TR EN

Dil Seçin

Ara

Hesap

Hesap

Sabah bi uyandım hesabıma 86.400 yatırılmış görünüyor. 90 bin değil 80 bin değil çok ilginç, küsuratıyla tam tamına 86.400. Uyku sersemliği ile yanlış mı gördüm, banka ekstresi falan mı acaba diye düşündüm ama yok, değil. Önce, dolandırıcıların işidir diye fazla ciddiye almadım.

Sabah bi uyandım hesabıma 86.400 yatırılmış görünüyor. 90 bin değil 80 bin değil çok ilginç, küsuratıyla tam tamına 86.400. Uyku sersemliği ile yanlış mı gördüm, banka ekstresi falan mı acaba diye düşündüm ama yok, değil. Önce, dolandırıcıların işidir diye fazla ciddiye almadım.

Malum, teknolojinin imkânlarını nasıl daha fena işlere kullanırız diye canhıraş uğraşan çetelerle mücadele ediyoruz. Dedim kesin onlardır, başka kim kimin hesabına durduk yere 86.400 yatırsın.

Yanına bir de not düşmüş: “Gün boyu dilediğiniz kadar harcama yapabilirsiniz, bu rakamı istediğiniz şekilde kullanmakta özgürsünüz.” Dahası da var, eğer gün içinde hepsini harcamayı başaramazsam bu meblağ, ertesi güne devretmeyecek, akşam hesabımdan geri çekilecekmiş. Rakamın hiçbir kısmını her ne sebep olursa olsun saklayamazmışım.

Şimdi ne yalan söyleyeyim buraya kadar bu mesajın kara bir şebeke tarafından gönderildiğini düşünmüş ve diğer cümlelerine itibar etmemiş olsam bile şu son kısım için aynı şeyi söyleyemedim nedense. Sanki paranın gerçekten hesabıma yatırıldığı kısmına inanmışım da sırf harcama kısmı için söylenenlere karşı çıkıyormuşum gibi hissettim. Ne bileyim, içimden öyle bir anda itiraz eden, mızıkçı bir çocuk fırladı. İnatçı bir şekilde omuz silkip, dudak büküp, “Olmaz, olmaz!” deyip huysuzlanmaya başladı. Öyle ya, ne olurdu ertesi güne devrediyor, deseydi. Onca cazip tekliften sonra, olmuş mu bu yani! Olmamış! Bence çoğumuz böyle düşünüyoruz. E ne de olsa temkinli insanlarız biz. Daha kışa çıkacağımız meçhulken kavanoz kavanoz salça dizer, kat kat yufka açar, bidon bidon turşu kurar, leğen leğen tarhana kurutur, döker, yığarız bir kenara. O kadar saklamaya, depolamaya, biriktirmeye alışık bir yanımız vardır ki doğruluğundan şüphe ettiğimiz bir meselede bile konu biriktirme olunca işte böyle tepki gösterebiliyoruz.

Neyse efendim, Allah’tan bir sonraki cümle, gösterdiğim sert tepkimi yumuşattı. Neymiş, bir önceki günün tutarının tamamını harcamış ya da hiç harcamamış olsam da ertesi sabah hesabıma yine aynı rakam olduğu gibi yatırılacakmış. Bak burası güzeldi işte. Ne yaparsam yapayım yarın yine aynı rakam, kullanmam için bana verilecekmiş. İyiymiş, dedim içimden.

Devamını okuyunca “Şimdi benim bir dolandırıcı şebekesiyle iş birliği içinde olduğumu düşünüp telaşlanabilirsin, bu mesajın sadece kendine geldiğini sanma...” demez mi? Ay çıldırıcam. Sırf bana da gelmemişmiş, her sabah bütün insanlara gidiyormuş. Bir de yanına yazmamış mı “Bir dost” diye. “Böyle parayla turayla dostun ne işi olur? Nasıl bir şaka bu!” diyecektim ki meselenin aslını astarını o an anladım. Aydım. Aydınlandım.

Ben bunu duymuştum, okumuştum, biliyorum, deyip burun kıvırabilirsiniz. Bunun bir mizansenden daha çok gerçek olmasını umanlar da olabilir. Her hâlükârda kabul edelim ki zaman adlı bankanın varlığından pek de haberdar ol(a)madan günü kapatıyoruz. Doğruya doğru, çevrenizde bu durumun aksini savunacak tek bir kişi var mı acaba? Benim yok! Epeydir rakam denince aklımıza maddiyattan başka bir şey gelmiyor ne yazık ki! Ömrümüzün zaman bankasından hesabımıza her gün yatırılan 86.400 saniyenin de farkına varamadan zamanı çarçur ediyoruz.

Yaşayamadığımız günler için “Yarın hele bi gelsin hepsini topluca yaşarım.” diyemediğimiz gibi—bir kumbarası da yok meredin—bir yerde de biriktiremiyoruz.

O iş bitsin, şurası olsun, o da bulunsun... Bir büyüsün, hele bi kazansın… Taksit bitince, bahar gelince, evlenince, emekli olunca derken zaman su gibi akıp gidiyor, tutamıyoruz.

Her yeni günle tekrar açılan hesabımız, her akşam tekrar sıfırlanıyorsa hayatı israf etme lüksümüz yok. Bir günün her anını hatta tek bir saniyesini bile ziyan etmeden, deyim yerindeyse, tabaktaki nimeti bir güzel sıyırır gibi yaşamalıyız.

Ben ne desem nafile. Asıl, zamanın kıymetini bilenler konuşsun. Mesela bir senenin kıymetini sınıfta kalana sormalı, bir ayın kıymetini erken doğum yapana. Bir haftanın kıymetini en iyi dergi çıkaran bilir, bir günün değeriniyse oruç tutan. Bir saatin kıymetini sevdiğini uğurlamak üzere peronda oturan kişiye sormak gerek. Bir dakikanın kıymetini uçağını kaçırandan dinlemeli. Hele bir saniyenin ne kadar kıymetli olduğunu ölümden son anda kurtulan, bir salisenin kıymetini ise gümüş madalya alan söylesin ki şu zamanın her bir dilimi ne denli mühimmiş bilelim…

Hesabın çok kabarık çıkacağı belli. Bu hesabı yapan ve hakkını veren varsa beri gelsin.