Hayatımızda yaptığımız hataların en büyüğü karşımızdakinin ümidini kırmaktır. Öğretmenlik yaptığım yıllarda lise birinci sınıfta bir çocuk vardı. Ailesi tarafından fazla önemsenmiyor.“Beceriksiz, tembel, zaten senden adam olmaz.” gibi ifadelerle geri zekâlı muamelesi yapılıyordu. Ailede ahmak muamelesi gören çocukta “Öğrenilmiş çaresizlik” denen duygu gelişmişti.
Sınıfta çocuğa biraz yakınlık gösterip ‘takdir’ ve ‘iltifat’ edince çocuk kendine geldi. Her gördüğümde ilgilenirdim. Bir gün babası gelip “Hocam benim çocuğumun başarı durumu değişti.” dedi.
İnanan insanların bütün ihtiyaçlarını karşılayacak olan Kur’an-ı Kerîm bu hususta da bize rehberlik ediyor. Kararan gönülleri aydınlatmak için gönderilen ilahi mesajın rehberliği bizi karanlıkta ve çözümsüz bırakmaz. Kur’an-ı Kerîm, öğrenilmiş çaresizliğin inanan insanın hayatında yeri olmadığını Talut kıssasında anlatır. Kıssada “Peygamberlerinden, cihat yapmak için bir komutan talebinde bulunurlar. Kendilerine bir komutan tayin edilir. Sonra da “Artık bugün Calut ve ordusuna karşı koyacak halimiz kalmadı.” diyerek pes ederler.”Hâlbuki ayetlerin devamı, yanlarında Allah olan kimselerin mağlup olmayacağını anlatır.1
İman en büyük imkândır, Allah’a iman eden ve O’na dayanan başarılı olur. Tarih boyunca gönderilen peygamberlerin en büyük imkânları imanlarıdır. İnanmayanların bütün imkânları, iman edenlerin mücadelesi karşısında anlamsız olmuştur. Bu sebepten inanç sahibi kimseye “benden adam olmaz” veya inanç sahibi kimsenin başkasına “senden adam olmaz” demesi yakışmaz. Bu tavır Allah’ın kelamına aykırıdır.
Allah (cc.), insana çok basit nesnelerle de yardım eder. Hiçbir zaman “benden/bundan ne olur?” denmemelidir. Öğrenilmiş çaresizliği deney yolu ile şöyle anlatırlar.
Zihindeki Cam Tavan
Pireler çok yükseğe sıçrayabilen hayvanlardır. Bir piredeki yetenek bir atta olsa, o atın Eyfel Kulesi’nin üzerinden rahatlıkla atlayabildiğini görürdünüz.
Pireler, pire sirklerinde gösteri yapmak için eğitilirler. Bunlar belli yükseklikteki cam kavanozun içerisinde sıçrarlar ve hiçbirisi bunun içinden sıçrayıp kaçamaz.
Peki, bu pireler yeteneklerine rağmen neden zıplayıp kaçmazlar?
Bunları eğitim sırasında bir cam kavanozun içine koyarlar. Kavanozun ağzına ise cam koyulur. Kavanoz alttan biraz ısıtılır. Zavallı pireler zıplayarak kaçmaya çalışırlar ama nafile. Tavandaki cama çarparak düşerler. Zemin de sıcak olduğu için tekrar zıplar, tekrar cama vururlar. Pireler sonunda cam tavan sayesinde bu yükseklikten fazla zıplamamayı öğrenirler. Cam alındığında bile daha fazla yükseğe sıçramazlar.
Yani artık “çaresizliği” benimsemişlerdir. Öğrendikleri “çaresizlik” nedeniyle var olan yeteneklerini artık kullanamazlar. Özgürlükleriyle aralarında, zihinlerinde oluşan engel vardır.
Fillere Öğretilmiş Çaresizlik
Öğretilmiş çaresizlik deyince ikinci örneği fillerden verelim. Yavru fillere uygulanan sistematik eğitimle “çaresizlik” öğretilir. Bunlar yavruyken ağır metal zemine sağlam zincirle bağlanır. Hayvan her kaçmaya çalıştığında acılar çeker. “Çaresizliği” öğreninceye kadar bu uygulanır. Siz de sirkte 5 tonluk bir filin kafasına bağlanan ince bir ip ile yere sabitlendiğinde neden kaçmadığını görürsünüz. Hatta Hintli bir çocuk neredeyse toprağa sembolik olarak bağlar bir fili. O asla kaçmaya yeltenmez. Hâlbuki onu esir eden, sadece zihnindeki “öğretilmiş çaresizliktir.”
Ben Kurtulamam!
Psikoterapilerde kullanılan bir kurbağa metaforu vardır. Süt kazanına iki kurbağa düşer. Birisi çırpınır ama sonunda “ben kurtulamam” diye vazgeçer ve ölür. Diğeri, çırpınmaktan vazgeçmez ve neticede süt kazanında yağ tabakası oluşur. O yağ tabakasının üzerinden atlayıp kurtulur.
İnsan Allah’ın rahmetinden ümidi kesmezse hiç tahmin etmediği fırsatları yakalayabilir.2 Tıpkı Hz. Yusuf’un babasının dediği gibi: “Ey yavrularım! Haydi gidin, Yusuf ile kardeşi hakkında haber elde etmeye çalışın! Allah’ın rahmetinden de umut kesmeyin! Şu bir gerçek ki, Allah’ın kuşatıcı ve kurtarıcı rahmetinden yalnızca kâfirler güruhu umut keser.”3
Turna Balıklarının Öğrendiği Çaresizlik
Bir örnek daha. Turna balığı akvaryuma diğer minik balıklarla beraber konur. Ve onları afiyetle yer durur. Daha sonra turna balığı ile diğer balıkların arasına cam bir engel konulur. Turna balığı her saldırısında cama toslar. Ve sonunda “çaresizliği” öğrenir. Cam paneli kaldırdıklarında ise minik balıklar ve turna, akvaryumun her yerinde yüzmeye başlarlar. Turna balığı çok sayıda minik balığın ortasında açlıktan ölme pahasına hiç birisini yakalamaya yeltenmez.4
Toplum olarak en büyük problemimiz “çaresizlik duygusuna” sahip olmaktır. Ünlü psikolog bu hususta şöyle der: “Bilgiyi temel alan akademik veya zihinsel zekâ adı verilen faktörün başarıya katkısı, sadece yüzde dört-beş dolaylarında olduğudur.5 Gerisi kişinin “yapacağım” düşüncesiyle gayret etmesidir.
Çocuk, “anne, tabakları ben götüreyim mi?” diye sorduğunda anne, çocuğun gelişiminden çok tabağın kırılmamasına odaklandığı için “elleme kırarsın; sen daha küçüksün!” diyecektir. Çocuğun ne kadar yiyeceğini anne belirler. Hangi mesleği seçeceğini kabiliyeti ve yeteneği dikkate alınmadan aile belirler. Sevmese de bazen kiminle evleneceğini de aile belirler. Gönülsüz evlilikten de hayırsız evlatlar meydana gelir.
Böyle bir davranış tarzı çocuğun kabiliyetlerini körelterek kendine olan güvenini zedeler. Bunu hayatın her boyutuna taşıyabiliriz. Ben yapamam diyen bir öğrenci, takdir edilerek eğitilirse başarıyı daha kolay yakalar. Zaten bizi “sizden adam olmaz” diye eğitmediler mi? Hiç olmazsa bundan sonraki nesle aynı kötülüğü yapmayalım.
Kaynaklar:
1. Bakara, 2/246-251.
2. Tarhan Nevzat, Mesnevi Terapi, Timaş Yayınları, İst. 2012, s. 129.
3. Yusuf, 12/87.
4. Erişim Tarihi: 18.04.2012, www.haber7.com.
5. Cüceloğlu, Doğan İletişim Donanımları, İst. 2002, s. 119.