TR EN

Dil Seçin

Ara

Heme Ez Ost!

Heme Ez Ost!

Diyorsun ki: “Tümtanrıcılık diye bir terim var. ‘Tanrı evrende içkindir.’ falan diyorlar. Her varlık onun parçasıymış sanırım. Edebiyat dersinde bir şeyler anlatmıştı hoca. ‘Dalga ayrı görünür ama denizdendir.’ falan gibi bir laf etmişti. Düşündüm, içinden çıkamadım. Ne demek istiyorlar?”

 

Bir felsefe akımı ile bir tasavvuf görüşü birbirine karıştırılıyor. Konu açıklanırken kullanılan kavramları kısaca tanımlarsam aradaki farkı görürsün.

Panteizm, kamutanrıcılık, tümtanrıcılık terimleri evrenle tanrıyı bir kabul eden felsefenin aynı anlama gelen adlarıdır. Vahdetivücut ise “Allah’tan başka varlık yoktur” diye özetlenebilecek bir yorum. Dışarıdan bakınca aynı sanılan fakat taban tabana zıt olan iki düşünme biçimi bunlar.

Soyut manaları somut hale getirmek üzere bir örnek vereyim de üstünde konuşalım, anlatmak da, anlamak da daha kolay olur o zaman.

Muhtevası ince manalarla dolu bir kitap düşün. Kitabı oluşturan bütün parçalar birbiriyle uyumlu. Bu çok değerli kitaba iki adam bakıyor.

Biri şöyle düşünüyor: “Bu kitabın yazarını göremiyorum, nerede olduğunu bilmiyorum. Fakat yine de onun varlığına inanıyorum. Yazar, kitap cinsinden de olamaz.”

Öbür adam ise diyor ki: “Yazar kitabın içindedir. Harflerin, kelimelerin, satırların, mürekkep parçacıklarının arasındadır. Ya da kitabın kendisi aynı zamanda yazardır. Veya içindeki anlamlar bütünü bu kitabı yazdı.”

Örnekteki birinci adam, son ilahi kitabın tanımına uygun biçimde bir yaratıcıyı tanıyan mümini temsil ediyor. Onun düşünme biçimini özetleyeyim hemen:

Evren bir kitaba benzer. İçinde bulunan büyük küçük her varlık anlamlı birer kelimedir. Her kitabın bir yazarı vardır, öyleyse kainat kitabının da bir yazarı, bir ustası olmalıdır. Yazar kitap cinsinden olamaz, kitabın içinde bulunamaz. Kitapla yazar aynı da olamaz. Yazar başka, kitap başkadır.

“Yazar kitabın içindedir” diyen adam ise bir tümtanrıcıya benziyor. Tümtanrıcı düşünürlere göre, kâinatın yaratıcısı evrenden ayrı bir varlık değildir. Onu hariçte aramak beyhudedir. Yaratılanların toplamı aynı zamanda tanrının ta kendisidir.

Ya da, tanrı varlıkların bünyesine sızmıştır. Her varlık “evrende içkin” olan tanrının bir parçasıdır. “Tanrı” her an değişmekte, kendi kendini yenilemekte, zamanla birlikte tazelenmekte.

Bir bakıma, bu felsefede evren adına Allah inkâr ediliyor. Yazarı kitabın içinde sanan ve kitap adına yazarı inkâr eden adamla tümtanrıcının hiçbir farkı yok.

Tümtanrıcı, sanatlı bir sarayın mimarisine hayran olup, “Mimar bu sarayın içindedir, saray ayrı mimar ayrı değildir, ikisi aynıdır, biri diğerini içine almıştır, bu ikisi aslında tek varlıktır” diyen adama benzer.

Tümtanrıcılık da bir nevi puta tapıcılıktır. Taştan, ağaçtan yapılmış küçük bir put yerine, varlıkların toplamı olan evren öne çıkartılmış, bu devasa kütlenin karşısında baş eğilmiştir.

“Vahdetivücut” düşüncesini tümtanrıcılıkla karıştırma. “Varlık tektir” diyen vahdetivücutçular yaratıcı adına evreni, tümtanrıcılarsa evren adına yaratıcıyı inkâr ediyorlar. İki ayrı aşırılık.

Tüm varlıklar “ondandır” ama “o” değildir. Rahman’ın evrenle ilişkisi, yaratıcılıktır. Her varlık bir eserdir. Bütün varlıklar Onun yaratmasıyla var oldular, Onun isimleriyle varlıkta kalıyorlar.

Söz gelişi, tüm biçimler Onun suret verici, takdir edici gibi isimlerine dayanır. Bütün şefkatler, merhametler, sevgiler merhamet eden, seven ve sevilen, nimet veren gibi ilahi isimlerin yansımalarıdır.

Güneşin, yeryüzündeki su damlalarında, cam parçalarında ışıltılar yaparak kendini göstermesi gibi, onun isimlerinin ve niteliklerinin yansıması olan yapmalar, yaratmalar, etkilemelerle kendini belli etmesine “tecelli” denir.

Nasıl, bir resim, ressamından bir cilvedir, onun sanat sıfatının yansımasıdır, onu gösterir, öyle de her bir varlık sanatlı, hikmetli, düzenli yaratılışıyla ustasını, yapıcısını, yaratıcısını gösteriyor, bildiriyor, tanıttırıyor, sevdiriyor.

Varlıklar, ilahi isimlerin tecellisinden ibarettir. Hepsi o güzel isimlerin sahibi tarafından yaratılmıştır ama onun bir parçası değildir.

“Şiirler, denemeler, öyküler yazarlarının birer parçasıdır” diyebilir miyiz? Dersek, mecazlı bir anlatım olur bu, gerçek olmaz. Bunlar, yazarın ruhundaki ilim ve sanat güzelliklerinin yansımalarıdır. Fakat “var”dırlar, göz önüne çıkmışlardır artık.

Evrendeki varlıklar da böyledir işte. Vardır onlar, ama varlıkları yaratıcının isimlerine ve sıfatlarına dayanır. Evren, ilahi isimlerin yansımasından ibarettir. Fakat yok denemez onlara, birer hayal, bir vehim, bir kuruntu oldukları söylenemez. Böyle söylenirse cennet ve cehennem bile hayal derekesine indirilmiş olur.

Sözün kısası, bir veli, bir ermiş, manevi bir deneyim yaşarken, “bir o var, gerisi hayal” diyebilir, sorumlu olmaz. Zira bir nevi manevi sekir hali yaşamaktadır. Fakat aklı başında olan derse, hata eder.