TR EN

Dil Seçin

Ara

Kuyular

Kuyular

Kuyular... Hep korkutucu gelmiştir bana kuyular. Hz. Yusuf’un küçücük yaşta kuyuya atıldığını öğrendiğimden beri korkarım kuyulardan. 

Belki bedenen hiç atılmadım kuyuya lakin yüreğimde düştüğüm çok oldu. Düşüp de karanlığa hapsolduğum, belki de hapsolduğumu sandığım zamanlarım oldu. 

Öyle anlarda hep bir ışık aradım, bir yol gösterici. Bulamadım. Belki de bulmuştum ama farkında değildim. 

Yine öyle zamanlarda kesişti Ömer amcayla yolum. Ömer amca kendi halinde boyacılık yapan bir adamdı. İş yerimizin hemen önünde durur, işe gidip gelenlerin ayakkabılarını boyardı. Cuma günleri boya sandığını güvenliğe emanet eder, sakalını yanında taşıdığı küçük tarağıyla tarar, başındaki beresini beyaz renkli takkesiyle değiştirir ve köşedeki camiye doğru yürürdü. 

Adımları ne yavaş denilebilirdi ne de hızlı. Ama ben öyle sanıyorum ki yüreğinde dörtnala koşan at vardı da, o ata yetişmek için ritimli atardı adımlarını. 

Camiden dönerken de izlerdim kendisini gizli gizli. Öyle sakin ve huzurlu hali oluyordu ki, o dinginliğini kıskanıyordum. 

Nasıl oluyordu bu haletiruhiyesi? Nasıl yüzünde beliriyordu aydınlık? 

Arkadaşlardan da duymuştum, üç beş kuruş kazanıyormuş lakin dilinde hep şükür vardı. Hepimizin Ömer amcası olmuştu bir anda. Hiç sevmediğim kösele ayakkabıları, sırf yanına gidip iki kelam edebilmek için satın almaya başlamıştım. Bazen bilerek arkadaşlara “Ayağıma basın da kirlensin şu ayakkabılar” dediğim bile oluyordu. İşte böyle zamanların birinde hiç unutamayacağım cümleleri sarf etmişti Ömer amca; hepimizin Ömer amcası. 

Bir gün dayanamadım ve sordum: Ömer amca nedir senin sırrın? Çokça sıkıntıdasın lakin hep bir dua halindesin? Hiç mi şikâyet etmezsin?

“Niçin şekva edeyim be evladım? Öyle zamanlarda şöyle derim kendime; Kime, neyi şikâyet edersin ey Ömer? Ondan başka gidecek yerin var mı ki? Kim giderebilir sendeki bu hüznü? Kim giderebilir içindeki sıkıntıyı Ondan başka! Kim sulayabilir yüreğindeki umudun çiçeklerini? Kim dallanıp budaklandırır ruhundaki ağaçları? Kim güzelleştirebilir içini ve dışını Ondan başka?!”

Üşüyorum dediğinde, ısıtır mı sanıyorsun sobanın içindeki kömürler seni? O izin vermedikçe! 

Yanıyorum dediğinde, soğutabilir mi klimanın serinliği seni? O izin vermedikçe! 

Düşüyorum dediğinde kim tutar ellerinden? Yanındayım diyerek, ilk fırsatta seni terk eden arkadaşların mı? Ömür boyunca tutacağım bu elleri diyen yüreğinin diğer yarısı mı? Ondan başka kim hesapsızca uzatır sana yardım elini? Kim kaldırır seni düştüğün yerden? Tam düştüğün yeri sen bile unutmuşken, kim unutmaz seni tam da o yerden ayağa kaldırır? Hem de eskisinden daha güçlü bir şekilde? Ondan başka, kim?

Gittiğin tüm kapılar yüzüne bir bir kapandığında; başın sıkışırsa bana gel diyenler en ufak bir hatanı yüzüne vurduğunda; yanında, yüreğinde sandıkların bir espriyle senin yüreğini dağladıklarında; eskisi gibi değilim, kötüyüm biraz galiba dediğinde kendi kötü durumlarını bir bir sıralamaya başladıklarında; derdini seninle paylaşıp o derdine ortak olmak yerine, senin derdini bir başkasının kahvesinin yanında dile getirdiklerinde... Kimi bulacaksın sığınacak; yardım ve eman isteyecek? Ondan başka, kimi?

Yere düşen yağmur tanesinde, havada uçuşan kuşları gördüğünde, toprakta biten bin bir çeşit çiçekleri kokladığında, gözünle takip etmekte zorlandığın kelebeğin kanatlarındaki sanatı fark ettiğinde, gün batımını renkleriyle cümbüşe çevirenin varlığını tâ yüreğinde hissettiğinde, uğur böceğinin uçuşundaki umuda bakıp gözlerin dolduğunda, yeşile bakıp huzur bulduğunda, maviye bakıp ümidini dirilttiğinde, işte Onun işaretlerini bulacaksın baktığın her yerde!

Gökyüzünde, yeryüzünde, yanında, yörende, yüreğinde, zihninin her hücresinde, bedeninin her bir detayında parmak izi olanı göreceksin. 

Yalnız olmadığını, seni gözeten birinin olduğunu, ağlamalarının ve gülümsemelerinin boşa gitmediğini idrak edeceksin. İdrak edeceksin seni var eden birinin olduğunu, bu gurbete temelli gelmediğini, bu gelişin bir gidişi olduğunu anladığında değişeceksin. Ve üşümeyeceksin bir daha, yanmayacaksın da. Her daim şükür diyeceksin. Üşüten ve ısındıran Allah’a şükürler olsun diyeceksin...

Öyle bir adamdı Ömer amca. Her namaz vakti ve her Cuma günü adeta süslenerek gittiği camide şimdi cenaze namazını kılınıyordu. Bana kuyuları sevdiren adamdı, camiye kalbimi ısındıran, içimdeki atları dörtnala koşturan adamdı. Çok şükür ki tanıdım kendisini. Çok şükür ki tanıttı kendisini bize.

Ona binlerce adet şükür olsun ki, kesiştirdi yollarımızı...