TR EN

Dil Seçin

Ara

Kin Seddi

Kin Seddi

Güzel adlandırma diye bir kavram vardır Türkçe’de. Bu, sanki söyleyince dili zehirleyen, duyunca yüzümüzü ekşiten, düşününce gönle hüzün çökerten bazı sözcükleri, allayıp pullayıp güzelleştirme işidir. Bu hafta dersteyken de aynı böyle dedim çocuklara. Güzel adlandırma, sözcüklere makyaj yapmak demektir bir anlamda. Öyle gerçekten. Misal, sırf bu sebeple yılana uzun gelin, vereme ince hastalık denilmiş. Tabuta tahta at, cine iyi saatte olsunlar, kefene yakasız gömlek denilince güzel adlandırılma oluyor, diyerek örnekleri bir bir sıraladım. Ölüm içinse “emri hak vâki oldu”, “ahret yolcusu”, “ecel şerbetini içti”, “günü/saati/vâdesi/vakti doldu”, “ömrü vefa etmedi”, “dâr-ı bekâya irtihal eyledi”, “Hakk’ın rahmetine kavuştu”, “adres değiştirdi”, “dünyaya veda etti”, “ebediyete göç etti”, “can borcunu ödedi”, “Hakk’a yürüdü”, “emanetini teslim etti”, eğer ölen bir yaşlıysa “evine yerleşti” ölen genç ise “evine gitti”, “hayata gözlerinin yumdu”, “ebedi âleme uğurlandı”, “son yolculuğuna çıktı”, “iki eli yanına geldi”... gibi birçok “güzel ad” bulunmuş dedim ve ekledim “Biliyor musunuz ölüm için bir de ‘saklamak’ ifadesi kullanılır Anadolu’da.” Şaşırdılar, az rastlanan bir kullanım olduğu için hâliyle ben de açıkladım. Geleneksel kültürün daha canlı yaşandığı küçük yerleşim yerlerinde, herkes birbirini tanıyınca ölen kişi için de “falancayı da sakladık” denir. Yani merhum yok olup gitmedi, yolculuğu bitmedi, şimdi toprağın altında muhafazada. Biz göremiyoruz, bir sır çünkü. Hayatta kalan bizler için bu saklanış bir sır demektir.

“Saydığınız örneklerin içinde, ölümün bu kadar çok güzel adının olmasının bir sebebi var mı hocam?” diyen bir öğrencimin sorusunu yanıtlarken ne çok gerçekle yüzleştim. 

Hayatın en acı gerçeği kabul edilen ölüm, soğuk ve tatsız olması sebebiyle günlük hayatta en az tercih edilen sohbet konusudur. Ölüm karşısında çok şey hissedilir ama az şey söylenir. Duygu patlamalarımızın imdadına atasözleri ve deyimler yetişir. Ölümün bu soğuk yüzü karşısında insanoğlu onu kendisinden ve çevresinden uzaklaştırmak için pek çok inanç ve pratik geliştirmiştir. Ölümü anmamak için şifreli ve örtmece sözler kullanmış, ölümden duyulan acıyı daha katlanılabilir hâle getirmeye çalışmak için değişik yollar aramıştır. İşte, bu yüzden ölüm kelimesini güzelleştirmek için uğraşanlar hep olmuş, herkes başka bir şey bulmuş, o yüzden bu kadar fazla tanımı yapılmış.

Bir ara “hangisi bize göre güzelse onu seçeriz” ya da “ölümlerden ölüm beğenmek” bu olsa gerek esprisini yapanlar bile oldu. Gülüştük, neyse ben devam ediyordum. Bu sefer bir diğer öğrencim “ölüm için, şehit oldu demek de bir güzel adlandırma olmaz mı hocam?” diye sordu. Orada bir nutkum tutuldu, yalan değil. Daha dün askerlerimizin helikopter kazasında şehit olma haberlerini almıştık. Hatta anaların acılı sesleri hâlâ zihnimde tazeyken bu soruya deminki kadar bir çırpıda cevap veremedim. Şehit kelimesinin anlamını ne kadar iyi biliyoruz diye düşündüm önce. Yakın zamanda denk gelen bir sokak röportajını hatırladım. Vatandaşlara şehit kimdir, kime denir diye soruluyor ama ne yazık ki sorunun cevabını bir kişi, tek bir kişi dahi hakkıyla veremiyordu.

Şehit kelimesini TDK, “kutsal bir ülkü ve inanç uğruna ölen kimse” diye tanımlıyor. İslam Ansiklopedisi’nin “Şehid” maddesindeki açıklamasına göreyse “Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyin. Zira onlar diridir fakat siz farkında değilsiniz.” âyetinden hareketle “Allah yolunda yapılan bir savaşta gayrimüslimlerce öldürülen kişilere” hakikî şehit; canı, malı, namusu uğrunda yahut veba, kolera gibi bulaşıcı yaygın hastalıklar sebebiyle ölenlere ve şehit olmayı arzu edip de yatağında vefat edenlereyse ilgili hadisler gereği hükmî şehit denmektedir.

Ben de bu nedenle cevaben “değildir!” dedim “Şehit olmak ifadesi, bir güzel adlandırma örneği değildir!” Herkes sus pus olmuş, donup kalmıştı. O kimselerin hayatlarını yitirmelerine ölüm denmez ki güzel adlandırılmaya ihtiyaç duyulsun. Ama siz siz olun, ortada bunca açıklama varken kime şehit denilip denilmeyeceğini iyi bilin, dedim. Şehadet mertebesine öyle kolay ulaşılmıyor. Kimileri bir yerlerde, “kin seddine” koydukları tuğladan gençlere öldüklerinde şehit demeyi tercih ederken kimileriyse parası pulu var diye o şerefli makamı satın alabileceğini sanıyor. Hele ki filler tepişirken olan ezilen çiçeklere, olan o tohumu toprağa eken bahçıvanlara oluyor.