TR EN

Dil Seçin

Ara

Nasıl Dua Etmeli? / İlâhiyat

Duayı emreden Cenab-ı Hak, duanın bir kısım adabını da bildirir. Kur’an’ın âyetlerinden anladığımız kadarıyla, dua ederken dikkat etmemiz gereken bazı durumları şöylece sıralayabiliriz:

 

1. “Allaha korku ve ümitle dua ediniz.” (Araf, 56) Yani, reddolunmasından korkar, kabulünü ümit eder bir şekilde isteyiniz.

Beynel-havf ver-reca” yani korku ve ümit arasında olmak kişinin manevî hayatı için son derece önemlidir. Elmalılı Hamdi Yazırın ifadesiyle, bu iki hâl, insanın seyr u sülûkunda iki kanat gibidir.” Tek kanatlı kuş uçamadığı gibi, sadece korku veya sadece ümit kanadıyla hareket edenler de, kemâlat semasına doğru uçamazlar.

Allah’ın celal ve azametini düşünmek, insana lezzetli bir korku verir. Annesinin merhametli tokadından korkup yine annesinin şefkatli sinesine sığınan çocuk gibi, Allah’tan korkan insan Ona iltica eder. Allah’ın cemâl ve rahmetini düşünmek ise, insanı ümit içinde yaşatır.

 

2. Rabbinize tazarru ile ve gizlice dua edin. Çünkü Allah haddi aşanları sevmez.” (Araf, 55)

Yani, yalvara yakara, samimi bir şekilde, bütün benliğiniz ile Ona yönelin, Ondan isteyin. Başkalarına da duyurmayın ki, nefsin hissesi karışmasın.

Tazarru hali, insanın kendini duaya tam vermesini ifade eder. Bunu, duaya tam konsantre olmak şeklinde anlayabiliriz. İnsan bazı dualarında bu hâli yaşar. Bütün hisleri uyanmış, bütün latifeleri hüşyar bir şekilde yalvarır. Böyle bir durumda, istediği şeyleri ruhunun en derinlerinden gelen bir iştiyakla ister. Bu şekilde yapılan dualar, genelde kabul edilir.

Bunun zıddı ise, tam bir gaflet göstergesi olur. Hz. Peygamberin ifadesiyle, gafil, boş bir kalbin duasını Allah kabul etmez.” (Tirmizi, Daavât, 65)

Duada haddi aşmak ise, sesi fazla yükseltmek, olmayacak şeyleri istemek gibi durumlardır. Mesela, kişinin Allahım beni peygamber yap!” veya Allahım, beni bu dünyada ölümsüz kıl!” demesi, muhali talepten başka bir şey değildir.

 

3. Allah’ın Esmaü’l-Hüsna’sı vardır. Onlarla dua ediniz.” (Araf, 180)

Esmaü’l-Hüsna” “en güzel isimler” anlamına gelir. Yüce Allah, kendi kemaline ünvan olan nice isimlere sahiptir. Bunlar bir rivayette 99, bir başka rivayette 1001 olarak ifade edilmektedir. Mesela, Besmelede Allah, Rahman, Rahim” isimlerini, en son sure olan Nas suresinde

- İnsanların Rabbi

- İnsanların Meliki

- İnsanların İlahı isimlerini görürüz.

Kuran’ın tamamında bu ilahî isimlere sıkça yer verilmektedir.

Malûmdur ki, bir kimse pek çok ünvanlara sahip olabilir. Mesela, güzel yazı yazmasıyla hattat, güzel resim yapmasıyla ressam, yaptığı binalarla mimar ünvanını alır ve o ünvanlarla bilinir. Öyle de, Cenab-ı Hak yaratmasıyla Halik, şekil vermesiyle Musavvir, rızık vermesiyle Rezzak şifa vermesiyle Şâfidir...

İnsan, Allaha yalvarırken, istediği şeye uygun olan İlahî ünvanı söylemesi uygun olur. Mesela, günahlarımızın affını isterken Yâ Gaffar” ayıplarımızın örtülmesini isterken Ya Settar” ismini söyleriz.

Keza, belaların defini isterken Ya Dafial-beliyyat” (ey belaları def eden), ihtiyaçlarımızın karşılanmasını isterken Ya Kadıyal-Hâcât” (ey ihtiyaçları veren) ünvanını söyleriz.

Rızık isterken Onun Rezzak ismini anar, maddi manevi hastalıklarımız için Onun Şafi isminden medet umarız.

İnsanlığa en güzel örnek olarak gönderilen Hz. Peygamber, dualarında sadece Yâ Rabbi, Allahım” demez, binbir isimle Allaha yalvarırdı. Mesela, şu duasına bakalım:

Ey kalpleri çeviren Allahım. Kalbimi dinin üzere sabit kıl!” (Müslim, Kader, 17)

 

4. O Allah Hayydır. Ondan başka ilah yoktur. O halde, dini yalnız Ona has kılarak, halis bir şekilde Ona dua edin!” (Mü’min, 65)

İhlas, dinin en mühim esaslarından biridir. Yapılan bir şeyin sadece Allah için yapılmasını ifade eder. İhlasın zıddı, riyadır, gösteriştir. Sözgelimi, bir din görevlisi insanların önünde dua ederken coşkuyla istese, fakat yalnız dua ettiğinde sönükleşse, ihlastan uzaklaşmış olur.

 

5. Allah’ın lütfundan isteyin!” (Nisa, 32)

Yani, başkalarına verilen servet-makam-ilim gibi şeylere bakıp da, kıskançlıkla Bu niye ona verildi? Aslında bana verilmeliydi. Ben buna daha layıkım.” demeyiniz. Çünkü, belki de onun size verilmemesi hakkınızda daha hayırlıdır. Dolayısıyla siz Rabbinize yöneliniz, Onun lütuf ve kereminden isteyiniz. O, hakkınızda hayırlı olanı elbette bilir, ona göre verir. Onun rahmet hazineleri ne biter, ne de tükenir.

Bu meselede, şu esasları göz önünde bulundurmak lazımdır:

- Mülk Allah’ındır. O, mülkünde istediği gibi tasarruf eder. İnsana düşen, verilmeyene göz dikmek değil, verilene şükretmektir.

- İnsan eğer şükretse, Allah daha fazla verecektir. Çünkü, tekitli bir şekilde şöyle demektedir:

Eğer şükrederseniz, gerçekten artırırım.” (İbrahim, 7)

- Hayır zannettiğimiz şer, şer zannettiğimiz hayır olabilir. Kuran şöyle bildirir:

Bir şey hoşunuza gitmezken sizin için hayırlı olabilir. Sevdiğiniz bir şey de şer olabilir. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” (Bakara, 216)

Mesela, insan hırs ile mal ister. Fakat Karun gibi bunu kibir ve gurura vesile yapacaksa, ona verilmemesi hayırlı olur. Veya insan ısrarla ilim ister. Fakat ilmiyle dalalete sapacaksa, verilmemesi rahmet olur. Onun için, Allah’tan bir şey isterken Allahım, senin lütfundan isterim. Eğer bu istediğim hayırlıysa ver. Değilse, hakkımda hayırlı olanı nasip et!” demeli ve Allaha tam tevekkül etmelidir.

- Allah mutlak adalet sahibidir. Zulümden münezzehtir. Elbette kimin neye layık olduğunu bilir ve ona göre verir.