TR EN

Dil Seçin

Ara

Hayret Makamı

Hayret Makamı

“Bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.” gibi bir cümleye ancak bir kitabın giriş kısmında rastlarız. Gerçekte hiçbirimizin güne böyle uyanma ihtimali yoktur. Gregor Samsa, sadece bir roman kahramanıdır ve “Dönüşüm” yalnızca bir kitaptır. Hafife almak için demiyorum, aksine Franz Kafka toplumun farklı olanı dışlamasını ve herkes gibi olmak istemeyenlerin yaşadığı trajediyi, “böcek” metaforu üzerinden çok çarpıcı bir şekilde ele almıştır.

Bir sabah bunaltıcı düşlerden uyandığında, kendini yatağında dev bir böceğe dönüşmüş olarak buldu.” gibi bir cümleye ancak bir kitabın giriş kısmında rastlarız. Gerçekte hiçbirimizin güne böyle uyanma ihtimali yoktur. Gregor Samsa, sadece bir roman kahramanıdır ve “Dönüşüm” yalnızca bir kitaptır. Hafife almak için demiyorum, aksine Franz Kafka toplumun farklı olanı dışlamasını ve herkes gibi olmak istemeyenlerin yaşadığı trajediyi, “böcek” metaforu üzerinden çok çarpıcı bir şekilde ele almıştır. 

Mesele tam da değişmek, dönüşmek olunca ve illaki bir böcek üzerinden gideceksek pekâlâ bir ipek böceğinin dönüşümüyle de açıklanabilir dedirtti bana bu hafta dinlediğim bir hayat hikâyesi. Dahası, “Benim şu hayatım tam bir mucize... Bir gün benim de hayatımı yazar mısınız?” diye bir ricayı geri çevirmedim, sıvadım kolları.

Tırtılın kozasından çıkıp kelebeğe dönüşme hikâyesini hep duymuşsunuzdur. Peki ya ipek böceği adlı bu tırtılın kelebeğe dönüşene dek geçirdiği safhaları?...

İpek böceğinin dönüşüp değişebilmesi için önce koza örmeye uygun bir yer bulması gerekir. Bu değişim için şanına yaraşır bir yer arar. Adeta “Dönüşümümün muhteşem olduğu yer işte tam burası! Ben burada yeniden doğdum.” diyebilmek için dinleneceği, enerji toplayacağı, güçleneceği yeri arar ve uzun uğraşlar sonucu bulur. Yer bulması yetmez! Titizlikle seçtiği yeri askı olarak kullanacağı dallardan birine bağlar. Biz insanların sığ zihninde bu asılı hâl, idamlık bir mahkûmun ya da intihara yeltenen bir insanın görüntüsünü düşündürürken, aslında bu mucizevi bir değişimin, harika bir başlangıcın manzarasıdır.

İpek böceği, sanki bir akla fikre sahipmiş de başına gelecekleri biliyormuş gibi, yaşayacağı tüm evreleri hesap kitap edercesine hareket eder. Adeta bir mahrumiyet bölgesinde olacağını bilerek karnını dut yaprağı ile iyice doldurur. Uyku safhasına geçince yemek yemeyi bırakır, durgunlaşır. Başını yukarıya kaldıracak şekilde dimdik durur ve ipeğimsi bir madde salgılayarak yapraklara sıkı sıkı tutunur. Sonrasında başını sekiz çizer gibi sürekli oynatır, kozanın bir bölümünden diğer bölümüne geçerek örme işlemine devam eder. Başı dönmeden ve dengesini hiç kaybetmeden 3-4 günde tam 130 bin kez tekrarlar bunu. Bu rutin hareketi yapan tırtılın ya boynunun tutulması ya da işlevini yitirmesi gerekirken o büyük bir çaba ile durmadan, pes etmeden devam eder. 

İpek üretimi sona erdiğinde, yani salgı bezleri boşaldığında artık çok zayıflamış olan tırtılın ölmesi ya da hastalanması beklenirken biz bir mucizeye daha tanık oluruz. İpek böceğine hiçbir şey olmaz hatta iki gün içerisinde daha güçlü bir yapıda olan “krizalit”e dönüşür. Krizalit sonrası metamorfoza uğrayarak kelebek hâline gelir. 

Art arda gelen mucizeler hiç biter mi; bitmez! Burada da ikinci mucize gerçekleşir ve kendi salgıladığı maddeyle kendini sarmalayarak gözden kaybolur. Saklanmadan önce de bir süre sürünerek ilerleyen böcek iki hafta sonra kelebek olur ve uçmaya başlar. 

Kelebek olduktan sonra o harikulade renklerle bezeli gösterişli hâlini hayranlıkla seyrederiz. Dile söylemesi çok kolay gibi gelir ama kısa bir sürede hemen hemen yumurtadan çıkış ağırlığının 10.000 katına ulaşmış oluşu hiç de sıradan bir olay değildir. Yani daha net aklımızda canlansın diye diyorum, bir bebeğin ortalama 3 kg doğduğunu düşünecek olursak 20 gün gibi kısa bir süre sonra 30.000 kg’a ulaştığını görsek kesinlikle şaşkınlıktan küçük dilimizi yutarız. Bir de bunu başkalarına göstermek için uğraşır paylaşım üstüne paylaşım yaparız.

Minicik bir böcek, milyonlarca yıldır yeryüzünün en sağlam ipliğini üretiyor, bir yıl boyunca insanların en narin ve en hassas diye değerlendirdikleri nadide kumaşların dokunduğu bu ipliği üretmek için kendini hapsedip uyuyor ve sabırla canlanmayı bekliyor, kısa bir sürede ağırlığının 10.000 katına çıkarak büyüyor. Dış görünüşü itibariyle kelebek olacağına dair hiçbir ipucu yokken bu böcek değişip, dönüşüp kelebek oluveriyor. Bu, filmlerde gördüğümüz, kitaplarda okuduğumuz bir şey de değil; bu mucize gözümüzün önünde meydana geliyor. Şaşkınlığını, hayretini gizleyebilen varsa beri gelsin! 

Bir de ömrünü bir ipek böceğinin kozasında geçirenler var ki onların sabrına duyduğum hayret çok başka. Türlü çilelerle uygun zamanı ve mekânı kollayarak kozasından çıkıp kelebek olmaya heveslenen, tam tükendi, düştü denilen zamanda, evlatlarını yetiştirebilmek uğruna tekrar bir dirençle ayağa kalkan, bir ipek böceği gibi hâlden hâle girenler…

Mesela hayatına “keşke”lerle başlamış ama “iyi ki”lerle devam edebilen bir satranç öğretmeninin hayatı da bir ipek böceğinin hikâyesiyle yan yana anılabilir pekâlâ.

Sağlıklı olmakla ve başını sokacak bir çatı altında yaşamakla yetinmesi istenildikçe kendi çemberi içinde debelenip duran bir kadın...

Evde yaşanan depremlerden çocuğunu korumak için “Oyalansın, zihnini dağıtsın, aynı zamanda gelişsin” diye arayışa giren ve çareyi küçük oğlunu satranç kursuna yazdırmakta bulan güçlü bir anne...

Kendi zihni de alt üst edilmiş, sınırları hep başkaları tarafından belirlenmiş olsa da içindeki “yapabileceklerim listesi”nin upuzun olduğunu fark eden bir insan...

“Bu patika burada bitmiyormuş meğer, öğrenilmiş çaresizliklerin de bir çözümü varmış!” deyip umutla yola çıkan, kozasını yırtarak değişen, kelebekleşen bir tırtıl, bir ipek böceği o…

Bizse şu zaman denilen çarkın dişlileri arasında eğilip bükülüyoruz yaş alıyor yaşlanıyoruz, eskiyince soluyor değişiyoruz. Sihirli değneklerin de sadece masallarda olduğunu düşünürsek istesek de bir dokunuşla istediğimiz şeye dönüşemiyoruz. Madem gerçekler bu, öyleyse bize hayret ve hayranlıkla dünyaya bakacak gözler gerek.