İnsan vücudunun sıvı ihtiyacını her şekilde karşılayabilir. Meyve suyu içer karşılar, çay içer karşılar, kola içer karşılar. Ama susuzluk ihtiyacını sadece su içerek karşılayabilir.
Su içtiğin zaman hissettiğin şey ile şalgam suyu içtiğin zaman hissettiğin şey asla aynı değildir. İkisi de sıvı ihtiyacını giderir ama, aynı şeyi hissettiremez. Suya duyulan o doygunluk hissini veremez şalgam sana.
Niye verdim bu örneği...
Bazı insanlar da hayatımızda su ve şalgam arasındaki o ince çizgi gibi farklı yerlerde konumlanırlar.
Kimi su kadar zaruri ve olmazsa olmaz, kimileri de tıpkı şalgam suyu gibi varlığı yokluğu pek önemli olmayanlardır.
…
Hepimiz değer görmeye, sevilmeye bir “aferin” duymaya o kadar ihtiyaç duyuyoruz ki şu hayatta yaşamaya çabalarken.
Biri bi defa saçımızı okşasın “sen benim için ne kadar değerlisin bir bilsen” desin, öyle lazım oluyor ki bazen.
Tıpkı susamış gibi istiyoruz bunu.
Kendimizi çok değersiz, işe yaramaz, çok çirkin, beceriksiz hissettiğimiz o zamanlarda “su” gibi gördüğümüz o insanların bir defa aferin demesi, şalgam suyu gibi gördüğümüz diğer insanların destanlarından daha değerli geliyor bize.
Doymuş ve tamamlanmış hissediyoruz ufacık bir sevgi belirtisinde.
…
Neden bilmiyorum, sevdiğimiz insanlara iltifat ederken çok cimriyiz.
İyiyi güzeli söylerken dilimizde kat kat kilitler, kötüyü söylerken hep bir kusma fiili içindeyiz.
Oysa güzel bir iltifat aldığı zaman gözleri kocaman açılan kadının güzelliğini hangi kozmetik firması vadedebilir ki? Takdir gören bir adamın gülüşü hangi diş macunu reklamında var?
…
Aldatma oranlarının bu kadar artmasının arkasında da bu eksiklik var bana göre.
Karısından ya da kocasından duyamadığı şeylerin peşinde koşan insanların intiharları gibi biraz da bu aldatmalar.
Belki bu defa düştüğüm o “değersizlik” çukurundan birkaç tılsımlı şey ile çıkabilirim çırpınışı.
“Belki bu defa birisi gerçek beni görüp takdir eder” aldanışı. “Beni ben olduğum için sever birisi. Değiştirmeye çalışmadan, kızmadan, ‘sen busun’ diye yargılamadan kollarını açar bana belki” rüyası.
Gerçi sonunda hep ter içinde uyandığımız kabuslar oluyor rüya zannettiklerimiz.
Ama yine de o rüyaya yatıyorlar.