TR EN

Dil Seçin

Ara

Kırlarda Yaşamaktan Mutluyum

Kırlarda Yaşamaktan Mutluyum

Şehirde yaşayan arkadaşlarım bana hayret edip şaşıyorlar. Sebebi ise benim kırlık bir yerde yaşıyor oluşum. Bunu bana sorulan sorulardan anlıyorum: “Kırlarda ne buluyorsun?.. Görülecek ne var?.. Vaktini nasıl geçiriyorsun?..”

Bana acıyorlar, çünkü benim televizyonum, radyom, internetim yok. En yakın merkeze gitmek için 15 km katetmem lazım. Bana sempati göstererek hayatımın burada ne kadar “sıkıcı” olduğunu ve benim burada “çürüdüğümü” söylüyorlar. 

Ben bütün bunları reddediyorum. Çünkü arkadaşlarımın bu “yalnız” dediği hayattan ben çok zevk alıyorum.

İçinde oturduğum ev çok eski ve biraz harap. Fakat bu eskilikten ve haraplıktan şikayetçi değil, mutluyum… Şuradaki ufa­k yemek odasında; köşedeki çam ağacından yapılma dolap, üç nesli yemek yerken seyretmiş. Yukarıdaki koca yatakta, hem ölenler olmuş; hem doğanlar.

Bu basık tavanlı, duvarları solmuş kağıtlarla kaplı, eski moda koltuklu, çarpık çurpuk zeminli odada atalarımın sabır ve sükûnet dolu havası var… 

Pencerelerinden dışarı baktığımda, yemyeşil, bir tek insan olmayan tepeleri görüyorum. Bu tepeler asırlardan beri sessizlik içinde yazları güneşin altında kavrularak, kışları tepelerinde karın ağırlığını taşıyarak dururlar. Yamaçlarındaki meşeler ve çam­lar kuruyup öldüklerinde ve tekrar başka ağaçlar yeşerdiklerinde de o tepeler yerinde dururlar.

“Yalnızlık”tan bahseden arkadaşlarım, ağaçların ve kayaların derin arkadaşlığını hiç bilmezler. Halbuki yosun kaplı düzgün kayalarda, meşe ağaçlarının düzgün gövdelerinde, çamların kokusunda, insanlar kolayca kendilerini alıp götürecek bir meşgale, bir arkadaş bulabilirler.

Şu uzun kavak ağaçları ise burada benim arkadaşla­rımdır. Mevsimlerin zorluklarına beraber karşı koyarız, yaşamak için beraber çabalarız, hastalıklara ve felaketlere beraber göğüs gereriz, ve öldüğümüzde de beraber top­rağa yatarız. Bu ağaçların kö­künün bulunduğu yeri adımlayıp, ruhuma huzur veren düşüncelerle yürümek terapi gibi gelir­.

Şehirdeki arkadaşlarımın be­nim kayıpta olduğumu düşü­nerek üzüldükleri sinema, tiyat­ro, televizyon, spor karşılaşmaları vb eğ­lencelerin yorgunluğu ve zihnimi karı­ştırması yerine, bana ra­hatlık ve tatminkârlık veren ortam çok daha iyidir.

Benim bu kır hayatım, gün doğumundan gün batımına kadar görülecek şeylerle doludur. Kendime ait yemek, çalışmak, uyumak gibi alışkanlıklarım çok basittir. Fakat etrafımı saran hayatın çeşitliliği ve dikkatimi çeken noktaları bütün vaktimi alacak kadar fazladır. Sincapların, kuşların, böceklerin ve evimin etrafında yetişen papatyaların hayatları beni kâfi derecede eğlendirir ve doyurur. Canımın sıkılması diye bir şey mümkün değildir. Bu satırları yazarken baktığım kırlık arazinin görünüşü bile insanın dikkatini çekmeye ve oyalamaya yeter.

Bu kırlık arazinin bir tarafında elma ağaçları ve ufak bir­ nehir var, şu anda öğle üzeri güneşinin altın ışıkları oraya vurarak, diz boyu yüksekliğin­deki kır çiçeklerini daha parlak gösteriyor. Şu tarafta solucan arayan bir serçe görüyorum. 

Baktığım bu kırlarda tablo her an değişir. İşte rüz­gâr esiyor ve yüksek otları dalgalandırıyor, işte karşıdaki tepelerde güneşin gölgelerle oyunu sürüyor, yamaçlardaki otla­rın yeşil rengi koyulaşıp açılıyor…

… 

Be­nim yaşadığım yerde psikolojik has­talıklar imkansızdır. Şehirde ya­şayanları pençesinde kıvrandıran, insanın kendini dinleme hastalığı buraya giremez. İnsanın bütün düşünceleri, enerjisi ve vakti burada bir şeylerle meşgul olur.

Bu şekilde her gün tabiattaki büyük ahengi seyrederken, insanın gündelik sıkıntıları küçülür, silinir gider.

Kır hayatında ne yaptığımı soranlara, her gün saatlerce yürü­mem çok tuhaf geliyor. Halbu­ki yürümem sadece bundan çok hoşlandığım içindir. 

Bir ayağımı öbür ayağımın önüne atıp toprağa basarak ilerlemek bana mutluluk verir. Adım adım tepelere tırmanabilir ve onların varlıklarını hissedebilirim. Derelerin yataklarında gezebilirim. Yürümek başlı başına bir tedavi gibidir. Elimdeki sopayı tutan parmaklarımdan, başıma değen küçük dallardan, saçımda hissettiğim rüzgârdan ve alnımı ısıtan güneşin sıcaklığından bana yansıyan bir hal ile tüm insani sıkıntılarım yok olur.

Ve şimdi gece bastırdı. Penceremden görünen yemyeşil kırlar yerine şu an sadece kokulu, ılık ve loş bir hava var. Yıldızlar göz kırpıyor, samanyolunun derinlikleri merakımı uyandırıyor. Ay ışığı altında kırlarda gezinen iki ineğin sesi geliyor. Aşağıdaki dereden kurbağaların karşılıklı nağmeleri duyuluyor. Hemen penceremin altından ise ağustos böceklerinin aceleci şarkılarını dinliyorum. 

Muhakkak ki şehirdeki arkadaşlarım burada beni, bu gece vaktinde pek yalnız ve sıkılıyor sanıyorlardır. Ama ben burayı severek tercih ederim…