“....Ve Allah gökten, oradaki dağlardan (dağlar büyüklüğünde bulutlardan) dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de uzak tutar. (Bu dolunun) şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır.”
(Nur suresi, 43)
Yağmur bulutlarının bir çeşidi, cumulonimbus bulutlarıdır. Meteorologlar, bu bulutların nasıl meydana geldiğini, nasıl yağmur ve dolu yağdırdığını araştırmışlardır. Cumulonimbus bulutları, şu aşamalardan geçerek oluşmaktadır:
1. Küçük bulutlar: Evvelâ, küçük bulutlar rüzgâr tarafından itilir, rüzgâr, küçük bulut parçalarını ittikçe bu cululonimbus bulutları oluşmaya başlar. (bkz. şekil 1)
2) Birleşme: Bu küçük bulut parçalarının bir araya gelip birleşmesiyle cumulonimbus bulutları oluşur.1
3) Yığınlaşma: Küçük bulut parçaları birleştikten sonra, büyük bulut yukarıya doğru yükselmeye başlar. Bu yükselme, bulutun merkez noktalarında fazla, kenarlarda ise daha az seviyede seyreder.2 Böylece, bulut dikey bir büyümeyle belli bir uzunluğa erişir. Karşımızda şimdi üst üste yığılmış, katmanlaşmış bir bulut durmaktadır. İşte bu dikey yığınlaşma sayesinde, bulut gövdesi atmosferin daha soğuk katmanlarına ulaşır.
İşte bu katmanlarda meydana gelen yağmur damlaları ve dolu taneleri, daha fazla yükselemeyecek kadar ağırlaştığında, bulutun içinden yağmur ve dolu olarak yeryüzüne düşmeye başlar.3 (bkz. şekil 2)
Şimdi de, Kur’an’da bu konuyla ilgili olarak bahsi geçen âyete bakalım:
“Görmez misin ki, Allah birtakım bulutları (çıkarıp) sürüyor; sonra onları bir araya getirip üst üste yığıyor. İşte görüyorsun ki, bunlar arasından yağmur çıkıyor...” (Nur, 43)
Meteorologlar bulut oluşumu, yapısı ve işlevlerine ilişkin bu detayları ancak son yıllarda öğrenmişlerdir. Rüzgârları ve rüzgârların yönlerini anlamak, nem düzeyini ölçmek, atmosfer basıncının çeşitlerini ve seviyelerini belirlemek için meteorologlar uçak, uydu, bilgisayar, balon gibi gelişmiş cihazlar kullanmışlardır.4
Yukarıdaki âyetin devamında, bulut ve yağmurdan bahsedildikten sonra, dolu ve şimşekten de şu şekilde söz ediliyor:
“....Ve Allah gökten, oradaki dağlardan (dağlar büyüklüğünde bulutlardan) dolu indirir. Artık onu dilediğine isabet ettirir; dilediğinden de uzak tutar. (Bu dolunun) şimşeğinin parıltısı neredeyse gözleri alır.” (Nur, 43)
Meteorologlar yaptıkları araştırmalarda dolu yağdıran bu yığınlaşmış bulutların, tıpkı Kur’an’da ifade edildiği gibi, bir dağın yüksekliğine eş düzeyde yaklaşık 25-30 bin yüksekliğe ulaştığını tespit etmişlerdir.5
Bu âyet dikkatle okunduğunda, neden “dolu” ile “onun şimşeği” ifadesinin kullanılmış olduğu doğal olarak akla geliyor. Acaba “onun şimşeği” ifadesiyle şimşeğin oluşmasında esas faktörün dolu olduğu mu anlatılmak isteniyor?
Dilerseniz, Meteorology Today (Günümüzde Meteoroloji) isimli kitabın bu konuda neler söylediğine bir bakalım: “Sıvı zerreler dolu taneleriyle çarpışınca, bu temas nedeniyle donar ve ısı açığa çıkartırlar. Bu da, dolu tanelerinin yüzeyini buz kristallerinin yüzeyinden daha sıcak yapar. Dolu taneleri buz kristalleriyle temas ettiği vakit, önemli bir olay meydana gelir: Elektronlar soğuk nesneden (buz kristali) sıcak nesneye (dolu tanesi) doğru akışa başlar. Böylece, dolu taneleri negatif elektrik yüklenmiş olur. Aynı olay, aşırı soğuk zerrelerin dolu taneleriyle temas ettiği zaman da meydana gelir ve pozitif elektrik yüklenmiş ince buz parçaları parçalanır. Bu pozitif elektrik yüklü parlak ince parçalar, sonra, bulutun üst katmanlarına doğru yükselir. Negatif yüklü dolu taneleri ise, bulutun alt katmanlarına doğru düşer. Böylece, bulutun alt katmanları negatif elektrik yüklenir. Bu negatif elektrik yükü, daha sonra, şimşek çakarak boşalır.”6 Özetle, şimşeğin meydana gelmesinde esas faktör, dolu taneleridir.
Şimşek hakkındaki bu bilgi, nispeten yakın zamanda elde edilmiştir. 1600’lü yıllara kadar bu konuda genel olarak Aristotle’ın görüşleri kabul görüyordu. Söz gelimi, Aristotle atmosferde (nemli ve kuru olmak üzere) iki tür hava olduğunu söylüyordu. Ona göre, gök gürültüsü, kuru hava ile nemli havanın çarpışmasıyla meydana geliyordu. Yine, şimşeğin sebebi de, kuru havanın ince ve cansız bir ateşle alev alıp yanmasıydı.7 İşte bu hatalı görüşler, Kur’an-ı Kerim’in vahyedildiği döneme kadar meteoroloji alanında hâkim olan görüşlerdi.
Dipnotlar:
1- Bkz. The Atmosphere, Anthes vd., s. 268-269, ve Elements of Meteorology, Miller and Thompson, s. 141.
2- Bulutun merkezi daha fazla yükselir, çünkü bulutun dış çeperindeki soğuk havadan daha az etkilenir.
3- Bkz. The Atmosphere, Anthes and others, s. 269, and Elements of Meteorology, Miller and Thompson, s. 141-142.
4- Bkz. Ee’jazal-Quran al-Kareem fee Wasf Anwa’ al-Riyah, al-Sohob, al-Matar, Makky vd., s. 55.
5- Elements of Meteorology, Miller and Thompson, s. 141.
6- Meteorology Today, Ahrens, s. 437.
7- The Works of Aristotle Translated into English: Meteorologica, cilt 3, Ross vd., s. 369a-369b.
…
Âyet, üst üste yığılarak gökyüzünde kurulmuş dağları andıran cumulonimbus bulutlarını tasvir etmekte ve sonunda, bunları lâtif bir istiare ile “dağlar” olarak isimlendirmektedir. Gerçekten de, biz yağıştan söz ettiğimiz zaman, bir anlamda, milyonlarca ton ağırlığında dağların yere indiğinden söz etmiş oluruz. Dolu ise, âyetin tasvirine uygun şekilde, cumulonimbus bulutlarının içinde cereyan eden son derece fırtınalı, şimşekli, sarsıntılı, iniş çıkışlı olayların sonucudur. Bulutların içinde defalarca yukarı ve aşağı gidip gelerek büyüyen buz tanelerinden meydana gelen dolu, normal olarak bir santimin altında büyüklüğe sahip olmakla birlikte, on santimi geçen çaptaki dolu taneleri de görülmüştür. Böyle bir dolu yere düşerken saatte 200 kilometreden fazla hıza erişir ve ölümcül olabilir.
— Ümit Şimşek, Bilime Yön Veren Âyetler