TR EN

Dil Seçin

Ara

Ruhsal Şifa / Kaynana-Gelin Yakın mı Olmalı, Uzak mı?

Ruhsal Şifa / Kaynana-Gelin Yakın mı Olmalı, Uzak mı?

Soru: Babamın iki katlı evi var “evlenince kiraya çıkma gel alttaki evde otur” diyor. Ancak nişanlım bunu özgürlüğü kısıtlanacağı gerekçesiyle reddediyor. Nişanlımla bu konuyu konuştuğumda evlenen arkadaşlarından örnekler vererek haklı olduğunu iddia ediyor. Bu sorunu aşamıyoruz lütfen yardımcı olur musunuz?

Cevap: Evlilik kurumunun temel harcında ciddiyet ve gerçekçilik olmalıdır. Aşırı romantik ve tozpembe bir hayat düşleyen insanların, evliliğin ne demek olduğunu anlayabilecek olgunlukta olmadıkları ortadadır. Maalesef birçok gencimiz ve özellikle genç kızlarımız medyanın ve çevrenin telkinleriyle evliliği bir pranga; kaynana/kayınbabayı ise pranga üstüne pranga olarak görmektedir. Üzülerek söylemeliyim ki, ilgilendiğim birçok vakada genç kızlarımızın evliliğin ilk şartı olarak kaynana-kayınbabadan olabildiğince uzak bir evde oturma şartını öne sürdüklerini görüyorum. Bu şart kabul edilmediği takdirde evlilik teklifini reddeden birçok genç kızımız var. İşin ilginç yanı ise henüz kendisine talip olan erkeğin ailesini tanımadığı halde bu ön şartı sunmaları kızlarımızın ciddi bir önyargı ile yetiştiklerini gösteriyor.

Peki, doğrusu nedir? 

Bu konunun aslında insan ilişkilerinin tümünde olduğu gibi değişmez, kesin bir doğru cevabı yoktur. Zira her durum kendi koşulları altında değerlendirilerek karar verilmelidir. Bazı durumlarda ayrı yaşamak, bazı durumlarda da beraber yaşamak en doğru karar olarak karşımıza çıkar. Ancak bu kararı verirken en önemli nokta tüm ön yargıların bir tarafa bırakılmasıdır. Bu, sadece genç kız için değil iki tarafın tüm fertleri için geçerlidir. Damat-gelin adayımız da kaynana-kayınbaba adayımız da tüm önyargılarından arınmış olarak birbirlerine karşı açık ve samimi olmalıdırlar.

Nice gelin ve kaynana değil ayrı katlarda yaşamak; bir ömür boyu aynı evin içinde huzur içinde yaşamıştır. Ancak bunun tersi durumlara da bolca örnek vardır. Bu bize başta belirttiğimiz gibi kesin bir cevabın olmadığını her vakanın kendi şartları içinde değerlendirilmesi gerektiğini gösterir. 

Anadolu kültüründe öteden beri gelin, damadın ailece yaşadığı eve gelir ve birlikte yaşarlar. Damadın erkek kardeşleri evlenince de evin fiziki imkânlarına göre önceden evlenen erkek yeni eve çıkar onların boşalttığı odaya yeni çift gelir. Belki de gelin kelimesinin kökünün “gelmek” kelimesinden türemiş olması erkeğin evine yeni eklenen kişinin kız olduğu kabulünden kaynaklanmaktadır. Bu durumun birçok avantajı olmakla beraber dezavantajları da elbette mevcuttur. Tıpkı özellikle şehirleşmenin arttığı modern dönemde çiftlerin ayrı yaşamalarının artmasının avantajları ve dezavantajları olduğu gibi.

Öncelikle değişen şartları göz önünde bulundurduğumuzda gelinin, kocasının ailesiyle aynı ev içinde yaşamasının pek sağlıklı olmayacağı ortadadır. Zira artık ne evler eski büyüklüğe ve fiziki imkânlara sahip ne de karı-koca ilişkisinin mahremiyetinin bu durumu kaldırması mümkündür. Ancak yakın ya da alt-üst bağımsız evlerde yaşamaktan bahsedebiliriz.

Yakın ya da alt-üst evlerde yaşamak söz konusu olduğunda gelin hanımın kocasının ailesini tanıması daha kolay olacaktır. Aynı zamanda doğacak çocuklar nine ve dedeleriyle büyüyecekleri için kültürel aktarım çok daha kolay olacaktır. Bu vesileyle çocuklar manevi değerlerini saf şefkatle donanmış atalarından alarak çok daha kalıcı bir terbiye ile büyümüş olurlar. Bu durum çocuklarda akraba ilişkilerinin önemini de anlamalarına yardım edecektir. Bunun dışında genç çift yeni çıktıkları evlilik yolunda kendilerinden çok daha tecrübeli anne ve babalarından her anlamda kolayca istifade edebilirler. Ancak gerek damat/gelin gerekse kaynana/kayınbaba arasında baştan bir önyargı ile bu ilişki başlamışsa, taraflar birbirlerine karşı şeffaf ve samimi değillerse, haliyle bu yakınlık birçok çatışmanın da kaynağı olacaktır. Bu durum en başta damat adayının dikkat etmesi gereken bir konudur. Anne babası onu ve müstakbel hanımını neden yanlarında istiyorlar? Bu konuda anne ve babasının samimiyetinden ve halis niyetinden emin midir? Gelin hanım ise “özgürlük” kuruntusunu bir tarafa bırakarak önyargısız ve gerçekçi bir olgunlukla konuya yaklaşmalıdır.

Sırf özgürlüğünün kısıtlanacağı endişesiyle kaynana ve kayınbabasından uzak bir semtte eve taşınan gelinlerin ilerleyen süreçte evlat sahibi olduğunda gerek kendi anne babasından gerekse de kaynana ve kayınbabasından yardım istediklerini çokça görüyoruz. Kendi evladına bakmaları için o yaşlı insanları bazen aylarca hatta yıllarca evlerinden ayırıp bakıcı olarak evlatlarına baktırdıklarına şahit oluyoruz. Ancak özgürlük denen şey beraberinde sorumluluğu da getirmektedir. Kısıtlanma endişesiyle yanlarına yerleşmediğiniz insanları, evladınıza baktırmak için evlerinden uzun süre alıkoymanın ahlaki açıdan hükmünü sizlere bırakıyorum. Elbette nine ve dede olan o insanlar severek torunlarına bakıyorlar, ancak buradaki açık çelişki üzerine de düşünmek gerekmez mi?

Sonuç itibariyle nişanlınıza ve size tavsiyem “özgürlüğün kısıtlanması” fikrinin tamamen bir kuruntu olduğunu anlamanız; evlilik kurumunun gerçeklik ve ciddiyeti gerektirdiğini hatırlamanızdır. Modern cereyanların ve sanallığın dört bir yanımızı kuşattığı şu dönemde özgürlüğü anne/babalardan uzak kalmakta aramanın makul bir yol olmadığını görmemiz gerekir. Eğer gerçekten özgürlük istiyorsak öncelikli olarak dalıp çıkamadığımız sosyal medya/sanal oyun bağımlılığımızdan ve buralarda bizlere telkin edilen yanlış fikirlerden kurtulmayı deneyelim. Sağlıklı nesillerin güçlü ailelerden geleceğini; güçlü ailelerin de güçlü aile bağlarıyla mümkün olabileceğini idrak etmemiz gerekiyor. Damat, gelin, kaynana ve kayınbaba adayları bahsettiğimiz güçlü bağları kuracak niyette ve kabiliyette değilse ayrı yaşamak; bilakis tüm taraflar aynı halis niyette ise olabildiğince yakın yaşamak en doğru karardır. Zira bu halis niyet tüm taraflarda varsa şeffaflık, dürüstlük ve açıklık gibi erdemler de beraberinde gelecek taraflar birbirlerinin mahremlerine de saygı duyacaktır.