Hatırlarım, küçüklüğümde, bütün meyvelerin içinde en çok kirazları severdim. Kirazları bir kova suyun içine döker, eğilir, hayranlıkla seyrederdim. Suya girer girmez hemen büyüyüveren siyah ya da kırmızı ve dipdiriydiler... Ama onları çıkarırken büyük bir hayal kırıklığı ile küçüldüklerini görür, bunu görmemek için gözlerimi yumar ve öyle bana göründükleri kocaman halleriyle ağzıma atardım.
Bu önemsiz olay şimdi ihtiyarlığımda bile, benim gerçeği karşılama yöntemimi bütünüyle açığa vurur. Onu daha parlak, daha iyi, amacıma daha uygun şekilde değiştiririm. Beynim bağırır, açıklar, protestoda bulunur; fakat içimden bir ses yükselir, ona:
“Sus beyin, yüreği dinleyelim.” der. Hangi yüreği? Hayatı hissetmeyi... Ve yürek şakımaya başlar. Sevdiğim Bizanslı bir mistik, “Gerçeği değiştiremeyiz, öyleyse gerçeğe bakan gözü değiştirelim.” der. Ben çocukken bunu yapardım. Şimdi hayatımın en yaratıcı anlarında aynı şeyi yapıyorum.
(Nikos Kazancakis, El Greko’ya Mektuplar)