Satranç oyununun mucidi, zamanın kralı tarafından saraya davet edilir. Kral, aşırı vergilerle halkına zulmeden ve onlara yeterli buğdayı bırakmadığı için açlık sınırında zar zor yaşamalarına aldırmayacak zalimlikte bir kraldır.
Fakat çevresindeki ülkelerle devamlı savaş halinde olmasına neden olan kişiliği, satrancı da bir tür savaş oyunu olarak görmesine neden olur ve çok beğenir.
Oyunu icat eden bilgeyi tebrik etmek ve şanına uygun bir şekilde ödüllendirmek ister.
Bilge, aldığı davetten sonra kendisinden, sorunlarına bir çözüm bekleyen halka nasıl faydalı olabileceğini epeyce düşünür.
Kralın karşısına çıktığında “dile benden ne dilersen” sorusuna cevap olarak “Buğday” der; “Sadece buğday istiyorum… Her bir kareye, bir öncekinin iki katı buğday koyun bana yeter!” diye ekler.
Kral bu cevaba bozulur, bu isteği şanına yakıştıramaz.
“Ben sana çok daha fazlasını verebilecekken sen niye bu kadar azını istiyorsun?” diyerek azarlar bilgeyi.
Fakat bilge, onu ikna eder ve sandığı kadar az olmadığı konusunda uyarır.
Kralın adamları, ilk kareye bir buğday tanesi ve sonrasında her kareye bir öncekinin iki katı kilo hesabı ile buğday hazırlamaya başlarlar.
63’üncü kareye geldiklerinde, sarayın deposundaki buğdayın yarısının bittiğini krala haber verirler.
Kral o anda bilgenin bilgelik derecesini fark eder.
Fakat bu, tüm ülke halkı tarafından bilinen ve takip edilen bir konu olduğu için sözünden dönemez.
Bu hikayedeki 2, 4, 8, 16, 32, 64, 128 şeklinde devam eden artış “Geometrik artış” olarak adlandırılmıştır.
Geometrik artış, son dönemde çok önemli iki konuda gündemimize geldi.
“YAPAY ZEK”DA GEOMETRİK ARTIŞ
Yapay Zeka deyince akla gelen ilk isimlerden biri de RAY KURZWEİL. 2020 yılının sonunda yapılan “8. Türkiye İnovasyon Haftası”nda davetli olarak bu etkinliğe katılan RAY KURZWEIL izleyicilere, dikkat çekici ve ilk etapta çok abartılı bulduğum uzun cümlelerle anons edilmişti. Fakat kendisini dinledikten sonra hak verdiğim o anons cümleleri şöyleydi:
“Şimdi sırada, otuz yıldır gelecekle ilgili yaptığı tahminleri doğru çıkan, dünyanın önde gelen mucitlerinden, düşünürlerinden, fütüristlerinden biri var. Wall Street Jurnal tarafından DEHA, Forbes dergisi tarafından DÜŞÜNME MAKİNASI ve Thomas EDİSON’un gerçek varisi olarak nitelendirildi. Amerika’yı Amerika yapan 16 bilim devrimcisinden biri seçildi.
Pek çok bilimsel ödülün yanında müzik teknolojilerindeki olağanüstü buluşlarından dolayı Grammy ödülü de almıştır. Ulusal Teknoloji Madalyası sahibi olup aynı zamanda Ulusal Mucitler Onur Listesine girmiştir. 21 Fahri doktora ve 3 ABD başkanından onur ödülü alan, mucitlere verilen LEMELSON-MIT ödülü sahibi, GOOGLE Mühendislik Direktörü RAY KURZWEIL sizlerle birlikte!..”
Bir DEHA, bir DÜŞÜNME MAKİNESİ olarak nitelendirilen ve son 30 yıl için yaptığı gelecek tahminlerinin büyük çoğunluğunun gerçekleştiği belirtilen bu genç görünümlü yaşlı adam, konuşmasında “GEOMETRİK HESAP”tan bahsetmiş ve “YAPAY ZEK”nın bu şekilde ilerlediğini ve 2030 yılında, insan ve makine ayrımının ortadan kalkacağını, ışınlanmanın gerçekleşeceğini, 2040 yılında ise insan zekasının 1 milyar katına ulaşılacağını anlatmıştı.
Diğer iddiaları ve gelecek tahminleri de insanın tüylerini ürperten cinstendi. “2045’e kadar dişinizi sıkabilirseniz sonrasında sonsuz hayat var” iddiasında bulunan KURZWEIL o sırada 72 yaşındaydı ve 2040’a kadar yaşamak için dişini sıkmakla kalmıyor, her gün 150 tane vitamin hapı alıyordu.
İnsan bedenini eski bir bilgisayara benzeterek, “Eski bir yazılım ve donanımla dolaşmaktan çok rahatsızım” diyordu.
Gelecekte bizim yetersiz kemiklerimizi, çelik ile değiştireceklerini, biyolojik bedenimizin yaşlanmasını durdurmak yerine, tamamen yeni ve yaşlanmayan bedene transfer edeceklerini, bu sorunun insan beyninin internete bağlanmasıyla çözüleceğini belirtiyor.
Kurzweil’e göre, insanların bedenleri bir kaza sonucu büyük hasar görse de internet ortamındaki benlik, yepyeni bir bedene yüklenerek yeniden var olmaya devam edecek.
2020’deki bu açıklamalarından 4 yıl sonra, tarihlerde güncelleme yapan Kurzweil, insanların sadece 6 yıl içinde ölümsüzlüğe ulaşacağını öngördüğünü açıkladı ve daha sonraki yıllarda da şu gelişmelerin yaşanacağını söyledi:
1- Ölüler hayata geri dönecek. Yapay zeka teknolojisi sayesinde önce bir kişiyi taklit eden simülasyonlar şeklinde, sonra da fiziksel olarak hayata geri dönecekler. 2040’lara gelindiğinde bir insanın kopyasını yapmak mümkün olacak.
2- İnsan seviyesinde bir yapay zeka, beyin çiplerinin gelişimi ile mümkün hale gelecek ve böylelikle insanın makinelerle birleştiği “beşinci zeka çağına” girilmiş olacak. Bu 2029 yılında gerçekleşecek ve doğrudan makinelere bağlanan insanın zekası bir milyon kat daha artacak. Yapay zeka insanın bir uzantısı haline gelecek.
3- Ölümsüzlük 2030’da başlayacak. O zamana kadar yapay zekalı biyolojik simülatörler yıllar alan klinik deneyleri saatler içinde yapacak. Bu da yeni ilaçlara ve uzun ömürlü tedavilere yol açacak.
Bu öngörülere ve tekillik düşüncesine (singularity) getirilen eleştiriler de var:
-Ölümsüzlük teknolojileri yalnızca zengin elitlere mi hizmet edecek?
-İnsan bilimi ve biyoloji, “yazılıma indirgenemeyecek kadar karmaşık.”
-Öngörülerin bilimsel kanıt düzeyi düşük.
-Yaşlanma, genler, epigenetik ve çevresel faktörlerin dinamik etkileşimiyle ilgili. Tek bir “sihirli formül” yok.
…
Bu konuyu işleyen ve insanoğlunu aslında nasıl bir tehlikenin beklediğine dikkat çekmeye çalışan “EVRİM / TRANSCENDENCE” adlı 2014 yapımı ve başrolünde JOHNNY DEPP’in oynadığı filmi henüz seyretmeyenlerin izlemelerini tavsiye ediyorum.
Filmde Dr. Will Caster (Depp), bir yapay zekâ araştırmacısıdır. Anti-teknoloji teröristlerce suikast girişimine uğrayınca, eşi Evelyn onun bilincini bir bilgisayara yükler. Zamanla “dijital Will”, insanlık için hem ütopik bir umut hem de distopik bir tehdit haline gelir.
Film, “Yapay zeka gücü tamamen ele geçirirse insanlık ne olur?” sorusuna korku ve merakla yaklaşır. Fakat sonunda Will’in son tercihini “insanlıktan” yana yapması izleyenlere derin bir soluk aldırır. Çünkü son tercihi “Kendini feda ederek Evelyn’i ve insanlığı kurtarmak” olur. Dijitalleşmiş Will, tüm dünyaya yayılan nano-teknoloji ağını kontrol ederken, virüs bulaştırılmış bir bilgisayar programıyla kendini silmeyi kabul eder.
Aynı anda, Evelyn’e “gerçek bir insan gibi” ölmeyi seçtiğini ima eden bir mesaj bırakır: “Seninle o ilk günü, laboratuvarda karşılaştığımız anı asla unutmayacağım...”
Fakat son tercihini bu yönde kullanmayan insanlığını tamamen yitirmiş bir Will’in yaptıklarına devam etmesi ihtimalini düşünmek bile istemezsiniz. Çünkü ölümlü olmasına rağmen ibret almayıp, kibir, kötülük ve zulümde sınır tanımayan insanoğlunun—Allah (cc) izin verdiği takdirde—ölümsüzlük durumunda sadece dünyayı değil evreni de cehenneme çevirme ihtimali olması insanı ürkütüyor.
Diğer yandan dünya hayatını anlamlı kılan şeyin ölüm olduğu da unutulmamalı. Kanaatimce “dünya şartlarında” sonsuz bir yaşam, sonsuz bir işkence anlamına gelecektir.
İNSAN NÜFUSUNDAKİ GEOMETRİK ARTIŞ
Nüfusumuz 1802 yılında 1 milyara ulaştıktan sonra geometrik bir artışla günümüzde 8 milyara ulaşmış 2030 yılında ise 10 milyara ulaşacağı raporlarla ortaya konulmuştur.
Nüfus bilimcilere göre geometrik artış, sinsi bir artış şeklidir. Mutlaka hikâyedeki gibi, sayıların her defasında ikiye katlanması gerekmez. Belli bir yüzdeyle artması yeter.
Önemli olan bileşik bir şekilde artması. Bir süre sonra rakamlar giderek çığ gibi büyür.
Dünya nüfusu da 1900’lü yıllara kadar çok yavaş artmış, fakat sonraki yıllarda nüfus artış hızı şiddetlenmiştir.
Nüfusun ikiye katlanması ilk seferinde 2000 yılda gerçekleşirken 1950-1990 arasında 40 yıla inmiştir.
En geç 2045 yılında ölümsüzlük projesini tam olarak uygulamayı planlayanların bu hızla belki de o yıl 20 milyarı bulacak insan nüfusu için kemiklerimizin yerine koymayı düşündükleri çeliğin üretilmesini de planlamış olmaları gerekiyor. Ya da nüfusun epeyce azaltılması da planlanmış olabilir.
…
Diğer bir hikâye de şimdilerde Gazze, Doğu Türkistan ve diğer mazlum coğrafyalar üzerinde hesap yapanlara mesaj veriyor gibi:
Yine zalim bir kral, veziri ile birlikte kimliğini gizleyerek halkın arasına karıştığı bir gün, esnaftan çok sevilen ve sayılan bir marangoz ustasının karısı olduğu sonradan anlaşılan bir kadına göz koyar.
Usulüne uydurmak için önce marangoza bir ayda 1000 tane tabut hazırlaması emrini iletir.
Marangoz sebebini anlayamaz fakat bu işin 1 ayda olamayacağını bildiği için kellesinin alınmak istendiğini anlar.
Yine de elinden geldiği kadar tabut yapmak için kolları sıvar.
Karısı ona, bunda da bir hayır olduğunu ve gün doğmadan neler olacağının bilinemeyeceğini, Allah’tan ümit kesmemek gerektiğini söyleyerek onun üzüntüsünü hafifletir.
Bir ay sonra uzaktan zalim kralın muhafızları göründüğünde karısı ile helalleşen adama, karısı aynı şeyleri yine söyler.
Muhafızlar kapıya dayandıklarında ustaya şu talimatı verirler:
“Kral bu sabah öldü. Acil olarak ona uygun bir tabut yap!”