TR EN

Dil Seçin

Ara

Bir Buket Çiçek Neler Anlatır?

Dünya güzellikleri görmenin tam yeridir. Her yer güzel eserlerle dolmuş taşmış durumda. Bu manzara insanı farklı bir duygu iklimine taşıyor. Her yerde çiçekler, hercai menekşeler ve diğerleri… Herkesin elinde bir telefon, telaşlı telaşlı, o renk cümbüşünü tarihe not koyarak ölümsüzleştirmeye çalışıyorlar. Demek insan fıtratında güzel olan her şeye karşı bir ölümsüzleştirme isteği var.

Dünya güzellikleri görmenin tam yeridir. Her yer güzel eserlerle dolmuş taşmış durumda. Bu manzara insanı farklı bir duygu iklimine taşıyor. Her yerde çiçekler, hercai menekşeler ve diğerleri…

Herkesin elinde bir telefon, telaşlı telaşlı, o renk cümbüşünü tarihe not koyarak ölümsüzleştirmeye çalışıyorlar. Demek insan fıtratında güzel olan her şeye karşı bir ölümsüzleştirme isteği var.

Var olan o güzelliği yakaladığı an, artık onun telefonunda ya da tabletinde kayıtlı. Bahar geçse bile çektiği fotoğraflardan tekrardan görme ve izleme şansı buluyor. Ne kadar garip bir duygu aslında. Güzeli ya da güzelliği ölümsüz kılma gibi bir dert ediniyoruz farkında olmadan. Bu içten gelen bir duygu yoğunluğu, ama asıl olan “ölümsüzleştirmeye çabalamak” ve yok olup gitmesine göz yummamak. Ne kadar asil bir tutum ve davranış.

Bu duygu bizde neden bu kadar güçlü ve her zeminde ortaya çıkar. Hele hele son dönemin akıllı telefonlarından birine sahipseniz, bu duygularınızı hayli tatmin ediyorsunuz demektir.

Geçenlerde ameliyat ettiğim bir hastam bana koca bir demet çiçek göndermiş. Hepimiz hastane koridorlarının o ağır ve ilaç kokan ortamından bir an o çiçeklerin buram buram kokularına kapılıp etkilendik. Görüntüsü ile de âlemimiz şenlendi…

Bu çiçek buketinin etrafında gayri ihtiyari toplanmıştık. Güzellikleri karşısında herkes meftun olmuştu. Sanki bir saik hepimizi oraya çağırdı ve bizleri ister istemez bu nazenin eserleri görmeye sevketti.

Oradaki hekimler, hemşireler, hastane personeli, hatta oraya yakın hastalar ve ben konuşmaya başladık. Güzellik ve koku karşısında herkes hayrandı. Bir hemşire arkadaş sanattan bahsetmeye başladı. Gördüğü sadece bizi güzellikleriyle bizi etkileyen halihazırdaki çiçeklerdi. Bir diğer hekim arkadaş da hemşireyi tasdik etti. Renkler, tasarım, şekiller, uygunluk… hepsi mükemmel diye.

Bediüzzaman’ın “Nimete bakıldığı zaman Mün’im; sanata bakıldığı zaman Sani’; esbaba nazar edildiği vakit Müessir-i Hakiki zihne ve fikre gelmelidir.” (Mesnevî-i Nuriye, s. 72) sözü aklıma geldi. Ben de konuşmalara şu ifadeyle katıldım: “Sanat, o sanatın arkasındaki sanatkârı tanıtmak ve herkesin dikkatini sanatkârın maharetine çekmek içindir,” dedim ve “buradaki bu sanatlı çiçeklerin sanatkârı kim diye sorup, o sanatkârı da tanımamız gerekir” diye de ilâve ettim.

Farklı bir bakış olarak ilginç buldular söylediğimi. Aslında olması gereken bu değil mi? Ve bu bakış açısından ne kadar uzaklaşmışız… Demek asıl sanatkârı anlatmamızda çok eksiğimiz var…

“Bütün maddî güzellikler, kendi hakikatlerinin ve mânâlarının mânevî güzelliklerinden ileri geliyor. Ve hakikatleri ise, esmâ-i İlâhiyeden feyz alırlar. Ve onların bir nevi gölgeleridir.” (Şualar) Bediüzzaman konuyu iki cümlede özetlemiş.

Evet, üstteki cümleden yola çıkarak şöyle diyebiliriz:

1- Allah’ın yarattıklarına bakış tarzımız, Allah için, Allah’ı tanıma adına olmalı, onlardaki güzelliklerin perde gerisinde gizli olan esmayı ilâhiyeyi farketmeliyiz. Sanatkâr ile eser arasındaki bağı görebilmeliyiz.

2- Sadece kendimize değil yaşadığımız tüm ortamlarda, evde, işte, sokakta, mahallede, hastanede, işyerinde, kahvehanede, internet cafede, sinemada, pastanede, metroda… her yerde bu bakış açımızı canlı tutmalı ve anlatmalıyız.

Sanat Allah içindir; o sanatın sanatkârını göstermek içindir. Biz bütün faniliğimize rağmen, sanata düşkün yaratıldığımız için, sanatlı bir eseri ölümsüz kılma çabası içine giriyoruz. Peki, bize bu duyguyu veren ve bu sanatlı eserleri yaratan, onların yok olmasına izin verir mi? O eserlerini tohumlarında yazıp muhafaza ettiği gibi, onları çok çeşitli yerlerde kaydedip, onları ebedi âlem için saklıyor. Bu âlem yaz-boz tahtası gibi, eserler üzerinde yazılıyor, manaları alınıyor, sonra yeni eserlere yer açmak için siliniyor.

Demek ki,  o çiçekte onun sanatkârını yani Allah’ın ilmini, iradesini ve kudretini görsek; O’nun mührünü eserinde bulsak, işte o eserin asıl yok olmayan yönünü bulmuş olacağız. Biz çektiğimiz fotoğrafla, elimizde donuk bir karenin kalmasına bedel, o eserlerin Allah’ı tanıtan yüzlerinde ebediyeti bulabiliriz. Aynada güneşi bulan, ayna kırılsa da güneşi kaybetmez. Bu âlem ve içindeki sanatlı eserler de aynalardır ve Âlemler Rabbinin isimlerini gösterirler. Bize O’nu bildirirler.

Madem ki biz bütün ruhumuzla beka istiyoruz; öyleyse bulunduğumuz her ortamda bize düşen, sanattan sanatkârına geçebilmek ve O’nu tanıyıp, tanıtmak olmalı.