“Görmedin mi: Allah gökten bir su indirir de onu yerin kaynaklarına yerleştirir.”
— Zümer Suresi, 39:21
Birçok âyette olduğu gibi, bu âyette de “Görmedin mi?” uyarısı, dikkatimizi kâinat kitabının bir âyetine yöneltiyor.
Ve yine birçok âyette olduğu gibi, bu âyetin uyarısı da, zaman içinde görülecek bir hakikate, görülmüşçesine bir kesinlikle işaret ediyor.
Gökten suyun yağmur, kar ve dolu şeklinde indiğini biliyoruz. Nitekim Kur’an bu büyük mucizeye sık sık dikkatimizi çekerek düşünmemizi ister. Burada ise, yağmurun yeryüzüne indikten sonra, orada birtakım kaynaklara yerleştirildiği anlatılıyor. Âyetin içerdiği ibretlerden bir tanesi de işte budur.
Yağmur, yeryüzüne indiğinde, bitkiler ondan alacağını hemen alır. Yeraltında yayılmış kökler, göklere açılmış eller gibidir; Yer ve Gökler Rabbinin rahmet hazinelerinden gelen nasiplerini toplar ve bitki gövdelerine aktarırlar.
Fakat köklerin emdiği, yağmurun tamamı değildir. Yağışın büyük kısmı, buharlaşarak, tekrar bir bulut olmak niyazıyla semaya geri döner. Bir kısmı da akarsu ve göllere akar.
Toplam yağışın az bir kısmı ise yerin derinliklerine sızarak orada kendisine barınacak yerler bulur. Geri kalan yağış buharlaşarak, emilerek, akarsu ve göllere akarak geçip giderken, bu kaynaklarda sular birikir. Bir damla yağmurun düşmediği en kurak mevsimlerde de o kaynaklarda yine su vardır. Ve bu kaynaklar yeryüzünün her tarafına yayılmış durumdadır. En kurak bölgeler, ıssız çöller bile, toprağın derinliklerinde böyle nice su mahzenleri saklar. O kaynaklar, Yer ve Gökler Rabbinin yeraltındaki rahmet hazineleridir.
Yeraltı kaynaklarındaki sular ya bir pınar olur çağlar, ya bir kuyudan insanlara suyunu sunar. Gerçi orada biriken su, yere düşen yağışın pek az bir kısmıdır. Fakat o kaynaklara inen su, yeryüzüne yağan yağmur gibi buharlaşmaz, akıp gitmez. Orada birikir. Biriken sular büyük miktarlara ulaşır. Ve insanlar, içme suyu ihtiyaçlarının büyük kısmını bu kaynaklardan sağladıkları gibi, tarla ve bahçelerini de yine ekseriyet itibarıyla bu kaynaklardan elde ettikleri suyla sularlar.
Eğer yeraltı kaynakları olmasaydı, yağışlar ne kadar sık ve bol olursa olsun, insanlığın su ihtiyacını karşılamakta yetersiz kalırdı. Çünkü yağmurun yağışı, dibi delik bir kovaya su doldurmaktan çok farklı bir işlem olmazdı. Yağan yağmurdan o anda kim ne kadar yararlanıyorsa bütün istifade bu kadarla sınırlı kalır; geri kalan ise ya uçarak, ya akarak gider, havaya, akarsuya, göllere karışırdı. Ancak okyanuslardan suyu bulutlarla yeryüzünün uzak köşelerine gönderen Yüce Allah, o suyu yerin derinliklerinde kulların ihtiyaçları için saklayacak mahzenler yaratmıştır.
Bu mahzenlere, âyet “Görmedin mi?” ifadesiyle işarette bulunuyor. Oysa bu âyetin indiği zamanda, yağmurun yeraltı kaynaklarında saklandığından haberi olan kimse yoktu. Kur’an’ın “Görmedin mi?” diye sorduğu şeyi, insanlar, yüzyıllar sonra ancak görebildiler.
Fakat âyetin verdiği bir başka ders daha var ki, insanların büyük kısmı, o hakikati görebilecek bir yerden hâlâ pek uzakta duruyorlar.
Yüce Allah buyuruyor ki:
Görmedin mi: Allah gökten bir su indirir de onu yerin kaynaklarına yerleştirir. Sonra onunla rengârenk ekinler çıkarır. Sonra kurur ve onu sararmış görürsün. Sonra da onu kuru bir çöpe çevirir. Aklıselim sahipleri için bunda ibretler vardır.
Rahmet hazinelerinin yeraltında yarattığı sarnıçları gören gözlerin birçoğu, ne yazık ki, yerin üzerinde olup bitenlerin anlamını çözmekte aynı beceriyi gösteremiyor.
Gökten suyu kim indirir, yerin altında kim biriktirir? Kulların ihtiyacını kim görür de onlara su yetiştirir? Bir bahar gününde yerin yüzünü rengârenk çiçeklerle kim güldürür?
Sonra nereye gider bütün bunlar? Açan çiçekler niye solar? Niçin her şey bir saman çöpüne döner?
Bu dünya hayatıyla bir saman çöpü arasındaki fark nedir?
Bunları çok fazla düşünen olmaz.
Çünkü bütün bunları görmek ve görülenlerdeki anlamları çözebilmek için, gören gözden başka, bir de aklıselim gerekir.
Aklıselim sahipleri için ise, Kur’an’ın âyetlerinde de, yerin ve göğün âyetlerinde de nice ibretler vardır.