TR EN

Dil Seçin

Ara

Sevgililer Sevgilisine

Sevgililer Sevgilisine

“O’na (asm) sonsuz özlemle…”

Arınmaya muhtaç gönlümüz; varlığınla hayat buldu, ısındı içimiz, aydınlandı yüzümüz.

Kulağıma küpe olur her işimde güzel bir sözün.

Eğiten, öğreten, kaynağı su gibi berrak, temiz sözlerin.

Ülkeler dolaşır, nice kalpleri fethedersin.

Ey Sevgililer Sevgilisi...

Sen ki, sahabelerin, fakirlerin, çocukların ve yetimlerin sesini duymak, yüzünü görmek istediği...

Sen ki, her mazlumun ve her günahkârın sığınağı.

Teselli bulduğu korunağı, barınağı sen oldun.

O denli emin, o kadar yakın bildiler seni.

Reddetmedin yanına geleni, gönüllerini hoş ettin.

Senin isminle süsleriz, Senin sevginle içimizi, sohbetimizi...

Senleşiriz adeta büyürüz.

O kadar ki, yerde çiçek, gökte yıldız olur, parlarız.

Sığmaz içimizdeki sevgi, taşarız.

Yeryüzüne, göklere ve daha ötelere

Cennetlere…

Sen ki; cihana bedelsin Sultanım.

Nasıl olduysa oldu, nasıl sardıysa sardı… Nurunla ufkumuzu kuşattın.

Sen ki; sevgiden, sevmelerden, bildik kelimelerle ifadeden çok yücesin.

Lakin halimizi anlatacak başka söz de yok.

Bir şairin dediği gibi:

“Seni sevmek haddim değil ama severim yâ Resulallah.”

Yazmak ne haddimize ama ne olur; bu dil, bu kalem izin ver, bu defa da seni anlatmak için yorulsun şahım…

Sen ki, cihana bedelsin sultanım.

Her sabah vakti minarelerde sesin yankılanır.

“Essalâtu vesselâmu aleyke yâ Resûlallah.” derim.

İçimin acıları diner.

Hafifler ruhumu yakan ateşler.

Gül yüzüne hasretiz.

Gül yüzünü dünyada göremedik ya,

Bari rüyada olsun, görelim yâ Resûlallah.

O tertemiz sevginle yanarken içim, yine yetiştin imdadıma, yine benim oldu gökyüzü.

Mutluluğun en verimli gündüzü.

Şafak içimde söktü.

Bir meleğin eliyle yıkanan için gibi.

Yıkandım, beyaz bulut olup aklandım.

O bulut, yağmur olup yağdı içime.

Sonra da, “göğe yağan yağmur” oldum o vakit.

Senin için ey sevgili…

Sen ki, Ahmed-i Mahmud-u Muhammed’sin Efendim.

Sen ki, cihana bedelsin sevgilim.

Bu cümle, yeter de artar binlerce derdime.

“Essalâtu vesselâmu aleyke yâ Resûlallah.”

Yudum yudum bal özü sunuyorsun ruhuma.

Sen ki, cihana bedelsin sultanım.

Ebedi, sonsuz bir mucize bıraktın.

Rahman’dan armağandı bize o, Kur’ân’dı.

“Sıkı yapışın, bağlanın ona, kopmayın.” dedin.

Öğüdün kalbimizdedir.

Sen hiç hayırdan ve doğrudan yana olmayan bir şeye çağırmadın bizi.

...

Azın bereketi çok olur.

Bir avuç insanla kâinatı fethe çıktın. Ne insanlardı onlar.

Güneş oldun hayatlara. Odalara, ovalara sığmadı nurun, kıt’alar dolaştı yâ Resulallah.

Sen ki, cihana bedelsin sultanım.

Ne zaman Senden ve Senin bir hatırandan bahsetsek.

Isınırız hemen üşüyorsak.

Nice canlar, nice ruhlar doluşur, cinler melekler saf saf oluşur, dört bir yanımızı sarar.

Soluk soluğa kalırız, susarız..

Nefesler tutulur, diller bir cümlede buluşur.

Sana dair o sevgi sözünde:

“Essalâtu vesselâmu aleyke yâ Resûlallah.”

...

Ölümü sevdiren de Sen oldun bize.

Sen öldün diye, ölüm de güzel gözüktü gözümüze…

Evvel giden ashabın, ana babanın ve arkadaşın adresi Sen oldun.

Hepsini yanında, sohbet halkanda bildik. Teselli bulduk..

Canlar canını, ballar balını bulduk. Kovanımız yağma olsun, yâ Resûlallah…

Allah’ım, bu sevgiyi Sen koydun kalbime.

Sevdirmeseydin sevebilir miydim?

Şimdi içimde nurdan bir çağlayan var.

Bu coşkuya tercüman olmakta zorlanıyor dilim.

Rahmet oldun ey yağmur; ey Rahmeten-lil âlemin olan sevgilim...

Sen ki, cihana bedelsin sultanım.

Bir cümleyle, bir koca dünyayı seyre getirdin şahım:

“Essalâtu vesselâmu aleyke yâ Resulallah.”

...

Vazgeçmemizi söylediğin ve son ferman ile bildirdiğin şeyler, emrin üzre terk edildi birer birer.

Rabbimizi bize, en güzel Sen bildirdin, Sen sevdirdin.

Dilerim, dilimden hiç düşmez adın. İçimde kutlu bir meşale olup yansın sözlerin.

Gökyüzüyle konuşmayı bana Sen öğrettin.

Yıldızlarla, Ayla konuşmayı.

Şahit tuttuğun her şeyle konuşmayı, Sen öğrettin.

Ne çok şahidin var yâ Resulallah, sayıya gelmez…

Her şeye rağmen karanlık, zulmet artsa, zorluklar çoğalsa, ne gam…

Sığınırım o engin şefkatine, şefaatine. 

Uhud’da Hz. Ali’nin (ra) savaşın şiddetlendiği anda, senin arkana sığındığı gibi.

Nurundan nasibim ziyadeleştikçe, korkum kalmıyor elemden.

Kat kat dökülse üstüme katran olup geceler bile.

Bir sahil-i selâmete ulaşırım inşaallah o ümitle.

Cihana meydan okurum. 

Değil mi ki, yeryüzü Rabbimin?

Tarık bin Ziyad olur dağları aşarım, denizlerden yürürüm.

Yüz trilyon hücremle beraber:

“Essalâtu vesselâmu aleyke yâ Resulallah.”

...

Sen olmasaydın, kendi sonsuzluğuma inanmak da zordu.

Ey sevgililer sevgilisi...

Ey benim canlı güneşim…

Kutuplar kadar soğumuş içim.

Isıt içimi…

Buzlar, içimin ateşinde erisinler.

İklimler önce içimde değişsinler.

Eğer olacaksa bir değişim, böyle olsun isterim.

Sen ki, ilk olduğun için sona geldin şahım.

Sen ki, cihana bedelsin sultanım.

Bir kuş, hızla geçti minareler ülkesinden, selâm durdu çağrına.

Sen taşan bir deniz…

Bizler ise, kırık bir testiyiz…

Cılız fideler gibi, en hafif rüzgârda sallanır ruhum.

Titreyen bedenim Sana tutundu, dermanım oldun.

Sarmaşığım oldun.

...

Geç öğrendik.

Duâlarında bizi dilediğini, “kardeşlerim” dediğini.

Soframızdaki her nimetin; suyun, güneşin.

Bir yudum havanın, bir lokmanın da beti bereketi imandanmış meğer.

Sen ders verdin bize sen öğrettin.

Nice dar geçitleri geçerken,

Yanımdaymışsın da haberim yokmuş.

Bir kuş oldu, kanatlandı duâlarım...

Rabbim, önümdeki yollar çetin.

Yol göstersin bana son nebin, son elçin.

Allah’ım günahlarımız çok.

Sevgililer sevgilisi hürmetine bizleri affet...

Hayatımızı, adını anmakla, sevgilini hatırlamakla güzel et…