TR EN

Dil Seçin

Ara

Evrimcileri Zora Sokan Tür: Pterozorlar / Paleontoloji

Ünlü National Geographic dergisinin Mayıs sayısında, ‘pterozorlar’ hakkında evrimci önyargıyla ele alınmış, ama evrimcilerin bu konudaki zorluğunun da gizlenemediği bir yazı yayınlandı. Evrim konulu araştırmalarıyla tanınan yazarımız Gufran Koyuncu, bu yazıyı yorumluyor ve yazıdaki çelişkileri irdeliyor.

 

Evrimciler yıllarca pterozorları uçan sürüngenler ve uçan dinozorlar olarak tanıttılar. Bu uçan omurgalılar, onlara göre, evrimin yarı-gelişmiş ilkel yaratıkları idiler. National Geographic’in pterozorlara dair yazısında bu konuda şunları okuyoruz:

Brezilyalı paleontolog Alexander Kellner, ‘Yaklaşık 150 yıl boyunca, pterozorlar ağır hareket eden, tipik soğukkanlı sürüngenler olarak değerlendirildi. Pterozorların havada süzülebildikleri halde gerçek anlamda kanat çırpamadıkları görüşü yaygındı.’ diyor. ‘Yerden havalanamadıkları kanısındaydık.’

Evrime dayalı başkaca önyargılar gibi, pterozorlar hakkındaki önyargılı hükmün de doğru olmadığı sonunda anlaşıldı. Yine aynı derginin yazdığına göre:

Ortaya çıkan yeni tablo, pterozorların günümüzde yaşayan herhangi bir sürüngene benzemediğini gösteriyor. Kazakistan’da bulunan bir fosille birlikte paleontologlar, pterozorların tüyle kaplı olabileceği olasılığı üzerinde durmaya başladılar. Bu yöndeki kuşkular doğruysa, bu, havada kalabilmek için gerekli güç ve dayanıklılığı sağlayan sıcakkanlı bir fizyolojiye sahip oldukları kanıtını sunuyor.

Pterozorların dinozor olmadıkları itirafı, sıcakkanlılık, rahatlıkla uçabilmeleri, onların evrimleştikleri ileri sürülen sürüngen ataları arasında evrimle açıklanamayacak derecede çarpıcı bir uçurum oluşturur. Hep gösterilmek istenen kademeli geçiş söz konusu bile olamaz. Örneğin bu yaratıkların ön üyelerinde yer alan dördüncü parmak diğer üç parmağa kıyasla yaklaşık on misli uzun olup pterozorun kanadını desteklemektedir. Pratikte dördüncü parmağın aşama aşama uzadığını gösterecek herhangi bir fosil olmadığı gibi, bu teorik olarak da imkânsızdır. Çünkü, tedricen uzayan bir kanadın, henüz fonksiyon görmediği bir ara durumda canlının hareketini kısıtlayarak fayda yerine zarar getireceği açıktır.

Ne var ki, evrimciler bu kanadın ağaçlardan aşağıya süzülmek için kullanıldığını ileri sürüyorlar. National Geographic’e bakılırsa, “Öte yandan, bu canlıları uçma aşamasına getiren evrimsel yol hâlâ tartışmalı.”Tartışmalı, ama gene de bir ‘evrimsel yol’un varlığı esas alınarak yaklaşımlar geliştiriliyor: “Pek çok araştırmacı, pterozorların, ağaçlarda yaşayan ve yaşamını daldan dala atlayarak geçiren küçük bir sürüngen soyundan geldiği kanısında. Bu çıkarıma göre, günümüzün uçan sincapları gibi bu yaratığın da düşüşünü yavaşlatmak için, gövdesine bağlı deri kıvrımlar yardımıyla uzuvlarını uzatmış olduğu kabul ediliyor. Böylece ön ayaklarda bulunan dördüncü parmak kuşaklar boyunca gelişerek, deri yüzeyini, hayvanın daha öteye süzülmesine olanak tanıyacak şekilde genişletmiş.

Oysa, aşağı doğru süzülmeye yarayan bir yapı ile yerden havalanarak uçmaya yarayan bir sistem arasındaki fark paraşütle uçak arasındaki farktan daha büyüktür. Örnek olarak, kuşlardaki uçma sistemine göz atacak olursak; tüylerin ve kanatların adaptasyonunun yanında akciğer ve solunum sisteminin, ilave olarak kalp ve dolaşım sisteminin uyumunun da birlikte aniden geliştirilmesi kaçınılmazdır. Yani, bu açıdan, dergide ileri sürülen bu ‘tartışmalı’ tezlerin tamamı problem içermektedir.

National Geographic’te şunları da okuyoruz:

...Pterozorlar, karada koşan ve olasılıkla da dengelerini sağlamak için kollarını iki yana açarak kullanan iki ayaklı sürüngenlerin evrim geçirmesi sonucu ortaya çıktılar. Ve ön uzuvlar, süreç içinde yavaş yavaş gelişerek kanada dönüştü.

Ne inanılmaz bir iddia! Koşan ve süratle hareket etmesi gereken bir canlıdaki yarı gelişmiş kanadımsı bir organın, tam aksine onun koşmasını engelleyeceğini anlamamak mümkün mü? Bu tip mantıksızlıkları bilimsel bir kılıf altında okuyucuya sunması National Geographic’in ideolojik bakış açısını ele veriyor.

Bununla birlikte, derginin aynı yazısında evrimin delillerinin olmadığı da ifade ediliyor:

Ancak, tüm paleontologlar, kökenlerinin ne olduğu sorusunun henüz yanıtlanamadığını; bunun için pterozorların ilkel türlerine ait yeni fosillerin bulunmasını beklemek gerektiğini kabul ediyorlar. İtalya, Monfalcone’deki Paleontoloji Müzesi’nden Fabio Dalla Vecchia, ‘Nasıl evrim geçirdiklerini söylemek çok zor; bulduğumuz ilk pterozorlar evrimlerini tamamlamış gerçek pterozorlar.’ diyor. ‘Dördüncü parmakları çoktan kanada dönüşmüştü.’

Evrimden asıl beklenen ara-formların yokluğu dergideki şemada da ifade ediliyor. Bu şemadaki noktalı çizgiler, bağlantıların tamamen hayalî olduğunun ifadesi.

Sonuç olarak, yeryüzünde hayatın ilk devirlerinde dünya sahnesinde arz-ı endam etmiş bulunan pterozorların evrimi düşüncesinin, yapılan oldukça fazla araştırma ve çalışmaya rağmen, bir önyargıdan ileriye gidemediği açıkça görülüyor.

Ne ki, evrimci bilim adamları işin peşini bırakmaya pek niyetli değiller. Önyargılarını bir gün ispatlayacakları umuduyla, gerekirse bin yıl, pterozorları kovalayacaklar gibi gözüküyorlar!

•••

PTEROZORLAR DİNOZOR MU?

Sürüngen mi, kuş mu oldukları tartışmalı pterozorlar farklı bir sınıf mı yoksa? Onlar, gerçekte, sürüngen de, kuş da olmayabilirler. Fosil kayıtları nasıl ki yaşayanlardan çok daha fazla türün varlığını ortaya koyuyorsa, aynı şekilde günümüzdeki omurgalı sınıflarına (sürüngenler, kuşlar, memeliler vb.) benzer ama farklı omurgalı sınıflarının geçmişte var olmaları kuvvetle muhtemeldir. Örneğin, bir deliklilerden platypus, sürüngenler gibi yumurtlayarak üremesine rağmen, vücudu memelilerdeki gibi kıllarla kaplıdır. Bu gibi örneklere bakılırsa, pterozorlar, mevcut türlerin birine dahil etmeye çalışmak yerine, farklı bir tür olarak düşünülebilirler.