Genç bir hanımın kocası, görevi gereği sık sık evinden uzak yerlere gitmek ve oralarda uzun müddet kalmak zorundaydı. Öyle ki, evinde geçirdiği günler, bu uzun iş seyahatlerinin yanında çok az bir zamandı. Genç hanım için bu duruma alışmak zamanla mümkün olmuşsa da, özellikle eşinin eve dönmesine yakın günlerde, onu beklemek dayanılmaz bir hâle geliyordu.
İşte öyle günlerden birinde, genç hanım çok sevdiği bir aile dostunu ziyarete gitti. Bu yaşlı, tecrübeli ve çok tatlı bir teyzeydi ve genç hanım için onunla sohbet etmek, her zaman içini ferahlatan bir şeydi.
Bir yandan çaylarını yudumluyorlar, bir yandan da uzun uzun sohbetler ediyorlardı. Bir ara genç hanım:
“Eşim bir hafta sonra gelecek. Onu neredeyse üç ay oldu görmedim. Ama sadece on beş gün kalacak. On beş gün, nedir ki? Göz açıp kapayana kadar geçiyor. Sonra da tekrar gidecek…”
Genç hanımın hüzünlendiğini gören tecrübeli teyze, gülümseyerek ona şöyle dedi:
“O vakit sen, o on beş günün gecesini ayrı gündüzünü ayrı say kızım. Böylece, otuz gün eder. Birbirini seven kimselerin gecesi ayrı bir gündür, gündüzü ayrı bir gün...”
Bu ilginç tavsiye, genç hanımın yüzünü güldürmeye ve hüznünü dağıtmaya yetmişti.