TR EN

Dil Seçin

Ara

Gençler Soruyor: “Annem Kardeşimle Bana Eşit Davranmadı!”

Doktor Şifa

Merhaba, biz üç kardeşiz. Benden küçük bir kardeşim var, sürekli onu kıskanıyorum. Kıskanmakta da haklıyım aslında, annem ve babam ikimiz arasında eşitliği bence sağlayamadı. Küçüklüğümden beri bu böyle oldu; o hep küçük, bense koca kızım. En sevgiye ihtiyacım olan zamanlarda da bu hiç değişmedi. Kız kardeşimi seviyordum, ama artık ondan bile emin değilim. O olmasaydı, belki her şey daha güzel olacaktı. Geçmişime bakınca, o seviliyor bense kenarda köşede göz yaşlarımı tutmaya çalışıyorum. Anlayacağınız, hayatımda hiçbir şey değişmedi. Nasıl bir yol izlemem gerektiğini bilmiyorum. Ne olur yardım edin bana. Yaşım büyümesine rağmen bununla başa çıkamıyorum. Saygılarımla.

 

Cevap:

“Hislerinin girdabına kapılma!”

Türk aile yapısı demeye dilim varmıyor, istersen “çok sık rastlanan” diyelim senin bahsettiğin duruma.

Nedense, bizde büyük kardeşe büyük insan muamelesi yapmak ve ona kaldırabileceğinden fazla yük yüklemek, ama bu arada küçük kardeşi neredeyse bütün sorumluluklardan muaf tutmak ve onu ailenin sevgi ihtiyacını karşılayan bir sevgi şekerine dönüştürmek, yaygın bir âdet veya tutum. Aralarında 1-2 yaş bulunan kardeşler için bile bu böyle. Bir hata olduğunda da, suçlanan daima büyük kardeş olur. “Ama o yaptı!” deseniz de, çoğu zaman bir şeyi değiştiremezsiniz. “O yapmış olsa da, sen büyüksün…” diye başlayan cümlelerin sonunda suçlanan yine siz olursunuz.

Anne babanın ebeveyn olarak yetersiz kaldığı ailelerde daha sık rastlanan bir tablodur bu. Kendi eksikliklerini, sanki görevlerinin bir kısmını büyük çocuğa vererek tamamlamak istemektedirler. Bu tür anne-babalık görevinden sıyrılma arayışı da, bu tabloya eşlik ediyor olabilir.

Her iki hâlde de, büyük çocuğa, kendisinden beklenilmemesi gereken ölçüde yük bindiği için bir mağduriyet kendiliğinden doğmaktadır.

Aslında, bu tabloda anne baba, her iki çocuğa birden haksızlık yapmaktadır. Çünkü bir yandan küçük kardeşin yeterli sorumluluk almasının önüne geçiyorlar, diğer yandan büyük kardeşin sevgi ihtiyacını doyurmuyorlar. Bir yandan büyük kardeşin özgürlüğünü kısıtlıyorlar, öbür yandan küçük kardeşi aşırı serbest bırakıyorlar.

Böyle olunca, küçük kardeş olmakla büyük kardeş olmak ciddi bir fark oluşturuyor. Kişilikler, ona göre gelişiyor.

O bakımdan, anne babanın sevgiyi kardeşler arasında adaletle dağıtması son derece ama son derece önemli. Çünkü bu adalet sayesinde, kardeşler eşit şartlarda gelişme imkânı buluyorlar. İsterseniz buna, yetişmede “fırsat eşitliği” de diyebiliriz.

Nitekim, Sevgili Peygamberimiz de kardeşler arasında eşitliğe büyük önem verirdi. Bir keresinde, bir adam Peygamberimizin yanında otururken, onun küçük oğlu yanına geliyor. Adam çocuğunu kucaklıyor, öpüyor ve dizinin üstüne oturtuyor.

Az sonra, o adamın kızı da çıkıp geliyor. Ama adam, kızını ne öpüyor ne kucaklıyor ne de dizine koyuyor. Tutup, yanına oturtuyor.

Sevgili Peygamberimiz, bu adaletsizlikten hiç hoşlanmıyor ve hemen adamı ikaz ediyor: “Aralarında eşit davranmadın!”

Şu olaydaki inceliği görüyor musun? Şimdi beraberce düşünelim.

Muhtemel ki, o adam, oğlunu kızından daha çok seviyordu. Olabilir, bir baba bir evladını diğerinden daha çok sevebilir. Yakup Aleyhisselâm da, Yusuf’u diğer oğullarından daha çok seviyordu.

Ama, ebeveyn birini öpücüklere boğarken, diğerlerine dirsek gösteremez. Nebevî öğreti, bu noktada, ebeveynin adaletle ve eşit bir şekilde davranmasını hükme bağlıyor. Aksi halde, zulme girilmiş olur.

Bize ve sana gelince: Anne babalarımız, maalesef, çocuklarını fazlasıyla hissî seviyorlar. Ne demek bu? Yani, seviyorlar ama sadece o an öyle hissettikleri için. Yani, sevmeleri belli bir anda içlerinden gelen duygu ile sınırlı kalıyor, nefsî kalıyor. Bu sevginin içine, vicdan, akıl ve şefkat gibi yüksek değerler katılamıyor.

Katılamayınca, sevgi sürekli ve kararlı ve daha önemlisi adil bir karaktere bürünemiyor. Anne baba küçük çocuklarını severken, büyük çocuklarının da sevgiye ihtiyacı olduğunu hissî körlükleri sebebiyle göremiyorlar bile.

Ve sonuçta büyük kardeş, yoğun bir kıskançlık duygusu içinde, sırf doğmuş olmasıyla küçük kardeşinin kendisine büyük bir haksızlık yaptığını düşünmeye dahi başlıyor.

Açık konuşalım. Tüm bu olanlarda, anne baba birinci dereceden sorumludur. Onların yanlış tutumu, böyle bir tabloyu ortaya çıkarmıştır.

Fakat, öte yandan, olan da olmuştur, geçmişi geriye döndürmenin imkânı yok. Senin bu aşamadan sonra yapman gereken, anne babanın sana yapamadığını senin onlara yapmaya çalışmandır:

Onlar sevgilerini his düzeyinde yaşadılar ve haksızlık ettiler. Şimdi sen, öfkeni his düzeyinin üstüne çıkarıp onlara olabildiğince şefkatle bak ve sana yaptıkları iyilikleri de gör.

Akıl ve vicdanını bu şekilde geliştirebilirsen, yaşadığın olumsuz deneyimden, tıpkı çorak bir topraktan verimli bir mahsul çıkmış gibi, çok kârlı bir kazanç sağlamış olursun.