TR EN

Dil Seçin

Ara

Mantık(sız)lı(k)

Mantık(sız)lı(k)

Bazen kendimi ters yola girmiş deli gibi hissediyorum. Karşımdaki insanlar, yanlış olduğunu bildiğim bir şeyi öyle bir özgüvenle, doğruymuş gibi söylüyorlar ki kendimden şüphe etmeye başlıyorum. Hele bir de önemli insanlarsa ve sesleri yüksek çıkıyorsa… Çoğu zaman kilitleniyorum sanki, söyleyecek bir şey bulamıyorum. İki gün sonra aklıma geliyor: keşke şunu deseydim diye. 

Ahir zamanda yaşıyoruz… Hüküm ve kuvvet ilmin eline geçmiş durumda. İlimler ise çok dallandı ve budaklandı. İçlerinden öyle bir tanesi var ki, hem çok rağbet ediliyor, hem de diğer ilimleri ve aslında her şeyi daha görünür ve anlaşılır hale getiriyor. 

Bahsettiğim ilim retorik. Belagat, güzel konuşma ve yazma, ikna etme sanatı, veya sözbilimi olarak da adlandırılan retorik, ilk kez Antik Yunan döneminde bir bilim haline getirilip sistematik olarak incelenir. 

Başarılı olmak isteyenler, özellikle de politikacılar retorikte oldukça derinleşen o zamanın sofistlerinden, yüksek meblağlar karşılığında dersler alırlar. Sofistler, hiç bilmedikleri bir konu da olsa, varılan sonuç doğrunun yanından geçmese de, kafa karıştırıcı karşılaştırmalar, abartılı metaforlar, zeki kelime oyunları ile bir tartışmayı kazanabilmeleri ile övünürler. Antik Yunan’da sofist denince, kendi menfaati için, doğruyu eğip büken adamlar akla gelir. Aristo bu noktada sofistleri eleştirse de, retoriğin önemli bir bilim olduğuna inanarak, mantık çerçevesinde, daha sistemli olarak, kendine göre bir teori geliştirir. 

Hatırı sayılır retorik alimlerinden Romalı devlet adamı Cicero ise, eğitimin önemine değinir. Tarih, politika, edebiyat, sanat, ahlak, hukuk ve tıpta ne kadar eğitimli olunursa o kadar hedef kitleler ile bağ kurulabileceğini ve ikna edilebileceklerini söyler. Gerçekten de bu ilimlerle donatılmış ve bir eline de güzel konuşma ve ikna etme sanatını alabilmiş kişiler, o ülkenin etkili insanları olacak ve kitleleri peşlerinden sürükleyebileceklerdir. Retorik üzerine kurulu diplomasi ise, uluslararası arenada en önemli silahlardan biri olmaya devam edecektir.

Bu bilimin, hayatımızdaki yerini anlamak için ise uluslararası arenaya çıkmaya gerek yok. Niyetim size Aristo’nun retorik kavramlarını nasıl sınıflandırdığını anlatmak değil. Etrafımda görüp duyduğum bazı mantık hatalarını paylaşayım sizinle. Eminin siz de pek çoğunu, belki daha fazlasını duymuş, görmüşsünüzdür. Beraber zihinsel bir mantık bulmacası yapalım. Dört bir yandan, bilgi kirliliği etrafımızı sarmışken bu bulmacayı çözme niyeti ve farkındalığı ile etrafımıza bakalım. Küçükken annem bana derdi ki: “Bir insan sana 9 tane doğru söyler, onların arasına bir tane yalanı sokuşturur. Sen o 9 doğru ile beraber, onu da yutuverirsin.” Bunu yapabilecek tehlikeli insanlar her yerde… Yalan ve doğruları ayırt edebilmek için ise inandıklarımız, okuduklarımız, bize destek olan çevremiz, ve duamız ile çok sağlam ve güvenilir bir filtre oluşturmak şart.

 

Aldatıcı Zekalar

Hakkı batıl, batılı hak gösterebilecek aldatıcı zekalar var. Akıl kuvvetinin aşırılığından gelen bu özelliğe cerbeze diyoruz. Bir insan veya grubun iyiliği de kötülüğü de olur. Cerbeze ile insan bir kötülüğü alır, mercek altında bakar, onu açar genişletir. O genişletilmiş görüntünün yanına, o kişi veya grubun iyiliklerini uzak bir mesafeden görünen, küçültülmüş haliyle koyar. Kötülüğü, iyiliğe hep galip getirir. Güya adil olup yanlışları dile getirecektir. İyilik zannıyla haksızlık eder. 

Böyle mantık hatalarını hayatın her alanında görmek mümkün. Birçoğu ise karşınızdaki insanın mantıksızlığından değil, tam tersi aşırı kurnazlığından ileri geliyor. Evet mantığın daha belirgin sınırları ve kuralları olsa da retorik dediğimiz güzel söz söyleme ve ikna etme sanatında ise kurallar ve sınırlar çok keskin değil. Konuştuğumuz kişi bir faul olduğunu sezmeden, sözünüzü geçirebiliyorsanız retorikte her şey mümkün. 

 

İki Doğru İfadeden Yanlış Bir Sonuç Çıkartmak

İnsanlar sizi belli bir sonuca inandırmak için, konuşmalarında deliller sunarlar. Bu delillere ve sonuca ulaştıran ön şartlara dikkat etmek gerek. 

1. Önerme: Dinozorlar bitki ile besleniyorlardı.

2. Önerme: Dinozorların türü tükendi.

Sonuç: Sebze yemek iyi değil. 

Şimdi diyeceksiniz ki ne var bunda, bunu anlamak çok kolay. Ama inanın her zaman öyle olmuyor. İnsan dalıveriyor bir an, kafası meşgul oluyor ve yanlış bilgiler, biletsiz maça girmek isteyen fanatikler gibi aklınızın içine giriveriyor. Başka örneklere de bakalım. Belki çoğu size basit gelecek, belki kızdıracak, belki de kullanılan kelime oyunu sizi hayran bırakacak. 

- Bizim Gemimize Bin!

- Hayır, sizin geminizin rotası yamuk. Benim istediğim yere gitmiyor, gelemem.

- Ama, geminin sağ tarafına bak ne kadar iyi insanlar var. Sol tarafına bak ne güzel hizmetler görülüyor. Merkezine bak, ne kadar da güzel yapılmış, ne eğlenceli aktiviteler var.

- İyi insanlarla dolu olmasını ve bu insanların iyi niyetleri olduğunu anlıyorum, ama ben sizinle gelemem, çünkü gitmek istediğim yer orası değil. Bu iyi insanlar da gözlerini açıp geminin vardığı yeri gördüklerinde, onlar da pişman olacaklardır. 

Kendilerine katılmak istemediğiniz bir gruba, fikirlerinizin uymadığını anlatmaya çalışıyorsunuz. O ise, asıl nedeni bırakıp yan tarafta, sizin lafınız sözünüz olmayan başka bir meselede, başka bir argüman açıyor. Dikkatinizi dağıtıyor. Veya ortada bir problem var, bunu dile getirmeye çalışıyorsunuz. O dikkatinizi başka yerdeki başka bir probleme yönlendiriyor. Sonuçta bir sürü laf kalabalığı içinde hiçbir problem çözülmüyor:

- Okulumuzda kadın ve erkek öğretmenlere eşit muamele yapılmıyor.

- Afganistan’ı görmüyorsun galiba. Orası daha kötü.

- Bu yapılanlar Kur’an ve sünnete aykırı, yapılmamalı.

- Sen Mehmet’e bak, o hırsızlık yapıyor. 

Siz, Mehmet gerçekten hırsızlık yapıyor mu bilmiyorsunuz. Ama bu insan acaba ahirette hesaplar sorulurken, kendi yaptığını Mehmet’in yaptığından daha önemsiz gördüğü için, fiilinden sorumlu tutulmayacağı gibi bir tavır takınmasına anlam veremiyorsunuz.

- Akaryakıt tüketimini azaltmak, çevre için iyi olacaktır.

- Ne yani? Sen 80 yaşında ihtiyarların sırtlarında çantalarla bisiklete mi bilmesini istiyorsun?

- Buraya ekmek kırıntılarını kim döktü.

- Esas çamaşırlar neden yıkanmadı sen bana onu söyle.

 

Karmaşık Pek Çok Sebebe Bağlı Olan Bir Sonucu Tek Bir Sebeple Açıklamak 

Büyük aile bir araya gelip yaptığımız iftarlardan biriydi. Halamlardaydık. Bizim oraların bir tatlısı olmamasına rağmen, eniştem Erzurumlu olduğu için Ramazanlarda halam, hep kadayıf dolması yapar. Hepimiz bayılırız. Kadayıf dolmasını bilenler bilir. Zaten kendisi tek başına bir öğün gibi. Tam teşekküllü bir iftar sofrasının ardından, amcam bu dolmalardan kaç tane yedi bilmiyorum. Daha sonra çayla yine yemeye devam etmiş. Vakit gelince, babamlar hep beraber teraviye gittiler. Teravinin arkasından yine başka bir çay faslı ve yanında kadayıf dolması ve börek yendi. En son kalkmadan önce halam meyve getirdi. Amcam en son meyve de yemiş. Bu kadar yemeği yerken zevkli olsa da gece rahatsızlanmış ve çokça istifra etmiş. Kendini getirdiği bu hale sitem eden yengeme verdiği cevap ise çok ilginç: “En son o muzu yemeyecektim. O muz dokundu.” 

Bu meselede amcamı bu hale getiren gerçek nedeni mantık çerçevesi içerisinde tartışmanız zor. Öncelikle gülmekten… Tam olarak sınırı nerede aştığını, neyin sebep olduğunu bilemeyiz. Ama bu önemli değil zaten. Eğer yengemi ve halamı söylediği şeyin doğruluğuna inandırabilirse bir dahaki sefer, istediği kadar kadayıf dolmasını yine mideye indirebilir. En son ‘o muz’u da yemez canım, n’olacak? Bir tartışmayı kazanmak her zaman haklı olmak anlamına gelmez. Bu sadece daha çok ikna edici olduğunuz anlamına gelir. 

Örneğin siz, oğlunuz tabağındakileri bitirsin diye, Afrika’daki açlardan bahsedersiniz. Siz de bilirsiniz ki, çocuğun yemeği bitirmesi, hatta üstüne bir tabak daha yemesi Afrika’daki açlık sorununu çözmez. Retorikte iyi ve zeki bir çocuk bunu hemen dile getirebilir. Ama sizin bu söyleminizin nedeni, aslında ona başka bir perspektif ile bakmada yardımcı olmak, belki de suçluluk duygusu ile yemeğini yemesini sağlamaktır. Bu noktadan, bu söylem size mantıklı gelir. Sonuç ise tamamen muhatabınıza bağlıdır. 

Bu kategori için başka örnekler: 

- Hükümet faiz oranlarını artırmadığı için pahalılık oldu. 

Oysa herkes bilir ki, bunun bir sürü nedeni vardır.

- Selma Teyze, çörek otu yutarak kanseri yendi. 

Peki sadece bunu mu yapmış? Örneğin doktora gitmiş mi? Kemoterapi veya radyoterapi görmüş mü? Gerçekten iyileşmiş mi yoksa ölüm iyiliği dediğimiz şeyi mi yaşıyor? Böyle bir şeyi başkalarına tavsiye etmeden önce daha dikkatli düşünmek gerekmez mi? Gerçekten hasta olup, bunu duyduktan sonra, doktorunu bırakıp tedavisine gitmek istemeyenler olur mu? Bunun sorumluluğunu yüklenmek ister misiniz? 

 

İki Şey Beraber Olunca Birinin Diğerinin Sebebi Olarak Gösterilmesi

- Son 10 yılda korsan gemilerinin sayısı ve ortalama sıcaklıklar tüm dünyada artış gösterdi. Sanırım küresel ısınmanın sebebi korsanlar.

- Ben burada işe girdiğimden beri şirket ihya oldu. 5 kat daha fazla kar ediyorlar.

- Bir çaycı olarak çalıştığınız yere bu denli katkı sağlamanız hayranlık uyandırıcı. 

 

Siyah ya da Beyaz 

Karşınızdaki kişi aslında bir sürü seçenek olmasına rağmen, size sadece 2 seçenek sunar. Siz de sanki birini seçmeniz gerekiyor gibi hissedersiniz. Aslında cevap C şıkkı, yani hiçbiridir. Bunun en güzel örneği 11 Eylül olaylarından sonra George Bush’un söylediği şu tarihi cümledir:

- Ya bizimlesiniz, ya da teröristlerlesiniz.

 

Otoriteye Aşırı Güvenme

- Faizle kredi çekip, başka yere yatıracağım. Allah rızası için bu kurumu kurtaracağım.

- Bu yaptığın yanlış.

- Hocamızın bir bildiği vardır. 

Eğer insanın ayakları Kuran ve sünnet üzere sabit değilse, din adına çok kandırılır. 

 

Otoriteyi Hiç Takmama 

- Bırak bu doktorların verdiği ilaçları, hepsi kimyasal. Gel gidelim aktara, şu otları alıp kaynatıp içelim. Televizyonda duydum, çok faydalıymış. 

 

Otoritenin Yanlış Ellere Verilmesi

- Serkan Bey şu ilacı önerdi.

- Neden Serkan Bey’e sordun ki?

- Sonuçta çok eğitimli biri, doktor kendisi.

- Ama finans doktorası var. 

 

Kaynağa Güven Duymadığı İçin Doğru Bir Argümanı Reddetme

- Münire Teyzem dedi ki, çok sebze yemem gerekiyormuş. Münire Teyzem diyetisyen değil ki, hem ilkokul mezunu. Sürekli pasta yememde ne problem olabilir ki? 

Oysa duran saat bile, günde iki kere doğruyu gösterir. 

 

Adam Karalama 

Yapılan argümana değil, argümanı yapan kişinin karakterine veya geçmişine saldırmak.

- Eşine böyle davranman uygun değil.

- Bana evlilikle ilgili akıl veriyor, kendi 2 kere boşanmış. Beni kıskanıyor. 

 

Kendi İyilikleri ile Değil, Karşısındakini Aşağılayarak Yükselmeye Çalışma

Küçük bir ilçede iki terzi düşünün. Terzilerden biri devamlı diğerinin terziliğini kötülüyor. İstediği kadar kötülesin, bu kendisini iyi bir terzi yapar mı?

 

Orta Yolu Bulma Yanlışı

- Bazı insanlar 2 + 2 = 4 ve bazıları 2 + 2 = 7 diyorlarsa, gerçek cevap ikisinin arasında bir yerde olmalı.

Bazı şeylerin grisi olmaz. Ya siyahtır ya da beyazdır. İnsan ya iman eder ya da etmez. Bir şey ya haramdır ya da değildir. Örneğin, “İçkinin, kumarın azı karar, çoğu zarar,” denmez. 

 

Kaygan Zemin 

Küçük bir izin veya göz yummanın felaketle sonuçlanacağını düşündürmek.

- Ben şimdi şu küçük odada senin namaz kılmana izin versem, yarın bu okulu kapatıp camiye çevirirler. 

Çocuk bir gün ödevini yapmıyor, kıyamet kopuyor:

- Ödevini yapmazsa bu dersi geçemez. Bu dersi geçemezse sınıfta kalır. Sınıfta kalırsa şevki kaçar, okulu bırakır. Okulu bırakırsa eğitimini tamamlayamazsa, iyi bir iş bulamaz. İyi bir iş bulamazsa iyi maaş alamaz. İyi maaş alamadığı ve iyi bir okulu bitirmediği için, iyi birisiyle evlenemez. Hep mutsuz olur. Depresyona girer. Bir iş tutamaz. Evsiz kalır. 

Bir ödevden insan nerelere gelebiliyor. 

 

Duygu Sömürüsü Yapmak

- Hocam bu sınavdan bana daha yüksek not vermelisiniz. Yoksa annem bana çok kızar, sonra babam da kızar, sonra bana yemek vermezler. 

 

Tek Bir Örnek veya Anekdot ile Genelleme Yapmak

- Seniha Teyzem günde on tane sigara içiyordu 100 yaşına kadar yaşadı.

- Kilise yıllarca bilimsel araştırmalara karşı çıktı. Demek ki: bütün dinler bilime karşı.

 

Popülerliğe Başvurmak

- Herkes yapıyor demek ki doğru.

- Baba, beni okula arabayla bırakır mısın? Herkesi babası araba ile götürüyor.

- Bak, Lale, Filiz, Erdem ve Safa durakta bekliyorlar. Onlar öğrenci değil mi? 

Bir de bazen şöyle ilginç bir cevap veriliyor çocuklara: “Bütün okul köprüden atlasa, sen de mi atlayacaksın?”

Aslında, bu da bir aşırılık tabi. Bütün okulun anlaşıp beraberce köprüden atlama olasılığı yüzde kaç olabilir? Oğlunuz, direk bu tutarsızlığı ifade edebilir. Ama, bunu göremeyip durumu kabullenebilir de tabi. 

 

Abartı

- Azıcık şişman olduğundan beyefendinin yanında oturmam diye yaygara kopartmanız doğru mu?

- Ne şişmanı! Adam bildiğin gezegen gibi. Yanında takılmıyorsunuz, yörüngesinde dönüyorsunuz.

- Bu derneğe 5 lira sadaka versen hac sevabı var.

İlaç ile zehir arasındaki fark, dozajıdır.

 

Eğer Bir Şey İddia Ediyorsanız, İspatlamak Sizin Sorumluluğunuz, Benim Değil 

- Ben bir süper kahramanım.

- Hayır değilsin.

- Olmadığımı ispatla o zaman.

- E, sen olduğunu ispatlasana. 

 

Eğer Yanlış Olduğu İspatlanamıyorsa Doğru Demektir

- Bilim adamları UFO’ların olmadığını ispatlayamıyor, demek ki varlar.

- Bilim adamları ay dedenin İngilizce konuşamadığını da ispatlayamadılar.

- Şu yeni bulunan mucize ilaç var ya, kesin hiçbir yan etkisi yok.

 

Dairesel Mantık 

Sizi ikna etmek için verilen deliller ile sonuç çok fazla benzer. Hatta o kadar benzer ki, verilen önerme ile sonuç birbirinin aynısı.

- Kitapta anlatılanların hepsi doğru, çünkü yazarı doğru olduğunu söylüyor.

- Şu anda oyuncak en popüler oyuncak. Herkes bunu almak istiyor. 

Bu oyuncak çok popüler. Neden? Çünkü herkes bunu almak istiyor. Neden? Çünkü çok popüler. Başka bir deyişle herkes bunu almak istiyor, çünkü herkes bunu almak istiyor. 

- Bizim adayımıza güvenin. O çok dürüst. 

Adayınızın dürüst olduğu nerden belli? Çünkü insanlar ona güveniyor. Neden güveniyor? Çünkü çok dürüst. 

 

Kişisel Cehaletinden Dolayı İnanamama 

- Piramitler o kadar harika ki Afrikalılar bunu yapmış olamaz. Kesin uzaylılardan yardım aldılar. 

Size bir haberim var: insanlar sizden yüzyıllar önce yaşamış olsa, hatta (!) tenleri kara da olsalar sizden daha zeki ve medeni olabilirler. İyi bir şey yapmaları için illaki uzaylılardan yardım almaları gerekmez. 

 

Ön Şart Olarak Verilen Cümlenin Sonucu Desteklememesi 

- Bilim insanlarının çoğu ateist, demek ki (hâşâ) Allah yok! 

Bir alanda çok derinleşen bir insan başka bir alanda çok bilinen şeyleri de bilemeyebilir. Bazen de maddiyatta çok derinleşenler, maneviyatta çok sığ kalabiliyor. Bunun bir açıklaması belki bu olabilir. Fakat önemli olan bu da değil. Allah’ın varlığı ona inananların sayısı ile doğru orantılı değil. Dünya üzerinde hiçbir insan yokken de Allah yine vardı. Dünyada hiç kimse atom ve hücre nedir bir zamanlar bilmiyorlardı. Ama atom da hücre de vardı.

- Vejetaryen olmak çok mu iyi bir şey? Hitler de vejetaryendi.

- Ona bakarsanız Hitler dişini de fırçalıyordu. Hitler fırçalıyor diye şimdi biz fırçalamayalım mı? 

Bir de bunun tersi var: Amerika’da pek çok kişi aydınlanma ve demokraside Thomas Jefferson’a borçlu olduklarını düşünür. İyi bir lider diye her yaptığı doğru olur mu? O da bir insandır ve hataları ve yanlış politikaları da vardır. Ne iyilikleri var diye, köle ticareti hoş görülür, ne de tüm yaptığı iyilikler silinir. 

 

İçi Dolu Sorular

Muhatabınıza varsayımlarınızla dolu, öyle bir soru sorarsınız ki daha soruya cevap vermeden ve daha sonra ne söylerse söylesin hali kötü görünür:

- Ne zamandan beri eşinizi dövüyorsunuz? 

Eşine şiddet uygulayıp uygulamadığını bilmeseniz de, bu soru ile zaten bir ön kabul ile başlamış oluyorsunuz. 

 

Tartışmanın Geçmiş Zamandan Gelecek Zamana Bir Türlü Taşınamaması

- Ben o zaman oraya ne kadar gitmek istemiştim, beni götürmedin.

- O sırada çok müsait değildim, şimdi gitmek ister misin?

- Beni hiç anlamadın zaten. 

 

Geçmişte Bir Şey Hiç Olmadı ise Bundan Sonra da Olmayacağını Farz Etmek

- Çok hızlı gidiyorsun.

- Yavaşlamama gerek yok, daha önce hiç kaza yapmadım, ceza bile almadım.

- Haklısın, ben de daha önce hiç ölmedim mesela. 

 

Kötü Örnekleme 

- LeBron James belli bir marka spor ayakkabı giyiyor. Ben de aynı spor ayakkabıdan giyersem onun kadar iyi basket oynayabilirim. 

 

Ben Görmediğime Göre Kesin Yoktur

- Buralarda hiç tilki göremiyorum. Demek ki bu ormanlarda tilki yaşamıyor.

Sosyal hayat çok dalgalı bir deniz gibi. Bu denizin içinde engelleri aşarak ilerlemeye çalışıyoruz. Günlük seçimlerimiz ve bizi bunlara ulaştıran kararlar, her zaman soğuk gerçekler ve katı kurallardan çok, içinde bulunduğumuz şartlara göre değişiyor. Zaten tersi olsa idi, birkaç yazılı kural ile her şeyi kolayca hallederdik. Her bebek, kendisinden bir önce doğan ablası ile aynı kullanma talimatı ile gelir, her erken kalkan kuş, kurdu kapar, dünya siyah ve beyaz olurdu. Fakat her kural her yerde geçmiyor. Her zaman düzine ile alınan daha ucuz, her düşmanın düşmanı iyi bir dost olmuyor. Her söylenilen söz de mantık kurallarına uymuyor. Bazen de ne derseniz deyin, nasıl derseniz deyin, sonuçta herkes kendi istediğini anlıyor. Bu kadar laftan sonra bu yazıdan şu sonuçları çıkaranlar olsa bile beni şaşırtmaz:

- Benim evi çok ısıtmamla ne alakası var. Küresel ısınmanın sebebi korsanlarmış işte. 

- Hanım bak, daha çok kadayıf dolması ve pasta yemek gerekiyormuş. İnanmıyorsan al dergi burada, oku.

Evet, mantığın bir çerçevesi var, fakat mantıksızlığın bir sınırı yok sanırım. Yazmayı düşündüklerimin sadece bir kısmı bunlar. Bektaşilik, deve kuşu taklidi yapmak ve daha niceleri var. Bulmacanın geri kalanını sizin zeki bakışınıza havale ediyorum.

 

SPOT

“Elbette nev-i beşer, ahir vakitte ulûm ve fünûna dökülecektir. Bütün kuvvetini ilimden alacaktır. Hüküm ve kuvvet ise, ilmin eline geçecektir.”

“Ulum ve fünûnun en parlağı olan belagat ve cezâlet, bütün envâıyla ahir zamanda en merğub bir suret alacaktır. Hatta insanlar, kendi fikirlerini birbirlerine kabul ettirmek ve hükümlerini birbirine icra ettirmek için, en keskin silahını cezâlet-i beyandan ve en mukavemetsuz kuvvetini belâgat-ı edadan alacaktır.” (Sözler, Yirminci Söz, İkinci Makam)