TR EN

Dil Seçin

Ara

Ağustos 2013

post-title

Ağustos 2013, 440

Değerli okuyucularımız, sevgili Zafer dostları;

Mübarek Ramazan Bayramınızı canı gönülden tebrik ediyoruz. Rabbimizden bizi feyizli bir Ramazan’a daha ulaştırması dileğiyle… Ömrümüzün belki de son Ramazan-ı Şerifi de bitti gitti... Hem de hayatımıza hayat katarak...

Rabbimizin katında lehimize şahitlik etmesini umuyoruz. En kıymetli hazinelerin bile yanında değersiz kaldığı bu özel zaman dilimini doya doya yaşadık bir ay boyunca.

Rabbimiz, biz âciz ve günahkâr kullarının yapmak isteyip de bir türlü yapamadığı o değişim ve dönüşüm arzularına bu ayla cevap verdi. Yeryüzüne bir cennet sofrası indirdi. Az ya da çok, bundan herkes nasiplendi.

Zafer okuyucuları olarak sizden ricamız: Bundan sonraki günler için de bu ayın bereketinin hem özel, hem de genel toplum hayatımızda devamı için Rabbimizden duacı olmanız.

Yaşadığımız coğrafyada yıllar yılı ne problemler bitti, ne de imtihanlar... Şunca sene yaşadık; dertsiz bir gün, bir yıl geçmedi. Aslında buna pek de şaşmamak gerek. Çünkü dünyanın fani yüzü bu. Hz. Peygamber (asm) dünyayı bir tarlaya benzetiyor. Haliyle, tarlada çalışmak vardır; rahat yoktur. Toz duman, gürültü patırtı, ne varsa hepsi şu küçücük dünyada... Oysa bizim dışımızdaki herhangi bir gezegende böyle bir hâl söz konusu değil. Çünkü insan nerede, şeytan orada. Hâliyle imtihan da burada. Onun içindir ki; sık sık gelgitler yaşıyoruz. Dünya yaratılalı beri, bir grup, hayatı insanlara hep zehir etmeye çalışırken; bir avuç insanlık fedaisi ise, bu dünyayı yaşanabilir hale getirmeye çalışıyor. Bizim de hizmetimiz işte tam bu. Son söz ise kaderindir. Bizi aşan olaylarla karşılaştığımızda ise şu teselli imdadımıza yetişiyor:

“Mânen sevdiğin ve alâkadar olduğun ve perişaniyetinden müteessir olduğun ve ıslah edemediğin şu kâinat, bir Kadîr-i Rahîmin mülküdür. Mülkü sahibine teslim et. Ona bırak; cefâsını değil, safâsını çek.” (Bediüzzaman, Mektubat, 219-220)

Bazen “Mevlâ görelim neyler” deyip pencerelerden seyretmekten başka yapacak bir şey kalmıyor. Yaşananlar ne olursa olsun, asla ümitsizlik yok. Çünkü varacağımız yer ufukta görünmüştür. Hedef uzakta değil, yakındadır. İnişler çıkışlar olsa da, yepyeni bir nesille beraber olmak için kalbimizi, duygularımızı diri tutmamız gerekiyor.

Dünya nurunu arıyor. Doğum sancıları çekiyor. Elbette kolay olmayacak yeni bir döneme geçiş. Ancak eninde sonunda hak, her zaman olduğu gibi yine galip gelecek.

Evet, bereketli bahar yağmurlarından şikâyet edilmez, çünkü biliriz ki sağanak sağanak gelen bu yağmur, aslında bir rahmet elçisidir. Şimdi yağmalıdır ki, ilâhî sanatın tecellisi olan çiçekleri, bereketli meyveleri sunabilsin bizlere.

Evet, kışı görmeden bahara çıkmak imkânsızdır. Manevî mevsimler de aynen böyledir. Şüphesiz yaşadığımız her mevsim bahar olmayacaktır dünyada... Kış da gelecek, eza ve cefa selleri de görülecek... Ama bunun ardından da rahmet dolu ebedî bir mevsim gelecek.

Maddî ve manevî bütün musibetler, insanları arındırmaya, safîleştirmeye yarıyorlar. Kararmışsa ufuklar, aydınlığı çoğaltmak için çalışacağız. Ümitsizse insanlar, daha fazla yardımlarına koşacağız. Yaşanan bütün bu sosyal olayların gümbürtüleri ise, ümidimizi ve şevkimizi artıran bir mûsıkî nağmesinden ibarettir ancak. Ebedî bir bahar gelecektir inşallah. İnanan bir insan için dört mevsim de güzeldir. O gelip geçici olayların tesiri altında kalmaz. Bazen saadetlerden felaketler çıkacağı gibi, felaketlerin içinden de saadetlerin çıkacağının şuurundadır. Böyle bildiği ve inandığı için, üzerine düşeni yapar, Cenab-ı Hakk’ın vazifesine karışmaz. Rabbim, dünyaya niçin geldiğimizi unutmadan yaşamayı nasip etsin cümlemize inşallah. Ramazan’la beraber sunulan bu altın fırsatı kaçırmamayı cümlemize nasip etsin. Âmin...

***

Yazarlarımız olsun, abone servisinde çalışan arkadaşlarımız olsun, el ele gönül gönüle bu uğurda Zafer sayfalarında yılmaz bir mücadeleyi sürdürmeye çalışıyorlar…

Zafer’in kapaklarından içindeki yazılara kadar yansıyan bu ruh hali ve ümit dolu hava da bunun bir işareti değil midir? Evet, Zafer’in her sayfasını merakla takip ettiğinizi biliyoruz. Bu sayımız da ilginizi çekecek. Gerçekten son ayların tefekkür bakımından en dolu sayılarından biri. Bu manevî güzelliği dostlarımızla paylaşmak da siz okuyucularımızın görevi inşallah.

Gayret bizden, bereket Rabbimizden.

Özellikle Mehmet Tüzün, Alaaddin Başar, Metin Karabaşoğlu, Kâzım Uysal  ve Zeki Tan’ın yazılarını bu açıdan dikkatle okumanızı istiyoruz. Bunlar belki de hayatımızı etkileyecek, yeni bir tefekkür derinliği kazandıracak yazılardan sadece birkaçı bu ay. Öyküler ise her zaman olduğu gibi nefeslendiğimiz, neşelendiğimiz önemli duraklarımız.

Yine yeni kalemler var aramızda ve yeni araştırma yazılarıyla beraber. Büyük emek mahsulü olan bu çalışmalar, dikkatle okunmayı ve paylaşılmayı hak ediyor.

Cüneyd Suavi, İbrahim Erdinç Şumnu, Aytekin Coşkun, Kemal Sayar, Nevzat Tarhan, Banu Yaşar, Abdülkadir Dinç, Yaşar Çil, Tevfik Özlü, Ömer Sevinçgül, gönül tellerimize dokunuyorlar yazılarıyla...

Yarınların bugünden daha güzel olması için yapacağımız tek şey var:

O da bugün elimizde tuttuğumuz ömür tohumunu hizmet toprağının altına gömmek... 

Onu Kur’an’ın güneşiyle buluşturmak...

İmanın suyuyla sulamak...

Haydi hep beraber elimizdeki bu hazineyi, bu sermayeyi çoğaltmaya; onu Rabbimizin istediği yolda ve uğurda kullanmaya...

Dergideki Yazılar