TR EN

Dil Seçin

Ara

Gök Kapıları

Gök Kapıları

Uzay demek ‘mekan’ demektir ki, yıldızın kendi mekanını yutması bilim dünyasınca ilk defa karşılaşılan bir olaydı. Zamanın ‘donarak’ durması, Karadeliklerdeki tekilliğin en belirgin ve şaşırtıcı özelliklerinden birisidir. Düşünün ki, bir yıldız, kendini, kendi ışığını, kendi hacim, yer ve zamanını yutmakta, bambaşka bir keyfiyete bürünmektedir. Bundan daha şaşırtıcı ne olabilir ki? Bir yıldız kendini ve yuttuklarını belki de bir başka alana; ‘Paralel Evrenler’e atıyorsa, fizik ötesi farklı boyut ve evrenler bilimin gündemine girmiş demektir.

Karadelikler mukaddes kitaplarda sözü edilen ahiret âlemlerine açılan kapılar olmasa bile bu keşifler, mevcut fizik yasalarının ördüğü ‘hapishane’ ile sınırlı olmadığımızı ve kainatın sadece maddî dünyalardan ibaret olmadığını gösteren örnekler olmaktadır.

...

1905 ve 1915 yıllarında Einstein tarafından geliştirilen özel ve genel izafiyet nazariyeleri ile birlikte, kainat, madde, uzay ve zamandaki anlayışlarımızda ve bakış açımızda köklü değişiklikler oldu. Yeni nazariyelere göre; hareket eden saatler yavaşlayabiliyor, cetvellerin boyları kısalıyor, cisimlerin kütleleri, hızları artabiliyordu. Sonsuz uzaylar, fizik ötesi mekan ve dünyalar gündeme gelmişti. Bu buluşlarla; fizik bilimi, felsefe ve din alanlarında sınav vermeye başlamıştı.

Bizi Dünya’ya bağlayan, uçup gitmekten kurtaran, ağırlığımızı oluşturan çekim kuvvetini biliriz. Genel izafiyet nazariyesi çekimi anlatır. Onu bir kuvvet olarak değil, cisimlerin çevresindeki çekim alanlarının, uzay ve zamanın bükülmesi sonucu oluştuğunu söyler. Cisimler, kütleleri ile orantılı çukurluklar oluşturur uzay zamanda.

Çekim öyle bir etkiye sahiptir ki, zaman çekimden etkilenir, akışı  yavaşlar, hatta karadelik gibi çekimin sonsuzlaştığı yerlerde zaman durur.

Çekim alanının gücü oranında, uzay-zamanda eğrilik ve bükülme olur. Matematiksel olarak bunlar ispat edilebiliyor. Çekimin zamandaki tesirini deneysel olarak da görmek için Einstein, bir deney önerdi. 1919’da Güneş tutulması esnasında, uzaydaki konumu önceden bilinen bir yıldız üzerinde gözlem yapıldı. Gerçekten de yıldızın ışığı Güneş’in yanından geçerken, Güneş’in çekimi ile eğrildiği (uzay-zaman eğriliği) ve yolunun uzadığı görüldü. Gözlem sonunda elde edilen değerlerle, teorik hesaplarla bulunanlar uyuşuyordu.

Bu deneyler, zamanımıza kadar hemen her yıl güneş tutulmalarında tekrarlandı. İzafiyet teorisi, uzayın eğrildiği ölçüde zamanın da akışının yavaşladığını anlatır. Eğimin en fazla olduğu yerler gök cisimlerinin merkezleridir.

Çok katlı bir binanın zemin katı ile en üst katı arasındaki zaman farkı ilk defa 1960’ta ölçülebildi. Günümüzde ise, en hassas saatler olan atom saatleriyle yapılan çeşitli deneyler de bu ilkeyi destekledi.

 

Karadeliklerin Arka Yüzü

Uzay demek ‘mekan’ demektir ki, yıldızın kendi mekanını yutması bilim dünyasınca ilk defa karşılaşılan bir olaydı. Zamanın ‘donarak’ durması, Karadeliklerdeki tekilliğin en belirgin ve şaşırtıcı özelliklerinden birisidir. Düşünün ki, bir yıldız, kendini, kendi ışığını, kendi hacim, yer ve zamanını yutmakta, bambaşka bir keyfiyete bürünmektedir. Bundan daha şaşırtıcı ne olabilir ki? Yıldız kendini ve yuttuklarını belki de bir başka alana; ‘Paralel Evrenler’e atıyorsa, fizik ötesi farklı boyut ve evrenler bilimin gündemine girmiş demektir.

Bu fizik ötesi boyut ve uzaylar, Kur’an’da sözü edilen ahiret âlemleri olabilir mi? Karadeliklerde zamanın durması ya da farklı bir keyfiyete bürünmesi ebediyet kavramını hatıra getirmekte, sonsuz uzayları ya da ahiret ve gayb âlemlerini düşündürmektedir. Vakıa suresinin 75. ayetinde “yıldızların mevkileri ve yerleri” üzerine yemin edilir. Yıldızın kendisine değil “yıldız yerlerine” vurgu yapılması Karadeliklere işaret olabilir. Nitekim izleyen ayette “bunun ne büyük bir yemin olduğuna” dikkat çekilmesi de Karadeliklerin öteki dünyalara geçit veren ‘gök kapıları’ ile ilgili olmasını akla getirmektedir.

Karadelikler mukaddes kitaplarda sözü edilen ahiret âlemlerine açılan kapılar olmasa bile bu keşifler, mevcut fizik yasalarının ördüğü ‘hapishane’ ile sınırlı olmadığımızı ve kainatın sadece maddî dünyalardan ibaret olmadığını gösteren örnekler olmaktadır.

Yıldız kütlesinin Karadelik tarafından yutulması.

Sema Kapıları

 “O gün semayı, kitap sayfalarını dürer gibi düreriz. Sonra onu, ilk yaratılışa nasıl başladıysak öyle iade ederiz. Bu bizim vaadimizdir; şüphesiz yerine getireceğiz.” (Enbiya, 21/104)

Kur’an-ı Kerim’de “semanın görünmez kapıları”na dikkatimiz çekilir. Kapılar geçit yerleri olduğuna göre, ‘sema kapıları’ ifadesini; başka uzay-zamana, farklı boyut ve kainatlara geçit noktaları olarak anlamak mümkün müdür? Kur’an-ı Kerim’de yer alan ‘sema’ teriminin, bugünkü manası ile ‘uzay-zamana’ karşılık geldiğini söyleyebiliriz. Bir türlü çıkamadığımız kainatın dışına nihayet çıkabilecek bir kapı bulduklarını düşünen astrofizikçilere göre de, Karadelikler bir uzay-zaman kapısıdır. Kur’an’ın rehberliğinde kainattaki sırlara yorum ve açıklama getiren Bediüzzaman’a göre gökteki yıldızların bir kısmı ahiret âlemlerine bakmaktadır.

 

Uzay Ağı

Uzay gerilmiş bir ağa benzetilebilir. “Çevir de gözünü semaya bak, bir çatlak, kusur görecek misin?” (Mülk, 67/3) âyeti uzay-zaman ağının son derece sağlam örüldüğünün de işareti olsa gerek. Ağ, üzerine konan ağır cisimlerce eğip bükülüyorsa, adına sema dediğimiz uzay-zaman ağı da içine ‘oturmuş’ bulunan büyük kütleli gök cisimlerince öylesine eğilip bükülür.

Karadelik sonsuz bir ağırlık anlamına gelmektedir. O bölgede uzay-zaman ağı ‘eğilip bükülmekle’ kalmaz, adeta yırtılıp çatlamakta, daha uygun bir tabirle ‘delinmektedir.’ Delinmenin anlamı fizik kanunlarının geçerliliğinin kalmaması, o yörede fizik ötesi âleme kapı açılmasıdır.

Karadeliklerin tesir sahasını bir ‘huni’ şeklinde tasvir edebiliriz. Bu bölgenin en geniş sınırı ‘olay ufku’dur. Bir de çekim tesirinin olağanüstü arttığı, adeta sonsuz hale geldiği bir bölge vardır ki, burası ‘huni’nin inceldiği uç kısmını teşkil eder ve ‘tekillik’ (singularite) adını alır. Tekilliğin ötesi farklı kanunların geçerli olduğu bir bölgedir.

Bir kısım bilim adamının kanaatine göre Karadelikler, kendi varlığı ve öz hacmi ile kendi ‘dışına’ taşmakta; ‘uzay-zamanı’ da beraberinde götürerek bizim âlemimize benzemeyen ‘farklı’ bir âleme geçiş kapısı görevi görmektedir. Kozmoloji ile ilgili eserlerinden tanıdığımız ünlü fizikçi Paul Davies bu konuda: “Uzay, çok karmaşık bir şekilde ‘zamana’ bağımlıdır. Uzayın ‘gerildiği ve büküldüğü’ gibi, zaman da gerilir ve bükülür,” demektedir. Zamanın ‘donarak’ ebediyen durması, Karadeliklerdeki tekilliğin (singularite) en belirgin özelliğidir. Zamanın durması, ‘sabit’ kalması; fizik kanunlarının geçerliliğini kaybederek; uzayın bütün öz ve özelliğini yitirmesi ve yepyeni bir başka ‘kainat’ın içine girilmesi demektir. ‘Orası’ bizim evrenimize hiç benzemeyecek, zaman, madde ve boyutlar farklı keyfiyete bürünecektir. Alıştığımız değer birimlerine sığmayacak özelliklere, fiziğin dar kalıpları ile açıklama getirmek zor görünüyor.

Bir 'huni' şeklinde tasvir edilen Karadeliklerin tesir sahasını, Kurt Deliği ile Akdeliğe ve başka bir uzaya bağlanmasını temsil eden çizim.

Var Olan Başka Âlemler

Kainat dışına açılan ‘kapı’ arayan astrofizikçiler için Karadelikler umut kapısı gibidir. Esasen paralel evrenler, ‘karşı’ âlemlerin yani ahirete ait Dünyaların varlığına işaret eden ilgi çekici bir husus olmaya devam etmektedir. Bizim dışımızdaki evrenleri tasavvur etmek kolayca mümkün olmadığından, başka kainatlar konusuna önceleri şüphe duyuluyordu. Kozmik ışınlar üzerinde sürdürülen çalışmalar ışıktan hızlı ışınların varlığını gösterdi. Üstelik matematiksel denklemler de mücerret kainatlara işaret ediyor; soyut uzayları kabul etmeden ve dikkate almadan yapılan hesaplamaları yanlış çıkarıyordu.

Gelişen bilim, madde ve uzay konusunda yepyeni kavramlar getirdi. Önceleri maddenin bu kadar kısa ömürlü olacağı kimsenin hatırına gelmemişti. Madde gibi zaman dediğimiz sürecin Karadelik çekimiyle başka bir akışa girmesinin sonsuz ve farklı boyutta dünyaları gündeme getireceği tahmin edilemezdi elbette... Dokunulmazlığı olan ve âdeta ilahlaştırılan fizikî prensiplerin Karadeliklerde alt üst olacağı tahmin edilemezdi. Bu kainat niçin yaratıldı ve niye yok ediliyor? Beklenen Karadelik kıyametinden sonra yeni bir yaratılış var mı? Bu konular artık astronomi merkezlerinde de yer alan tartışmalar arasında bulunuyor.

 

Karadelikler Yoluyla Başka Bir Evrene Geçmek

Bir kâğıt parçasının yüzeyi iki boyuttan ibarettir. Kâğıt düzleminin üzerinde iki boyutlu insanların yaşadığını farz edelim. Bunlar, Edwin A. Abbott’un meşhur romanı Flatland’deki (yassı ülke) iki boyutlu evrenin sakinlerinden başkası olmayacaktır. Yassı ülkeliler yalnızca iki boyutlu; sağdan sola ve önden arkaya hareketleri fark edebilirler. Yukarı aşağı gibi kavramları hayal bile edemezler. Kâğıt düzleminin altında ve üstünde ne olup bittiğinin, üçüncü boyutta bir uzay-mekanın bulunduğunun farkında değillerdir. ‘Paralel sayfaların’ bulunduğunun da.

İşte dördüncü ve beşinci üst boyutların ve mekanların varlığını idrakte niçin zorlandığımıza bu örneğin dürbünü ile bakabiliriz. Bir yassı ülke sakininin üçüncü boyutu anlayamaması gibi, insan aklı da üst boyutları sezgisel olarak kavrayabilse de anlamakta güçlük çeker. Ahiret âlemleri ile ilgili verilen haberlerin bize garip gelmesi ve anlamada zorlanmamız, onların üst boyutlarla ilgili olmasıdır.

Einstein’ın genel izafiyet teorisi, paralel evrenleri birbirine bağlayan ‘köprülerin’ olabileceğini kabul eder. Genel İzafiyet, çekim gücü yanında uzay ve zamanı içine alan, bunların iç içe geçmiş olduğunu gösteren, anlaşılması kolay da olmayan bir teori. Bu teoriye göre bir çekim alanı, uzayda bir bükülme eğilme oluşturur. (Einstein’ın genel izafiyet teorisine göre, kütlesi olan her cisim uzay-zamanın eğilmesine yol açar.) Üç boyutlu uzay, dördüncü boyuta doğru eğilir. Yassı ülke benzetmesine dönelim ve yassı ülkeyi kâğıt düzlemi yerine çok ince ve kolayca gerilebilen lastik bir tabakadan oluşturalım. Çekim gücüne sahip ve ağırlığı olan bir nesnenin bulunduğu yerde, bu tabaka aşağıya, yani üçüncü boyuta doğru gerilecektir. Böyle bir durumda lastik tabaka çukurlaşacaktır. Ama bu eğrilik ve onu oluşturan kütle, yassı ülkeyle tamamen bağları koparmaz yine yassı ülke’nin boyutsal çerçevesine bağlıdır. Bundan dolayı yassı ülkeliler de bu eğimden aşağıya inebilirler.

Bir Karadelik o kadar ağırdır ki, üzerinde durabileceği hiçbir yüzey yoktur. Çekim gücüyle, herhangi bir cismi sürekli içeriye doğru çeker. Bu yüzden Karadeliğin içindeki kıvrılma da çok şiddetlidir. Öyle ki, ‘lastik tabaka,’ ‘delinerek,’ yassı ülkeden üçüncü boyuta açılan bir ‘tünele’ dönüşür. Karadeliğe düşen yassı ülkeliler de, bu tünelden aşağıya doğru çekilecekler ve kendi evrenlerinden ayrılmak zorunda kalacaklardır.

 

Dönen Karadelikler

Karadelikler tek tipten ibaret değiller. Kütlelerine ya da ‘renk’lerine göre gruplandırıldığı gibi, dönme durumuna, elektrik yüklerine göre de sınıflandırılıyor. En yaygın olanlar, Yeni Zelandalı fizikçi Roy Kerr tarafından varlığı öne sürülen ‘Dönen Karadeliklerdir.’

Karadelik adayı yıldız kütlesi, çökmeden önce ekseni etrafında dönüyorsa, bu dönme hareketi Karadeliğe miras kalıyor ve Karadelik halinde de dönme devam ediyor. Bu tür Karadeliklerin dönme hızları bazen öylesine şiddetli olabiliyor ki, olay ufku, Karadelik ekvatorunda şişiyor.

Durağan ya da elektrik yüklü bir Karadeliğin merkezinden içeri girildiğinde neler vuku bulur acaba?

Bu konuda tahmin edilenler şu şekilde: Sonsuz eğrilmiş uzay-zaman içinde hayatta kalma imkânı yok. Deliğe düşen bir astronot atomlarına parçalanabilir, belki de ‘kuant tozu’ haline gelecektir. Ama dönen bir Karadelikte; tekilliğe dik (yüzüğün ortasından geçecek şekilde) yaklaşan bir astronot için durum farklı. Eğilmiş uzay-zamandan etkilenmeden halka tekilliğinin içinden geçebilir. Ama bu geçişle, çekim kuvvetinin itici olduğu ‘anti uzaya’ girilir. Elmanın yere değil, göğe düştüğü bir evrene yani!

Birçok bilimkurgu yazarı, hatta bazı bilim adamları da, gelecekte astronotların Einstein-Rosen Köprüleri aracılığıyla gerektiğinde bir evrenden diğerine sıçrayacaklarını hayal ederler. Bu nazariye oldukça sağlam görünmekle birlikte ‘Karadelik Tüneli’ konusunda bazı itirazlar geliyor. Bu itirazlardan birisi delikte, huninin tünele dönüştüğü ‘iç etkileme sınırında’ atomlara ayrıştırıcı, ya da kuant tozu haline getirici öldürücü etkiden dolayı, tünele düşenlerin sağlam kalmayacağıdır. Birçok uzmanın birleştiği nokta, bu kurt deliklerinin (teorik olarak) var olabileceği, ama uzay gemilerinin büyük ihtimalle bunların içinden geçemeyeceği merkezindeydi. Ancak, şimdi bir grup fizikçi, kurt deliğini geçilebilir kılmanın şaşırtıcı ölçüde kolay olduğunu ileri sürüyorlar.

 

Einstein- Rosen Köprüsü

Uzay-zaman içinde kestirme yollar sağlayan ve uzay gemilerini bir anda evrenin öteki ucuna ulaştıracağı düşünülen ‘kurt delikleri’ de denilen Karadelik tüneli, bilim kurgu dünyasının standart malzemesi haline gelmiş bulunuyor.

Eğrilmiş uzay zaman ve kurt deliğinin tasviri.

1930’larda, Einstein ve Rosen, uzay-zaman eğilmesinin, Karadeliklerde zirvede olması gerektiğini söylediler. Onlara göre; oluşan bu ‘uzay eğriliği’ başka bir evrene açılmalıdır. Durağan Karadeliklerin bu özelliğine ‘Einstein-Rosen Köprüsü’ denir. Bir düşünceye göre Karadeliğin açıldığı ikinci evren, bizim evrenimizin uzak bir köşesidir. Eğer uzayın düz olduğu kabul edilirse, bu durumda oluşan delik bir elmanın içindeki kurdun yolunu andırır. O halde Karadelikler başka evrenleri uzayları birbirine bağlayan ‘kurt delikleri’ olabilir.

Evrenimizde, çok sayıda Karadelik bulunduğuna göre uzay, birbiri içine geçmiş sayısız tünellerle birbirine bağlanmış durumdadır. Albert Einstein ve Nathan Rosen, Karadelik tünellerini matematiksel olarak incelemişler ve ilginç bir sonuca varmışlardı: Tünel, sonsuza uzayıp gitmez. Bir noktadan itibaren yeniden genişleyerek, başka bir evrenin parçası haline gelir. Bu demektir ki, birbirinden çok uzak iki ayrı ‘yassı ülke’ evreni, bir Einstein-Rosen Köprüsü’yle birleştirilebilir. Bu köprü bir evrenden bir Karadelik halinde düşmektedir. Burada, uzayın biçimi bozulmakta ve bir huniye benzemektedir. Sonra da ters dönmüş bir huni halinde başka bir evrene açılmaktadır. Sonuçta, iki evren dar bir tünelle birbirine bağlanmış olmaktadır.

Yassı ülkeli bir astronot bir Karadeliğe düşerse, beyaz delikten geçerek başka bir evrene ulaşacaktır. Einstein ve Rosen’ın hesapları, bizim üç boyutlu evrenimizdeki bir Karadeliğin içinde neler olacağına da açıklamalar getirmektedir. Burası dördüncü boyuta açılan tünel olduğundan, bir Karadeliğe düşen bir astronot, sonunda başka bir evrene çıkabilir. Buna göre başka evrenler düşüncesi yalnızca felsefi bir soyutlama ve fantezi bir düşünce olmaktan çıkmakta; bizim evrenimize dördüncü boyuttan köprülerle bağlı gerçekler haline dönüşmektedir.

Yukarıda kısaca ifade etmeye çalıştığımız gibi, son zamanlarda ‘Dönen Karadelikler’ üzerinde yapılan teorik hesaplamalar ve ulaşılan sonuçlar, birçok bilim uzmanını heyecanlandırıyor. Bu halkanın tekilliğinden geçen bir uzay yolculuğunu düşünelim. Bu yolculukla kainatın uzak bir bölgesine, hatta başka bir uzay-zamana, fizik ötesi bir kainata geçiş yapabilirsiniz. ‘Akdelik’ ve ‘kurt deliği’ kavramlarına ilham veren de işte bu matematiksel hesaplamaların ilginç sonuçları olmaktadır.

Bazı bilim adamlarına göre dönen ve (tercihen) elektrik yükü olan Karadeliğin içi, kendine karşı gelen bir Akdelikle birleşik durumdadır. Bu tür bir Karadeliğin içine girdiğimizi düşünelim. Atomlara parçalanmadan, kuanta dönüşmeden, burnumuz bile kanamadan, kara ve Akdelikleri birleştiren kurtdeliği tünelinden geçer, Akdelikten fırlayıp başka bir evrene geçebiliriz. Ya da başka bir fizik dünyaya tekrar dönebiliriz. Akdelik, kainatın çok başka yerlerinde, hatta başka bir evrende ya da zaman içinde, geçmişte ya da gelecekte yer alabilir. Bu delikler vasıtasıyla zaman içinde de yolculuk yapmış oluyorsunuz. Üstelik ışık hızıyla bile milyonlarca hatta milyarlarca yılda gidebileceğiniz bir yere, göz açıp kapayıncaya kadar geçen bir sürede... Evet, uzmanların ‘Dönen Karadeliklerle’ ilgili yorum ve yaklaşımları böyle. Bu gelişmelerin dürbünüyle Hz. Muhammed’in (sav) miraç hadisesi ile Gök katlarını ziyaretine de bakabilirsiniz. Kıyamet sonrasında mahşer ve hesap günü safhalarından sonra insanların cennet gibi diğer gök katlarına nasıl ulaştırılacağına da…