TR EN

Dil Seçin

Ara

Belirsizliğin Böylesi Güzelmiş

Belirsizliğin Böylesi Güzelmiş

Gizlilik aslında güzel ama, ne zaman ve ne hakkında? Belirsizlik insan yaratılışına ters ama, ölüm konusunda gerekli aslında. Ne demek bu diyebilirsiniz. Belirsizliği daha iyi anlayabilmek adına hayatımıza, yaşadıklarımıza, yabancısı olmadığımız tavırlarımıza hadi hep beraber göz atalım.

“Yaaaa. Ne zaman gelecek babam anneeee?” Bir kızgınlıkla sorar, “Üfff ya onu mu bekleyeceğiz her gün böyle! Ben acıktım lütfen anneee.” Çocuğun isyanı babasının gelmemesine değil, ne zaman geleceğini bilmemesinedir aslında.

“Okul ne zaman açılacak hala belli değil, kaldık mı geçtik mi. Zehir oldu yaz tatili. Ben mi tatil yaptım yoksa başkası mı?” Aslında sıkıntı oluşturan belirsizlik, sınıfta kalıp kalmama meselesidir.

“Hastam ne zaman iyileşecek doktor bey?..” Kalın ve abartılı bir ses tonu ile sorar. Hastasının sağlığı noktasınadır isyanı, neden çünkü iyileşip iyileşmeyeceği bilinmemektedir. Kendisi de bunu kestiremez.

“Parayı ne zaman vereceksin kardeşim, isterken böyle demiyordun ama…” Ses tonu yine serttir. Parayı alamamaktan çok, parasını alıp alamamasındaki belirsizlik canını sıkmış durumdadır. Atlatılmak ve zaman noktasındaki belirsizliktir onu sıkıntıya sokan, çünkü işlerini ona göre ayarlamıştır ve şimdi ortadadır, elinde koca bir sıfır ile.

“Evi ne zaman teslim edeceksiniz; lütfen bir tarih belirler misiniz?” Kızgın ama yine de kibarlığı elden bırakmaz, ama aslında belirsizliktir tuhaf olan, söz verilen tarih uçup gitmiştir; ev karşıda duruyorken, kendisi kirada oturmaya devam eder durumdadır. Canı da sıkılmıştır. Ekstra kira gideri olmaktadır.

“Baba on beş tatilde nereye gideceğiz?” “Belli değil oğlum.” “Üfff baba yaaaa…” Belirsizlik yine hat safhadadır.

Günlük hayatımızda daha ekleyebileceğimiz böyle sonu belirsizlik içeren olaylar, hadiseler, düşünceler, konuşmalar. Aslında insanın karşısına çıkan bu belirsizlik insanı adeta bilinmeze sürüklediği için ya da kâinatta var olan düzenin bir parçası olmaktan çıkardığı içindir tepkilerimiz. Kâinatta tesadüf ve belirsizlik yoktur. Tevafuk (birbirine uygunluk), tesanüd (dayanışma, yardımlaşma) ve düzen vardır; belirsizlik (tesadüf) yoktur. İnsan fıtratı da hayatında bunu istiyor. Hal böyleyken karşısına çıkan belisizlikleri kabullenemez ve zaman zaman küser hayata.

Göğüs kafesimizin hemen arkasında, eskilerin deyimi ile ‘iman tahtası’nın arkasına sıkıntı gelip oturuyorsa, bu belirsizlikten besleniyor demektir. İnsanı karamsarlığa itiyor, çileden çıkarıyor demektir. Yüz hatlarımız gerilir, avuç içlerimiz terler, yüzümüz kasılır. Kaygılarımız doruk noktasında bizi zorluyor demektir. “Artık psikologa görünme zamanı”nın gelip çattığını gösterir. Bu noktada, “acaba ben hasta mıyım, yoksa hastalık hastası mıyım?” demeye, hele de başka korku ve sıkıntılarınız varsa, doktor doktor gezmeye, bir avuç hap yutmaya bile hazırsınız demektir.

Bütün bunların altında yatan aslında kaygı ve strestir. Hayatınızdaki ve iş yaşamınızdaki belirsizliklerden gelen kaygılar bu olumsuzlukları tetikler. İnsanın aktif, latif, sufi, temiz duygularının ayarını kaçırır. Ardışık gelen bu hal, beden makinesinin dişlilerinde tahribat yapar. Ne kadar sevimsiz bir durum değil mi?

Kâinat denilen koca âlemde tesadüfe yani belirsizliğe tesadüf edilmiyor. Her şey belli zaman dilimi içinde kendi dünyasında belirgin, sırasına ve saatine göre uyum içinde çalışıyor. Tevafuklar dünyasında yaşıyor olmamıza rağmen bazen tesadüf mü diye takıldığımız oluyor. Ee bu kadarı da imtihanın cilvesi olsa gerek… İşte bu noktada, tevafuklar zincirinin ne kadar sağlam ve her bir halkasının ne kadar güçlü olduğunu, Yaradan’a ulaşmada emin bir yol olduğunu görebilmeliyiz.

“Bir şeyde tevafuk olsa, küçük bir emare olur ki, onda bir kasıt var, bir irade var; rastgele bir tesadüf değil. Ve bilhassa tevafuk birkaç cihette olsa, o emare tam kuvvetleşir. Ve bilhassa, yüz ihtimal içinde iki şeye mahsus ve o iki şey birbiriyle tam münasebettar olsa, o tevafuktan gelen işaret sarih bir delalet hükmüne geçer ki, bir kast ve irade ile ve bir maksat için o tevafuk olmuş, tesadüfün ihtimali yok.” (Emirdağ Lahikası, syf. 65)

İçimizde var olan duygu ve düşüncelerimiz nasıl oluyor da düzeni ve titizliği istiyor? Yaradılışımızdaki sır ne? İçimizden gelen ve belirsizliğe karşı çıkan sesin ne anlamı var?

Durup dururken yan duran bir bardağı düzeltme arzusu bize nereden geliyor. Yâ da masanın örtüsü sağa biraz fazla kaydığında onu elimizle sola neden çekiştiriyoruz. İçimizdeki bu sır gün ışığına çıkmamış ruhumuzun derinliklerinde saklı kalmış yapımızın bir parçası.

Hayatımızda ne çok belirsizlikten sıkılıyoruz, sadece bir şey hariç. Bu belirsizliğin bizi iyi yönde motive ettiğini biliyoruz; o da ölüm gerçeği. Eğer ölüm zamanımızdaki bu belirsizlik kalksa idi ne yapardık; hayatımız ne hal alırdı bir düşünün. Hayata motive olmak imkansız olurdu… Belirsizlik… İşte burada güzel değil mi? Belirsizlik ölüm konusunda gerekli demiştim; kendime cevabım bu oldu.