TR EN

Dil Seçin

Ara

Ruhsal Şifa / “Çocuğumun zekâsını geliştirmek için şey denedik. Fakat derslerde istediğimiz başarıyı gösteremiyor.”

Ruhsal Şifa / “Çocuğumun zekâsını geliştirmek için şey denedik. Fakat derslerde istediğimiz başarıyı gösteremiyor.”

Soru: Hocam merhaba. Zekâ ile ilgili bilgi verebilir misiniz? Evlatlarımın zekâsını geliştirmek adına çok şey denedim. Balık yağı, ceviz gibi ürünler tükettik ancak oğlumun zekâsında problem de olmadığı halde derslerde istediğimiz başarıyı ortaya koyamıyor. Acaba başarı için tek başına zekâ yeterli değil mi?

Cevap: Bu güzel soru için teşekkür ederim. Evet, zekâ başarı için tek başına yeterli değildir. Ebeveynlerin büyük çoğunluğu için başarı demek okul/ders/akademik başarıdan; zekâ da mantıksal-matematik zekâdan ibaret oldukça zekânın tek başına yeterli olacağı gibi bir yanlış düşünce var olmaya devam edecektir.

Başarı, okuldan ibaret olmadığı gibi zekâ da matematikte başarılı olmak anlamına gelmiyor. Son yıllarda zekâ alanında yapılan bilimsel çalışmalara göre zekâ sadece mantık-matematikten ibaret yekpare ve sabit bir sistem değildir. Zekânın birçok ayrı alanı vardır.

Bu konuda en önemli çalışma, Howard Gardner’in Çoklu Zekâ Kuramı’dır. Bununla beraber tek başına zekânın olması başarının anahtarı da değildir. Bu konuya da açıklık getiren bilimsel çalışma ise Daniel Goleman’ın Duygusal Zekâ (EQ) Kuramı’dır. Yazının devamında her iki kuramın ne demek istediğini yazacağız.

Çevremizde çoğu kez duyduğumuz ya da şahit olduğumuz durumlardan birisi de akademik olarak çok başarılı olan insanların mesela özel hayatlarında bu başarıyı sağlayamamalarıdır. Örneğin “adam doktormuş ama her gün hanımına şiddet uyguluyormuş” gibi haberleri sıkça görüyoruz. Adamın doktorluğunun vurgulanması “zeki ve başarılı bir adam nasıl oluyor da karısını dövüyor?” gibi bir şaşkınlığın eseridir. Oysa akademik başarı ve yüksek matematiksel zekâ, hayatın tüm alanlarında başarıyı garantilemez. Zira bunlardan çok daha fazlasına ihtiyaç vardır.

Ebeveynlerden ve öğretmenlerden duymaya alışık olduğumuz “zeki ama çalışmıyor” ifadesi her ne kadar klişe olsa da genel olarak bir gerçekliğe de işaret ediyor. Bu ifadeyle aslında çocuğun zekâsında bir problem olmadığı ancak gereken özveriyi göstermediği için istenen düzeyde başarı sağlayamadığı anlatılmaya çalışılır.

Evet, bu tespit büyük oranda doğru ama aynı zamanda fark edilmeyen, üzerinde durulmayan hayati bir ayrıntıya da sahiptir. Bu çocuğun zekâsında problem yoksa neden çalışmıyor peki?

Yapılan araştırmalara göre dünyada zekâ seviyesinde geriliğin %2-%3 oranlarında olduğu ifade edilmektedir. Elbette bu itibari bir orandır. Zira yapılan zekâ testlerinin mantığı sürekli olarak değişiyor. Haliyle bu değişim, bahsini ettiğimiz sonuçları da etkiliyor. Ancak bu oranları esas alsak bile her 100 insanımızdan 97’si en azından normal zekâ seviyesine sahiptir. Bu sayıların aynısı öğrenciler için de geçerlidir.

Günümüzde geçerliliğini koruyan ve en çok itibar gören zekâ kuramlarından olan Çoklu Zekâ Kuramı’nın sahibi Howard Gardner’a göre bütün insanlar çeşitli zekâ türlerine farklı düzeylerde sahip olarak doğarlar. Ancak bu zekâ türlerinden bazıları daha çok gelişir. Bu zekâ türleri dilsel, mantıksal, uzaysal, içsel, kinestetik, doğa ve varoluşçu zekâ olarak karşımıza çıkmaktadır.

Çoklu Zekâ Kuramı dinamik bir kuram olduğu için saydığımız bu türlere yeni zekâ türlerinin de eklenebileceğini vurgulamaktadır. Çoklu Zekâ Kuramı’nın yıktığı en önemli yargılardan biri de zekânın yekpare bir şey olmadığı ve sırf matematik/mantık alanında iyi olmayan birisinin zekâ geriliğinden bahsedilemeyeceğidir. Bu sayede uzun yıllar zekâyı sadece matematik ya da mantık olarak tanımlayan paradigmayı Gardner, tarihe gömmüş oldu. Ancak geçerliliği kalmamış bu yaklaşımın toplum nezdinde hala etkili olduğunu zaman zaman görebiliyoruz. “Zeki olanlar sayısalcı olur” düşüncesi bahsini ettiğimiz düşünceden kaynaklanmaktadır.

Peki, çocuğun zeki olmasına karşılık ısrarla çalışmamasının sebebi nedir?

Bu soru birçok etkeni içinde barındıran bir cevabı hak ediyor aslında. Ancak bu yazımızda bu etkenlerin en önemlilerinden olan EQ kavramından bahsedeceğiz. EQ (emotional quotient), duygusal zekâ demektir.

Eski görüşe göre IQ’su (intelligence quotient) yani zekâ katsayısı yüksek olan başarılı olurdu. Ancak buna en güçlü itiraz 90’lı yıllarda Daniel Goleman’dan geldi. Goleman, ortaya attığı EQ (duygusal zekâ) Kuramıyla bir insanın IQ seviyesinin yüksek olmasının onun başarısını garantilemeyeceğini vurguladı. Yani “zeki ama çalışmayan çocuğun” durumunu açıklığa kavuşturmuş oldu.

“Zeki ama çalışmayan çocuğun sorunu nedir?” sorusuna duygusal zekâ kuramı şöyle cevap veriyor: Çocuk eğer kendi duygularını tanımıyorsa, duygularını yönetemiyorsa, kendini güdülemesini bilmiyorsa, başkalarının duygularının farkında değilse, insan ilişkilerini sağlıklı şekilde kontrol etmeyi bilmiyorsa, yani güçlü bir şahsiyet eğitimi almamışsa, IQ seviyesi ne kadar yüksek olursa olsun duygularına yenilerek ders çalışmayı bırakabilir ve potansiyelini ortaya koyamaz. Bu durum sadece ders çalışmayla da alakalı değildir. EQ hayatımızın her alanında mutluluğun ve huzurun en önemli ögelerinden biridir.

Sonuç olarak evlatlarımızın sayı saymaktan, yabancı dil öğrenmekten, özel matematik dersi almaktan, balık yağı tüketmekten daha çok ve daha öncelikli olarak sağlıklı bir şahsiyet eğitimine ihtiyacı vardır.

Bu eğitimi gerektiği şekilde alan çocuklar iyi bir insan, hayırlı bir evlat olarak güçlü bir şahsiyete sahip olabilirler. Ve bu şahsiyete sahip olduklarında zekâsının hakkını vermesi gerektiğini, insanlığa hizmet misyonunun olduğunu fark ederek sorumluluklarını hakkıyla yerine getirmek adına kendilerini motive edebileceklerdir. Bu da var olan zekâ seviyesinin son raddesine kadar zorlanması anlamına gelecektir.

Fikirleriyle insanlığa yön vermiş insanları incelediğimizde karşımıza öncelikle güçlü bir şahsiyet eğitimi çıkmaktadır ve bu eğitim de öncelikle ailede başlamaktadır. Evlatlarımızın IQ seviyesinden çok EQ seviyesini yükseltmeye gayret etmeliyiz.

Aynı zamanda kendimizi de bu çabadan mahrum etmemeliyiz. Duygularını bilme/tanıma, duyguları yönetme, kendini güdüleme, başkalarının duygularının farkında olma, ilişkileri kontrol etme gibi konular yetişkinler için de hayati öneme sahiptir. Duygusal zekânızın (EQ) seviyesini artırmak ruh sağlığımızın anahtar ögelerinden biridir.