TR EN

Dil Seçin

Ara

Cennetin En Kolay Yolu

Cennetin En Kolay Yolu

Hiç de ucuz olmayan ve oldukça yokuş yukarı bir yolculuğu gerektiren, zor bir menzil olan cennetin bir de bayır aşağı ve çok kolay ulaştıran yolları da vardır...

Geçenlerde kadim bir dostla konuşuyorduk. “Cennetin en kısa ve en kolay yolu annelerin ayakları altından geçen yoldur.” şeklindeki bir ifadeden oldukça etkilenmiş. Bu konuda sohbet ettik. İşte hepimize lâzım olan bu “Cennetin en kısa yolu”nun, Nebevî bir hatıradan güzergâhını şöyle anlıyoruz:

Bir gün Peygamber Efendimiz (asm) hutbe irad etmek üzere minbere geldi, bir adım çıktı, ‘âmin’ dedi; bir adım daha çıktı, ‘âmin’ dedi; bir adım daha çıktı, tekrar ‘âmin’ dedi.

Hutbesi bittikten sonra: “Yâ Rasûlallah! Minbere çıktığınız zaman ‘âmin’ dediniz, her adımınızda bunu neden söylediniz?” diyerek sebebini sordular.

Buyurdu ki: “Cebrail (as) üç defa farklı konularda dua etti, ben de onlara ‘âmin’ dedim. Birincisi: Cebrail (as): ‘Annesine, babasına veya sadece onlardan birine ulaşmış bir evlat, (onlara güzel hizmet edip, onların hayır duasını alıp) cenneti kazanamadıysa, ona yazıklar olsun/burnu yerde sürtünsün!’ dedi, ben de âmin dedim.”

İkincisi: “Cebrail (as): ‘Ramazan’a eriştiği halde bir insan, buna Ramazan’ın feyzinden, bereketinden istifade edememiş, Ramazan gelmiş geçmiş de hâlâ Allah’ın mağfiret ettiği bir kul olamamışsa, Allah’ın affını, mağfiretini kazanamamışsa; yazıklar olsun o kula!.. Burnu yerde sürtsün!’ diye dua etti. Ben de ona amin dedim.” 

Üçüncüsü: “Cebrail (as): ‘Sen peygamber olarak bir insanın yanında anıldığın zaman, sana salat-ü selâm getirmezse; ona yazıklar olsun!.. Onun burnu yere sürtünsün!’ dedi. Ben de âmin dedim.” (Buharî, el-Edebu’l-müfred, 1/338)

...

Demek ki, hiç de ucuz olmayan ve oldukça yokuş yukarı bir yolculuğu gerektiren, zor bir menzil olan cennetin bir de bayır aşağı ve çok kolay ulaştıran yolları da varmış.

Hz. Cebrail’in işaret ettiği bu kolay ve bir nevi transit cennet yollarını kullanmayan, bu dosdoğru yoldan sapan kimseler, gerçekten kendilerine yazık ederler.

...

Evet, birinci yol: Elleri öpülesi babalarla, ayakları öpülesi anneler yoludur.

İnsanın bir evlat olarak,  anne babasının rızasını kazanması, onların elini öpmesi, gönlünü alması, hizmet etmesi, böylece cenneti kazanması büyük önem arz ediyor. Hadiste belirtildiği gibi, bu yoldan cenneti kazanmak çok da kolaydır. Buna rağmen bunu başaramayana, anne babasının rızasını almadığı için cennete giremeyene yazıklar olsun ve olacaktır. “Cennet annelerin ayakları altındadır(Nesai, Cihad, 6) mealindeki hadisin ifadesi, bütün annelerin cennete gideceği anlamına gelmez. Burada annelerden çok, evlatların annelerine karşı göstermeleri gereken saygıya işaret edilmektedir. Bu anlamda, Allah’ın emirlerine aykırı olmadığı sürece, bütün annelere itaat etmek, saygı göstermek, cennetin önemli bir anahtarıdır.

...

“Biz insana, anne ve babasına karşı iyi davranmasını tavsiye ettik. Annesi zayıflık üstüne zayıflık çekerek onu (karnında) taşımıştır. Sütten kesilmesi de iki yıl içinde olur. (Onun için biz insana): ‘Bana ve anne-babana şükret.’ diye tavsiyede bulunmuşuzdur. Dönüş, ancak banadır. Eğer anne ve baban, bilmediğin bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa, onlara itaat etme. Ancak onlarla dünyada iyi geçin. Bana yönelenlerin yolunu tut. Sonunda dönüşünüz yalnız banadır. O zaman ben size, yaptıklarınızı haber vereceğim.” (Lokman, 31/14-15)

Görüldüğü gibi, Rahman ve Rahîm olan Allah, çocuğunu Allah’a şirk koşmaya zorlayan anne ve babaya karşı bile, saygılı olmaya, dünyada kaldığı sürece onlarla iyi geçinmeye, onları incitmemeye davet etmektedir. Bu açıdan diyebiliriz ki, İslam’a göre, bir kadının anne olarak yeri ayrıdır, bir insan olarak yeri ayrıdır. Bir insan olarak iyi olur, kötü olur, cennete gider, cehenneme gider, ahlâklı olur, ahlâksız olur, dinsiz olur, dindar olur. Bu konuda erkekle bir farkı yoktur. Fakat bir anne olarak her zaman saygın bir konuma sahiptir. Çocukların anne-babaya karşı sorumluluğu vardır. Anne-babanın Allah’a karşı sorumlulukları ise, din çerçevesinde, kulluk ilişkisine dayanır.

...

İkinci yol: Ramazan yoludur. Ekinleri bire bin, hatta bire otuz bin ürün veren böyle münbit (bereketli) bir ahiret tarlasına sahip olduğu halde, oruç ve salih amel tohumlarını ekmeyen ve dolayısıyla da hiçbir mahsulat alamayan kimselerin yüzleri kızarmaz mı, gönülleri burkulmaz mı, vicdanları sızlamaz mı? Birkaç kuruş kazanmak için yüz takla atan insanların, cennet gibi ebedî bir saadet yurdunu kazanmak için bir çaba içine girmemeleri ve bu vurdumduymazlıkları akılla izah edilebilir mi?

...

Üçüncü yol ise: Hz. Peygamber sevgisinin yoludur. “Muhakkak ki Allah ve melekleri Peygambere hep salât (rahmet ve senâ) ederler. Ey iman edenler! Siz de ona salât edin ve tam bir içtenlikle selâm verin.” (Ahzab, 33/56) mealindeki ayet de salâvat-ı şerifenin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Eriştiğimiz her nimetin sebebi olan bir Zâta (asm), Allah’ın bu açık teşvik ve davetine rağmen, yanında ismi anıldığı halde salâvat getirerek vefa ve yakınlık göstermeyi düşünmeyen kimse, bu düşüncesiz ve vefasız kalbiyle zaten kendine yazık etmiştir.