde her yaşayan dinin saliklerine bahşettiği nimetlerden mahrum olmasıdır. Hem de dinî görüşünü yeniden kazanamayanlardan hiçbiri gerçekten iyileşemedi.”

İşte, uzmanların görüşleri de bu şekilde. Umarım, soruna yeterli bir cevap olmuştur.