TR EN

Dil Seçin

Ara

Gecelerin de Kışı Ve Baharı Vardır

Gecelerin de Kışı Ve Baharı Vardır

Az kaldı… Cemreler düşmeye başladı mı, kış da yolcudur artık. Önce yağmurlar, arkadan karlar… Yavaş yavaş uzayan geceler, kısalan gündüzler… Havalar soğudu mu daha bir hissedilir kışın geldiği. Yazdan kalma bir gün ararız. Sonbahardan olsa da olur. Fakat kış da olsa arada insanın içini ısıtan havalar da yaşatır Rabbimiz. “Kimi yağmur ister, kimi kurak; hepsinin muradını verir Hak.”

Az kaldı… Cemreler düşmeye başladı mı, kış da yolcudur artık. 

Önce yağmurlar, arkadan karlar… Yavaş yavaş uzayan geceler, kısalan gündüzler… Havalar soğudu mu daha bir hissedilir kışın geldiği. Yazdan kalma bir gün ararız. Sonbahardan olsa da olur. 

Fakat kış da olsa arada insanın içini ısıtan havalar da yaşatır Rabbimiz. “Kimi yağmur ister, kimi kurak; hepsinin muradını verir Hak.”

Ama kış geceleri başkadır. Uzayan kış gecelerinde müminin baharı vardır. Kışın geldiğini nerden anlar insan… Günler aceleyle gider. Camlar buğulanır. Nefes alıp verirken dumanlar çıkar. Pencere önlerinde bazen güvercinler, bazen kumrular bekleşir; bir şeyler verirler umuduyla… Çocukların yanakları al al olur, elleri de… Köşe başlarında satıcılar, kestaneciler, manavlar, geceyi bölen sesler, bozacılar... Çok da kalmadılar ya… 

İşini güzel yapanlar gönlümüzü fetheder. Kestaneciler mis gibi kokular yayar; ya sahlep satıcıları… Bozacılar hiç değişmeyen makamla seslenirler: Booozaa… Hepsi aynı şarkıyı söyler. Nağmeler her dilde aynı. Yemekler yenir, el ayak çekilir, bu sefer onlar doldurur sokağı sesleriyle. Gecenin içinde bir dost sesi gibi gelir bana. 

Bozayı herkes bilmez ama meraklıları, tiryakileri vardır. Çocukluğumda saati gelince o sesi takip ederdim. Kış gecelerinde bozacı yolların asayiş memuru gibidir. İnsan insanı, komşu komşuyu, büyük küçüğü kollar. Herkes huzur bekçisidir adeta. Müslüman toplumunda “insan, insanın yurdudur.” 

Ha bir de yoğurtçular vardı, onlar da gitti. Sesler gitgide azalıyor. Uzaklaşıyoruz pek çok şeyden… Ne de olsa gitmeye geldik buraya. Ne güzel demişler: “Dünya seni terketmeden sen dünyayı terket.” Pek anlaşıldığını düşünmüyorum. Dünyayı kalben terketmek esastır, kesben değil. Çaresizlik, bahane, tembellik bir Müslümanın sıfatları değildir. 

Kış günleri hızla geçiyor. Ama geceleri başka; o upuzun geceler bereketlidir. 

Hz. Peygamber’in (asm) dediği gibi:

“Kış geceleri müminin baharıdır.”

Kulağımıza fısıldanan bu söz ne der acaba?

Çok çalışıp vaktin bereketini isteyin, der.

Uzun gecelerde okunacak kitaplar çoğalır, yapılacak işler sıraya girer. Uyumaya da, yemeye de, okumaya da bol bol vakit vardır. Hele aile kalabalıksa… Eskiden sobalar vardı. Sobadan gelen çıtırtı sesleri, ateşin duvarlara yansıyan ışıkları… Bitmek bilmeyen eğlence olurdu…

Kış meyvelerini de unutmayalım…

Kuru üzümler, kestaneler ve çay kokusu…

Neşeli nağmeler söylenirdi, büyüklerin tadına doyulmaz sohbetleri, hatıraları, dünyaya ve ahirete dair bilgiler… O kışları yaşayanlar bilirler tadını… 

Şimdi evler ıssız. O dost sesler, sıcak sohbetler duyulmaz oldu. Televizyonun sun’i sesi dolduruyor kulakları, zihinleri. Fakat dostluğun, muhabbetin, halleşmenin yeri boş kaldı…

Aslında onları yaşamak zor değil. Bir istesek yapabiliriz yani. O aile ortamları önemli. Neyin yalan neyin gerçek olduğunu o sohbetlerde öğrenirdik. Mevlana’yı, Necip Fazıl’ı, Abdülkadir Geylani’yi, İmam Rabbani’yi, sahabeyi, Bediüzzaman’ı o gecelerde tanıdık, sevdik… Selçuklu’yu, Osmanlı’yı o gecelerde öğrendik…

Bir kış gecesinde zihnime kar gibi tane tane yağan kelimelerini aktarayım. Bediüzzaman Hazretleri şöyle diyor:

“Dünya durmuyor, gidiyor. İnsan da beraber gidiyor.” 

Söz etkiler insanı, uyutur da uyandırır da…

Şimdi daha iyi anlıyorum Hz Peygamber’in sözünü:

“Kış geceleri müminin baharıdır” deyişini.

Soğuk, bedenlerimizi evlere kapatır ama kalplerimize gün doğar. 

Kıymetini bilelim… 

Şikâyet değil, şükredelim.

Alalım kitabımızı elimize, koyalım çaydanlığı yanımıza, başlayalım okumaya…

Ve kış gecelerimiz ebedi baharımız olsun.