Her şey göründüğü kadar mıdır?
Belâlar ve musibetler, mazlumların üzerine ateş yağmuruyla inerken...
Umutsuzluğun yoğunlaştığı karanlığın en koyu ânında... Belânın gizlenen bir yüzü var.
Güneş doğdu, karşı tepeler aydınlandı. Martın son günleri. Dumanlar yükseliyor tepelerde. Birden bu dumanlar savaşı getiriyor hatırıma. Bombardımandan sonra içinden dumanlar yükselen şehirler geliyor gözümün önüne. Aramızda sıradağlar dizili. Bir de görünmez dağlar var ara yerde.
Irak bu kadar mı ırak?
Televizyonu açtım.
Parçalanan cesetler, yıkılan evler, aç insanların göz yaşları... Gökten ateş yağıyor, yerden ölüm fışkırıyor. Uyanıkken de kâbuslar yaşanırmış, gördüm. Hunhar zalimlerin yanında yılanlar, akrepler birer yağmur damlası kadar saf ve bebek kadar masum kalabilirlermiş, bildim.
Odama kan doldu.
Bahçeler kanla sulanıyor!
Kırmızı güllerde masumların kanı var.
“Kanar, muttasıl kanar güller.”
Evet, güller kanıyor, ama bülbüllerden eser yok.
Dallarda akbabalar.
Sarı çiçeklerde korkudan sararan yüzlerin izi.
Ruhum yaralı, kirli ve bulanık.
Nur pınarına koşuyorum.
Bütün yayın organları belanın “çirkin” yüzünü gösteriyor. “Güzel yüzü yok mu?” diyorum.
“Belki sevmediğiniz şey hakkınızda hayırlıdır.” diyor âyet. “Yaratılan her şey en güzeldir.” diyor başka bir âyet. Bakmayı bilmiyoruz, basarımız açık, ama basîretimiz kapalı. Nuru yitirdik biz. “Dünya gözüyle” görmeye alıştırdılar bizi, hakikat gözümüzü kapattılar.
Oysa mümin, her hâdisede ilâhî merhametin izini, özünü, yüzünü görmekle mükellef.
Perdeyi sıyırıp olayların gizli ve güzel yüzüne bakmalı, hakikati görmeli.
“Hakikat ise güzeldir!”
En büyük dâvâ, imanla kabre girmek. Bu hakikat unutuldu mu olayların dış yüzüne takılır kalır insan. Dış olaylar, geniş dairenin boğuşmaları dar dairede olan en büyük görevi unutturabiliyor bize. İmanı taklitten tahkike yükseltmek, emir dairesinde hareket etmek, bu dünyada bir misafir olduğumuzu daima hatırlamak gibi en büyük vazifeler büyük olayların bitmesini bekliyor. Oysa hiç bitmeyecek onlar, hep meşgul edecek bizi. Kalbe atılan bombalar, ahlak binalarını yıkan mermiler gündemimizde yok gibi.
“Parsel parsel eylemişler dünyayı.” Yeryüzüne hâkim olma davası ufukları tutmuş. Ebediyen kalacaklarmış gibi sımsıkı yapışmışlar bu dünyaya. Herkes kendi parselini büyütme sevdasında. Kuvvetli olan haklı. Bu yolda zalim olmaktan çekinmiyorlar. Sonu ne peki? Bu parsellerin hangisi ebedî? İmanla kabre giremeyen bir insan dünyanın sultanı da olsa kaç para eder!
Bu âlemde mutlak şer yok.
Kötülük ikincildir ve asıl olan iyiliktir.
Her bir şerde nice iyilikler, her bir çirkinlikte nice güzellikler var.
Ölen her mazlum bir şehit. Belki de hayat boyu ibadet ve takva ile kazanamayacağı mertebeyi bir günde kazanarak bu dünyadan gitti. Yıkılıp harap olan evler, iş yerleri, mallar, servetler zâyi mi oluyor? Asla! Hayat ve varlık, bu dünyada misafirdir, görevini yapıncaya kadar kalır, sonra şu ya da bu sebeple beka âlemine gider. Bu gidiş bir zalimin eliyle olursa, sahibine ebedî servetler kazandırır.
Musibet, cinayetin sonucu, mükâfatın başlangıcıdır. Mâzi ve musibete kader nazarıyla bakılabilir. Murakabe vaktidir artık. Bu hâle nasıl düştük? Nedir cinayetimiz, ne gibi hatalar yaptık da bunca bela geldi başımıza. Sorgulama zamanıdır şimdi.
Neydi günahımız?
Zalim miyiz?
Bin defa evet!
Günahlardan sakınmamakla nefsine zulmedenden daha zalim kim vardır! Âdil davranmamak zulüm değil mi? İlâhî emirleri hiçe saymak “haddi aşmak” değil de ne peki?
Taklit seviyesinde zayıf ve cılız bir iman. İhmal kurbanı namazlar... İstişareyi büsbütün unutmuşuz. “Müminler kardeştir.” hakikati hafızalarımızda küllendi. Kavmiyet illeti ve istibdat vebası sardı bünyemizi. Haccımız ruhsuz bir beden. “Oku!” emri vahiy mağarasında çınlıyor hâlâ. Sanki bu emir sadece Şanlı Nebi’ye verilmiş! İlim, sâbık âlimlerin kitabetini ezberlemekten ibaret kaldı.
İlâhî
Bir varmış, bir yokmuş; âhirzaman içinde, modern çağların birinde; zenginlik gözde iken,… İnsula beynin uzun zamandır ilgi gösterilmeyen ancak insan üzerinde önemli rollere sahip… Bir kasabada, asık suratlı bir bal tüccarı varmış. Bu tüccar balın en… “Nakıştan manaya geçsen esmâ yoluyla müsemmayı bulursun.” (Bediüzzaman, Sözler) Mesnevî-i Nuriye’de şöyle… Şubat, mart derken mayıs gelir, takip etmeye bile fırsat bulamadan dünya değişir,… İslâm, tevhid dinidir. Hangi varlığa baksak, üzerinde “Ben ancak, varlığı vacib ve…
Ahirzaman Masalları / Gizli Hazine
Benliğimizin ve Aklımızın Gizli Üssü: İnsula
Yüzü Sirke Satmak / Deyim Öyküsü
Her Şeyin İç Ve Dış Yüzü Var / Mahlûkatın ve Hadisatın Melekût Ciheti, Onlarda Tecelli Eden İlâhî İsimlerdir
Baharın Şirin Yüzü
Gizli Şirk, Allah'a Ortak Koşmak Ne Demek?