TR EN

Dil Seçin

Ara

Görünüşe İnanın

“Ayı” lakaplı Edward Grylls’in “Ultimate survival” dizisinin bir bölümünü izlemiştim. Vahşi doğada nasıl hayatta kalınacağını öğretiyordu. Yine ıssız ve dağlık bir bölgedeydi. İleride bulutlar gördü. Ve kameraya dönüp bir hatırasını anlattı...

“Ayı” lakaplı Edward Grylls’in “Ultimate survival” dizisinin bir bölümünü izlemiştim. Vahşi doğada nasıl hayatta kalınacağını öğretiyordu.

Yine ıssız ve dağlık bir bölgedeydi. İleride bulutlar gördü. Ve kameraya dönüp bir hatırasını anlattı.

Bir meteorolog arkadaşına sormuş:

‘Ben vahşi doğada iken, ileride gördüğüm bulutların fırtına getirip getirmediğini nasıl anlarım? Bana bulut tipleri hakkında bilgi versene.’

Arkadaşı gülmüş. ‘Hiç gerek yok’ demiş. ‘Bir bulut, görünümü ile sana nasıl duygular veriyorsa, gerçekte de öyledir. Yani eğer bir bulut, korkutucu derecede karanlık ve karmaşık görünüyorsa, muhtemelen fırtına getirir. Yok eğer içine huzur veren, hoş bir görünüşü varsa, zarar vermeyecek demektir.’

Çok ilgimi çekti bu tespit. Dünyayı bizim için yaratan Rabbimizin, dünyadaki objelere de, bize ipucu olacak birer görüntü vermiş olması, çok mantıklı geldi.

Mesela hayvanları düşünelim. Timsah, aslan, akrep gibi hayvanları ilk kez gören ve haklarında bilgisi olmayan biri bile, onların sadece görünüşünden, tehlikeli olduklarını hisseder, değil mi?

Oysa insana faydalı olan at, koyun, tavşan gibi hayvanları görünce, içimize bir sıcaklık, yüzümüze bir gülümseme gelir.

Peki böyle olmasaydı, hele tersi olsaydı, nasıl olurdu, bir hayal edin…

Mesela kedi ile sırtlanın bedenlerini değiştirdiklerini farz edelim. Sırtlan kedi gibi sevimli görünüyor. “Aman ne şeker şeysin sen” diye sevecek oluyorsunuz, hart diye elinizi koparıyor.

Veya tersine, bir kedi kendisini bize sevdirmek için yanımıza sokuluyor. görür görmez kaçıyoruz tabii. Hangimiz sırtlan görünümünde bir kediyi sevebilir ki?

Aslında bu ipuçlarının, burnumuzun dibinde, çocuklarımızda bile var olduğunu görüyoruz.

Hayal edin ki, bebekler doğduğunda, anne karnında geçirdikleri o eciş-bücüş aşamalardan birinde doğuyor olsunlar. Solucana benzeyen garip bir beden, kurbağa gibi bir kafa. Mecbur seveceksiniz tabii, ama biraz zor, değil mi?

Hatta dikkat ettiyseniz, o sevimli bebeklik hallerinde, terleri bile hoş kokar.

Koku deyince, bu ipuçlarının kokular âleminde de olduğunu fark ederiz. Biraz mide bulandırıcı ama, leş kokusunu örnek vereceğim.

Her insan leş kokusundan tiksinir. Zira insan için zararlıdır ve bunu hissettirecek, ondan uzak durmamızı sağlayacak bir koku verilmiştir leşlere. Ama örneğin akbabalar için o koku, kebap kokusu gibidir. Zira onlar için zararsız, hatta besleyicidir. Siz hiç bir akbabanın, “feci kokuyor ama mecbur yiyeceğiz” havasında leş yediğini gördünüz mü?

Ya da leşler, insan için, iştah açıcı, mis gibi koku veriyor olsaydı, kaç insan telef olurdu kim bilir?

Sözün özü: bu dünyayı ve içindekileri bizim için yaratan, rahmetiyle, her şeye bize yönelik işaretler koymuş, bizi koruyacak bir surette, şekil, ses, koku gibi özellikler vermiş her şeye.

Yani “görünüşe” inanın. Rabbimiz, haşa, bizi kandırmaya çalışmıyor. Tersine, her şeyde bize olan merhametini gösteriyor.

O’na, yarattıkları sayısınca hamd olsun.