TR EN

Dil Seçin

Ara

İnsanlık Medeniyetle mi, Yoksa Vahşetle mi Başladı?

İnsanlığın vahşetle başladığı tezinin ardında kendi medeniyetini yüksek göstermek isteyen Avrupalı bilinci ve evrimciliğin etkisi mi var?

 

Seküler Avrupa medeniyetinin ürettiği ve dayandığı en büyük efsanelerden biri de, insanlığın başlangıcının ilkellik” ve vahşet” olduğudur. Özellikle Avrupa egoizminin etkili olduğu bu yaklaşımda, Avrupa medeniyetinin en üstün, en son medeniyet olduğu görüşünün izleri vardır.

Sürecin başında kilise etkisinin sınırlandırılmasının ardından, kendini beğenmiş seküler Avrupa, bu bakışını haklılaştıracak yeni bir insanlık ve medeniyet tarihi inşasına ihtiyaç duymuştur. Geçmişi ve önceyi olabildiğince kötü gösterebilirse, kendisini de bir o kadar gelişmiş ve medeni olarak sunabilme imkânına sahip olacağını düşünmüştür.

Böyle bir tarih inşa edebilmek için bilimde bir başka büyük efsane olan evrim teorisi”nin öngörülerine başvurulmuştur. İnsanın maymundan geldiğini ve zaman içinde vahşilikten medeniliğe doğru adım attığını dillendiren evrim teorisi, seküler Avrupa medeniyeti için daha iyisi bulunamayacak bir haklılaştırma sağladı.

Avrupalıların bu haklılaştırmaya ihtiyaçları, sadece kendini beğenmişlik duygularını tatmin değildi. Çok daha önemlisi, ellerine geçirdikleri askerî ve ekonomik üstünlükle beraber, dünyanın geri kalan topluluklarını sömürgeleştirmek ve gerektiğinde onları imha edebilmek için de bu haklılaştırmaya ihtiyaçları vardı.

Bu açıklamadan sonra, asıl soruya dönelim. İnsanlığın başlangıcı hakkında halen üç görüş yaygındır:

1— Evrimci görüş,

2— İslâmî görüş,

3— İlmi görüş.

Evrimci görüşe göre, insanların atası maymundur. Maymunluktan sonra teşekkül eden ilk insan cemiyeti (bazılarına göre cemiyetleri), korkunç bir vahşet devri geçirmiştir. El yordamıyla ilerleyen bu ilk vahşiler, bir kısım tesadüflerin de yardımıyla bazı teknikleri elde etmişlerdir.

Söz gelişi, kuru odunları birbirine sürterek ateşi bulurlar. Bir orman yangınında telef olan hayvanla pişirmeyi, ocağın yanında yanarak sertleşmiş olan çamurla da seramiği keşfederler vs. Bu şekilde, gittikçe ilerleyen insanlık, en üst seviyeye Batı’da ulaşmıştır. Batı medeniyeti insanlığın en yüce, en üstün medeniyetidir. Bütün insanlık onu benimsemek zorundadır. Onun dışında kalan sistemlere Medeniyet” denemez.

Kuran-ı Kerim tarafından ortaya konan İslâmî görüşe göre ise, ilk insan Hz. Âdemdir ve bir peygamberdir. Hz. Âdem, peygamber olması hasebiyle, vahye mazhardır ve kendisine kitap gelmiştir. Bu kitapta insanlar için zaruri ve gerekli olan bilgiler vardır.

Gerekli bilgilerden maksat sadece dinî olanlar değildir. Maddi hayatla ilgili olanlar da buna dahildir. Nitekim, bazı rivayetler, Hz. Âdemin cennetten, beraberinde, insan hayatının devamı ve teknolojinin gelişmesi için şart olan teknik teçhizatı da getirdiğini belirtir: Örs, kerpeten, çekiç, iğne, gürz bunlardandır.

Dinimiz bu temel görüşe ilaveten, hiç bir devirde insanların başı boş bırakılmadığını, her kavme mutlaka Peygamber gönderildiğini de haber verir. Kur’an-ı Kerim, geçmiş kavimlerden Allah’ın emirlerine uyanların güçlü medeniyetler kurduğunu, azanların ilâhî cezalara maruz kalarak yıkılıp gittiklerini ve yeryüzünde isimlerinin bile unutulduğunu tekrar tekrar ifade eder.

Bununla birlikte, İslâm telakkisi insanlığın gitgide terakki ettiğini inkar etmez. “İlk cemiyet medenidir.” derken, bugünkü mânâda içtimai ve teknik teçhizata sahiptir demek istemez. Onlar duyulan ihtiyaç nispetinde teknik ve kültürel teçhizata sahiptir. Kanunu ve kaideleri ilk cemiyetin sadeliği nispetinde basit ve mahduttur. Nüfus artıp, içtimai tansiyon (sosyal gerilim) kesafet kazandıkça, gerek teknik ve gerekse kanun ve kaideler yönüyle zenginleşmeye, gelişmeye ihtiyaç duyulmuştur.

Bu ihtiyaç da birbirini takip eden peygamberlerle karşılanmıştır. Peygamberler sadece dinî ve içtimai kaideler getirmekle kalmamış, maddi problemlerin hallinde de önder olmuşlardır. Nitekim, kumaştan yapılan elbiseye Hz. İdris, demirciliğin—ve burada zırhın—gelişmesine Hz. Davud, tıbba Hz. Lokman, gemiciliğe Hz. Nuh, saatçiliğe Hz. Yusuf öncülük etmiştir. Bu teknikler, bugünkü “medenilik”in gelişmesinde küçümsenmesi mümkün olmayan sıçrama ve dönüm noktalarını teşkil eder.

Son olarak ilmî görüş diyebileceğimiz yaklaşım da, insanlığın başlangıcı hakkında en başta bahsedilen Batılı görüşün ilmî olmaktan uzak yaklaşımını tashih eder. Bu yeni bakış açısı, özellikle etnoloji ilmi gelişip yeryüzünün her tarafında yaşayan insanların dilleri, inançları, efsaneleri, ahlâk anlayışı ve örfleri öğrenildikten sonra kendisine zemin bulmuştur.

Etnoloji araştırmalarının ortaya koyduğu en önemli sonuç, binlerce yıldır birbirleriyle hiçbir temasta bulunmamış olan Avustralya, Afrika, Amerika, Okyanus adaları ve kutuplarda yaşayan iptidai denen kavimlerin dillerinde, inançlarında, kültür ve tekniklerinde kuvvetli benzerliklerdir. Bu benzerlikler, insanların tek bir kaynaktan çoğaldıklarını, oldukça ileri müşterek bir medeniyet seviyesine ulaştıktan sonra yeryüzünde dağıldıkları fikrini ilham etmektedir.

Bu noktadan hareketle, bazı sağduyulu Batılı âlimler, vahşi” ve medeni” gibi değerlendirmelerin tamamen izafi hükümler olduğunu belirtirler. Onlara göre, yeryüzünde mevcut insan cemaatleri mutlaka bir kısım içtimai değerlere ve bazı teknik malzemelere sahiptir. Alet kullanmayan ve kaideye uymayan hiçbir cemaat mevcut değildir. Her cemaatin kendi dışındakini hor görüp tahkir edici isimler taktığı, iptidai” denen insanların da, medeni Batılılara vahşi” nazarıyla baktığı görülmüştür. Bu durumları değerlendiren Batılı bir meşhur, Batılıların anlamış olduğu şekilde bir vahşetin insanlar arasında hiçbir devirde mevcut olmadığını belirttikten sonra, sözünü şöyle noktalar: Asıl vahşi, vahşetin varlığına inanan kimsedir.”

 

 

20 BİN YILLIK İĞNE

Yukarıdaki resimde gördüğünüz bir dikiş iğnesi. Ancak onu sıradan bir dikiş iğnesinden farklı kılan en önemli özelliği yaklaşık 26 bin yıl yaşında olması. Bu iğne, evrimci bilim adamlarının sırf kemikleri biraz daha iri olduğu için, insan ile maymun arasında bir geçiş formu diye kabul ettirmeye çalıştıkları Neandertal insanına ait ve sadece bu tek iğne bile, ilk insanların maymundan bozma ilkel yaratıklar olmadığını yeterince ispat etmiyor mu?

(D. Johanson, B. edgar, From Lucy to Language, s. 99)

***

1,7 MİLYON YILLIK KULÜBE

Yukarıdaki resimde gördüğünüz bir kulübe. Bu, taştan yapılmış kulübe tam 1,7 milyon yıl önce yapılmış ve bugün Afrikanın bazı bölgelerinde kullanılan kulübelerin hemen hemen aynısı. 

***

2,3 MİLYON YILLIK İNSAN ÇENESİ

Yukarıdaki resimde gördüğünüz insan çenesi fosili, evrimcilerin tam anlamıyla bir şok yaşamasına sebeb oldu. Çünkü tam 2,3 milyon yaşında ve günümüz insanının çene kemiğinden bir farkı yok! Yani konuşabilen, şarkı söyleyebilen, hatıra anlatabilen yahut da dua edebilen bir insanınkinden...