“Zât-ı Akdes-i İlâhînin şeriki, naziri, zıddı, niddi olmadığı gibi, …sureti, misali, şebihi dahi olamaz. Fakat …mesel ve temsil ile şuunatına ve sıfat ve esmâsına bakılır.” (Bediüzzaman, Sözler)
Zât, şuûnat, sıfat ve esmâ:
Allah’ın zâtının mahiyeti, akıl ile idrak edilemez. Mahlûk olan her şey sınırlıdır; bir başlangıcı olduğu gibi nihayeti de vardır. Meselâ, göz mahlûk olduğu gibi görme sıfatı da mahlûktur ve her ikisi de sınırlıdır. Göz gibi akıl da bir mahlûktur. Allah’ın sıfatları ise sonsuz olduğundan akıl ile ihata edilemez ve mahiyeti kavrayamaz.
“Hakikat-ı mutlaka, mukayyed enzar ile ihata edilmez.” (Sözler)
Mutlak; kayıt altına alınamayan, kendisine bir sınır biçilemeyen demektir. ‘Enzar’, ‘nazar’ın çoğuludur, nazar ise, çoğu zaman, akıl anlamında kullanılmaktadır. Allah’ın bütün sıfatları mutlaktır, sonsuzdur. Bu sıfatların kayıtlı ve mahlûk olan akılla, hakkıyla idrak edilemeyeceğini her müstakim akıl, şüphesiz kabul eder. Sıfatı hakkıyla idrak edilemeyenin, zâtının da mahiyetiyle bilinemeyeceği çok açıktır.
Hz. Ebubekir Efendimiz’in (ra) bu mânâyı ders veren çok ibretli bir sözü vardır:
“Allah’ın zâtının idrak edilemeyeceğini bilmek gerçek idraktir. O’nun zâtı üzerinde düşünmek ise işraktır (gizli şirktir).”
Allah’ın zâtı hakkında ne düşünülse, bu düşünce aklın bir mahsulü olacaktır. Akıl mahlûk olduğu gibi, düşündüğü şey de mahlûk olur. Bu mahlûku, Hâlık kabul etmek ise gizli şirk demektir.
O’nun zâtının kutsî mahiyetini ancak kendisi bilir.
Allah, bizleri imana, marifete, muhabbete götürecek pek çok duygularla, latifelerle donatmış bulunuyor. Bu yaratılışımız sayesinde pek çok hakikatlere muhatap olabiliyoruz. Bunlardan birisi de, Allah’ın zâtının bilinmezliğidir. Zira henüz bedenimizde tasarruf eden ruhumuzun mahiyetini bilmekten aciziz.
Şuunât-ı İlahiye:
Şuunât, şe’nin çoğuludur. Şe’n için ‘hal, kabiliyet, istidat’ gibi anlamlar veriliyorsa da bunları ilâhî hakikatlere aynen uygulamak, insanı yanlış düşüncelere ve bâtıl hayallere götürebilir.
Nur Külliyatı’nda, şuunât konusunda iki önemli açıklama görüyoruz:
Birisi: Hâlıkiyet, hâkimiyet, mâlikiyet... için şuunât denilmiştir. Yani, Allah, hâlıkiyet, mâlikiyet, rububiyet, rahîmiyet, rahmâniyet sahibi bir zâttır. Bütün bunlar Allah’ın şuunâtındandır.
Hâlıkiyeti misal alarak şöyle anlatabiliriz:
Halk (yaratmak) bir fiildir. Hâlık (yaratıcı) isimdir. Hâlıkiyet (yaratıcılık) ise şe’ndir.
“Allah vardı ve hiçbir şey yoktu.” kudsî hadisini düşünelim. Henüz hiçbir mahlûk yokken, yine Allah’ın hâlıkiyeti, yani yaratıcılık vasfı var idi. Ama Hâlık ismi, ancak mahlûkatın yaratılmasıyla tecelli etmiş oldu.
Kâinat yaratılmadan da Allah bütün esmâya sahipti. Yani Rezzâk’tı, Muhyî idi, Mümît idi. Ama bu isimlerini kâinatı yaratmakla tecelli ettirdi.
Nur Risalelerinde, şuunâtla ilgili diğer önemli bilgi, ‘lezzet-i mukaddese, sürur-u münezzeh’ gibi ifadelerle dikkatimize sunulur. Bu ince ve derin hakikatleri, insan aklına bir derece yaklaştırmak için de bir misâl verilir:
Allah’ın bütün canlıları bu dünya gemisinde yedirip içirmekten ve her türlü ihtiyaçlarını görmekten kendine has ve mahlûkatın her türlü lezzet telakkilerinden münezzeh bir ‘lezzet-i mukaddesesi’ olduğu nazara verilir. İşte bu lezzet-i mukaddese ilâhî şuunâttandır.
“Allah muhsinleri sever.” (Bakara sûresi, 195) “Allah kâfirleri sevmez.” (Âli İmran sûresi, 32) “Allah zalimleri sevmez.” (Âli İmran sûresi, 57) gibi âyet-i kerîmeler de bize bu ilâhî şuunâtı ders verirler.
Sıfat-ı ilâhiye:
Cenâb-ı Hakk’ın zâtı gibi mukaddes sıfatları da kemâliyle idrak edilemez; ama o sıfatların varlıkları ve sonsuz oldukları bilinebilir.
Allah’ın subutî sıfatları şunlardır: “Hayat, ilim, irade, kudret, sem’ (işitme), basar (görme), kelam ve tekvin (var etme).”
Bu sıfatların hepsi ezelî, hepsi ebedî, hepsi sonsuz ve hepsi mutlaktır. Bunlarda, ne bir azalma, ne de artma düşünülebilir.
Meselâ, hayat sıfatı ezelde ne ise ebedde de aynıdır. Bizlere hayat bahşetmesi, Allah’ın ihya (hayat verme) fiiliyledir. Bizde hayat yaratmasıyla O’nun hayatında ne bir noksanlık olur, ne de bir fazlalık.
Zât, şuunât, sıfat, fiil, isim münasebetinden de kısaca söz edelim:
Nur Külliyatı’nda bu önemli konu defalarca işlenmiş ve misâllerle izah edilmiştir. Bunlardan birisinin sonunda şu hüküm cümlesine yer verilmiştir:
“İşte bütün âlemdeki âsâr-ı sanat ve bütün mahlukat, her biri birer eser-i mükemmel olduğundan, her biri bir fiile ve fiil ise isme, isim ise vasfa ve vasıf ise şe’ne ve şe’n ise zâta şehadet ettikleri için; masnuat adedince bir tek Sâni’-i Zülcelâl’in vücub-u vücuduna şehadet ve ehadiyetine işaret ettikleri gibi; heyet-i mecmuası ile, silsile-i mahlukat kadar kuvvetli bir tarzda bir mirac-ı marifettir.” (Sözler)
Buna göre, mahlûkatı tefekkür ederken takip edeceğimiz sıra şöylece ortaya konulmuş oluyor: Eser, fiil, isim, sıfat (vasıf), şe’n, zât.
Allah’ın, bir mahlûku yaratmasında ise bu sıra şu şekli alıyor: Zât, şe’n, sıfat, isim, fiil, eser.
…
Bir hadis-i kutsîde şöyle buyruluyor:
“Ben gizli bir hazine idim, bilinmeye muhabbet ettim (bilinmek istedim) de kâinatı yarattım.”
Bu kutsî hadisin ışığında şöyle diyebiliriz: Bu varlık âleminin yaratılmasında ilk safha, Allah’ın bilinmeye muhabbet etmesidir. Bu ise ilâhî şuunâttan bir şe’ndir.
Bu ilâhî istekten sonra, kâinatın yaratılması irade edilmiştir, irade ise bir ilâhî sıfattır. Bu irade ile birlikte, âlemin yaratılmasında kudret, ilim gibi bütün sıfatlar faaliyet göstermişlerdir. Demek ki sıfatları faaliyete geçiren şuunâttır.
Sıfatlar belli sayıda olmakla birlikte, bunlardan sonsuz fiiller zuhur etmiştir ve bu fiillerden her birisi, Allah’ın, ezelden beri var olan bir ismine dayanır. Mesela, terbiye fiilinin Rab ismine dayanması gibi.
Mahlûkatın yaratılmasıyla tecelli eden isimler, fiilî isimlerdir; Rezzak, Hâlık, Muhyî, Mümit gibi...
Zâtî isimlerin varlığına bu âlemde birçok delil varsa da bu isimler tecelli etmezler. Meselâ, Kadîm ismi hiçbir şeyde tecelli etmez. Çünkü evveli olmamak ancak Allah’a mahsustur. Ama biz, eşyanın evvellerine bakarak bunları yaratan Allah, Kadîm’dir, ezelîdir diyebiliriz. Yani, Allah’ın Kadîm ismini eşyanın evvellerinde okuyabiliriz, fakat bu bir tecelli değildir.