TR EN

Dil Seçin

Ara

21. Yüzyıl Becerisi “Ailede İş Birliği”

21. Yüzyıl Becerisi “Ailede İş Birliği”

21. Yüzyıl biraz ego çağı… Modernizmle birlikte bireysellik günden güne artıyor. Bireysellik adeta egoizme oynuyor. Yaşamın tüm alanını işgal eden bireysellik, son sığınak ailemizi de tehdit ediyor. İlişkileri sekteye uğratıyor. Ailede iş birliği için günümüzde sahici ve sağlıklı ilişki kurmamız gerekiyor. İlişkilerimizde monologtan vazgeçip, benmerkezci olmamaya gayret etmeliyiz. Güvene dayalı ilişki modelini benimsemeliyiz. Çünkü iş birliğinin yeşerdiği zemin, güvendir. Ailede iletişimi kuvvetlendiren, güven tesis eden bir yöntem de takdir, onay, övgü sözcüklerinin olmasıdır. Eşlerin birbirini takdir etmesi, övmesi ve onaylaması sağlıklı iletişimi güçlendirdiği gibi aile bütünlüğünün tesisinde de çok önemlidir. 

İlişkide bencillik; kişinin kendini asıllaştırması, karşı tarafı ise ikincilleştirmesi anlamına gelir. Kişiler hakikati değil de kendilerini merkeze aldıklarında ortaya çıkacak olan şey ise sadece ve sadece ego savaşlarıdır. Savaşlar ise daima bir tarafın devreden çıkmasıyla sonuçlanır. Ailede koca da kadın da kaybetmemeli, ikisinin de kazandığı bir yöntem olmalı. “Ben kazanayım, eşim kaybetsin” tutumu sağlıklı bir yöntem değil. Böyle diyerek bir ilişki devam ettirilemez, devam eden şeye ise aile/evlilik diyemeyiz. 

Elbette hiç birimiz kusursuz değiliz. Ancak; kusursuz insan arayan yalnız kalmaya mahkûmdur bu unutulmamalı. Bu bağlamda kusursuzluk obsesyonu olan insanların ise tedaviye ihtiyacı olduğu göz ardı edilmemeli. 21. Yüzyılın en önemli becerisi “İş birliği”nin ailelerimizde uygulayabiliyor olması kaçınılmaz. Bunun için farkındalık duygularını geliştirmemiz gerekiyor.

 

Peki, Nedir İş Birliği? 

İş birliği monolog değil, diyalog demektir. Monolog tek yönlü trafik gibidir; kişinin tek taraflı, hep kendisinin konuşması… Kişinin hep konuşan olması; üstten konuşması, öğretmen havasında buyurması… Monologda konuşmacı etkin, dinleyici ise edilgendir. Bu yüzden monolog iş birliği sayılmaz. Diyalogda durum farklıdır; birisi bir şey söylerken, karşı taraf söylenen üzerinde düşünerek aksi bir şey söyler veya söylenene katkıda bulunur. İki taraf birlikte sözü çoğaltır, hakikatin tezahürü konusunda iş birliği yapmış olur.

 

İletişimin Ayakları…

İletişimin üçayağı vardır: 

Sözel aktarım, duygusal aktarım ve davranışsal aktarım… 

İlişkilerde sözel aktarım meselenin yüzde beş ile yüzde onunu kapsar. Söz ile sadece bilgileri aktarabilirsiniz. Bir şeyi bilmek ve o şeyin bilgisini sunmak meseleyi çözmez. Duygusal ve davranışsal aktarımda; ses tonu, söyleniş biçimi, beden dili, ifade biçimi, niyet devreye girer. Bilinen şey söylendiğinde niyetimiz nedir, söyleneni ne kadar yaşıyoruz, söylenene inanıyor muyuz? Sadece bilgi vermek, tebliğ demek değildir; hakiki tebliğ ve iletişim, aktarılan bilginin yaşanmasıyla ilgilidir. Bir şeyi ne kadar iyi bildiğimiz ve aktardığımız önemli değil, bildiğimiz ve aktardığımız şeyleri ne kadar yaşadığımız önemlidir. Etkili iletişim ve ilişki, hal üzerinden gerçekleşir.

İnsan bir şeyi çok güzel anlatabilir, duygusal olarak etkileyici de olabilir. Ancak güzel anlatılan ve duygusal olarak etkileyici de olan davranışta görünmezse, konuşmacının hallerinde anlatılanların izi yoksa uzun süre tesirli olması düşünülemez. 

 

Sahici ve Sağlıklı İlişki İçin

Sahici ve sağlıklı ilişki kurmak isteyenler monologtan vazgeçmeli; benmerkezci olmamalı. Bunu yapmazsa, bir kumandan gibi davranırsa işbirliğini gerçekleştiremez. İlişkide karşı taraftan verim almak isteniyorsa buyurgan olunmamalı. Çağ, biraz ego çağı; modernizm, bireysellik adına egoizme oynuyor. Aşırı bireysellik vurgusu da “insana değer vermek” şeklinde anlaşılmamalı; bireysellik, aksine insanı değer ve manevi değerlerinden soyutlama çabasıdır.   

İlişkide beni, kendini savunma problemlidir. Bu ister istemez karşı tarafı da savunma pozisyonu almaya götürür. İki tarafın da kendini haklılaştırma çabasına girdiği ilişkiler doğar. Karşı tarafın suçlandığı konuşmalar ilişkiyi koparır, kişi kendini savunmaya gider.

Dolayısıyla iki tarafın kendini savunduğu, kendini haklılaştırdığı, tarafların birbirini anlamaya çalışmadığı bir durum ortaya çıkar. Bu sebeple, “Sen ne biçim insansın? Niye böyle yapıyorsun?” dememek gerekir; “Sen kendine, ben kendime oynarsam birbirimizi anlayamayız” denmeli. Böyle davranıldığında karşı taraf durup düşünecektir, karşısında kırılabilen bir kalbin oturduğunu görecektir. Böylelikle insan konuşurken kendisini değil başkasına konuşmuş olacaktır. 

İlişki iki insan arasında gelişir. “Ben ve sen”in katıldığı ortak bir zemindir ilişki; monoloğu değil diyaloğu gerektirir. İş birliği olmadan ilişki olmaz.

 

İletişim Becerileri

İletişim becerileri adına çok yöntem var. Güvene dayalı davranış modeli bunlardan biridir. Bu modelin olmazsa olmazı, karşı tarafı suçlayıcı ve yargılayıcı üslup kullanmamaktır.

Karşı tarafı iğnelemeyi, kusurlarını saymayı, yalan söylemeyi baştan reddeden bir modeldir bu. Sağlıklı bir ilişki için bu model kaçınılmazdır. Güvene dayalı bir ilişki için asla yalan söylenmemeli. Ve bunu başarmak öyle kolay değildir. İnsan tabiatı biraz yalana meyyaldir; yalan, insanın çocukluğundan kök alır. 

Malum, çocuklar erken yaşta bir savunma psikolojisi içinde yalana başvurur. Tabağı kırdığı ortadadır, ama “hayır, ben kırmadım” der. Bunun üzerine anne sinirlenir, tokat atmakta çareyi bulur. Çocuk yalan söylememek gerektiği konusunda bir şey öğrenmez, annenin tokadı sebebiyle korkar sadece. Korkarak itaat etmeyi öğrenir. Şüphesiz annenin yapması gereken hemen tokat atmak değildir. “Bak evladım, tabağı kırdığın ortada. Tamam, üzücü bir şey bu ama sen daha kötüsünü yaptın, doğru olmayan bir şey söyledin, yalan söyledin” diyebilmelidir. Böyle davranıldığında çocuk iki şey öğrenir: Annesi tarafından sevildiğini, her ne olursa doğru konuşmak gerektiğini… Bu şekilde davranmada yalanın üzeri çizilirken, doğrunun altı çizilir. 

Güvene dayalı ilişki modeli, işte böyle çocukluk döneminde temellendirilmeli. Çocuk her şartta doğru söylemenin erdemine inanırsa hayatının sonraki dönemlerinde de doğru olarak davranır.

Kimi zaman bir insanın özellikle savunulduğu görülür. “Niye bu adamı bu kadar savunuyorsun?” denildiğinde cevap, “Adam bende güven uyandırıyor, bunun için” şeklindedir. Sırf güvendiğimiz için kimi insanların arkasında durup, çok şeyimizi onlara emanet edebiliyoruz. Mesela hasta güvendiği için sorgusuzca kendini doktora teslim eder.

Düşünsenize, ilişkide karşı tarafın bir iki yalanına tanıklık ediyorsunuz. Bu tanıklıktan sonra o insana güvenir misiniz? Hayır, güvenmezsiniz; çünkü bir tek yalan güveni bitirir. Güven, tedirgin bir güvercin gibidir; söylenmiş tek yalan, güvercini kaçırtan bir taş olur. Denir ki, kötülüklerin hepsi bir odaya kapatılmıştır. Kötülüklerin üzerine kapatılmış kapıyı açan anahtar ise yalandır. 

Yalan konuşmaya başlayınca, kötülüklerin hepsi ortalığa dökülmeye başlar. Yalan böylesine tehlike barındıran bir şey olduğu halde günümüzde çok daha yaygınlaşmıştır. İletişim teknolojileri sayesinde hayatın her tarafına, ilişkilerin bütün boyutlarına sızmıştır. Yalan o kadar temel, kanıksanır, kabullenilir olmuştur ki, dürüst olmak başlı başına bir meziyettir. Dürüst olmak temel bir şey iken, şaşırtıcı olmaması gerekirken, meziyet gibi karşılanmaktadır. Adam olması gerektiği gibi davranıyor, normal olanı yapıyor, çalmıyor çırpmıyor, bu bile şaşırtıcı oluyor. “Aaa, adam çok dürüst!” deniliyor. Evet, dürüstlüğün genel geçer olmadığı ortamlarda kötülükler hızla yayılır. 

 

Neden Takdir, Onay Ve Övgü

Unutulmamalıdır ki; aile canlı bir varlıktır. Ailede takdir, onay, övgü sözcüklerinin olması aile bütünlüğü açısından çok önemlidir. Aile içi iletişimin önemli bir değeridir takdir, onay ve övgü… Eşini takdir etmek, övgüde bulunmak sağlıklı iletişimi de güçlendirir. Takdir, onay, övgü sözlerinin çok olduğu ilişkilerde evlilikler daha başarılı oluyor. Peygamber Efendimiz hadis-i şerifte “Karı koca, birbirinize lütufkâr davranın” buyuruyor. Aslında sağlıklı iletişimin ana düşüncesi burada. Evde negatif sözcükten çok pozitif sözcükler, olumlu cümleler kullanmayı ihmal etmemeliyiz.