Tarihte pek çok defa Avrupa’dan Anadolu ve Ortadoğu’ya doğru Haçlı seferleri düzenlenmiştir. Büyüyen ve dünyaya yayılan Müslümanları durdurmak ve kutsal toprakları, yani Kudüs’ü Müslümanlardan almak amacıyla yapılan bu seferler içerisinde hemen hemen hiç birisi tam olarak amacına ulaşamamıştır.
12. yüzyıl başlarında Kudüs’ü işgal ederek burada yaşayan farklı dinlerdeki insanları katleden Haçlılar, Selahaddin Eyyubi’nin Kudüs’ü geri almasıyla kazandıkları zaferi de kaybettiler.
…
Haçlı seferleri içerisinde en ilginci ise İstanbul’a gelen Haçlı ordusunun 1204 yılında Bizans İmparatorluğunu yıkması ve İstanbul’u yağmalaması olmuştur. Hatta bu dönem tarihlere Latin İmparatorluğu olarak geçmiştir. Devlet değil de imparatorluk denmesi aslında ironiktir. Sadece altmış yıl süren bu süreçte sadece yağmalama ve işgal ile hareket eden Latinler, İstanbul’u sömürmelerinden dolayı emperyalist anlamını da yan anlam olarak barındıran ‘imparatorluk’ kelimesi ile tanımlanmışlardır.
…
Haçlı seferleri genellikle Müslümanların ve bilhassa Türklerin Avrupa’ya doğru ilerleyişini durdurmak amacıyla yapılmıştır.
Haçlı ordusu, Papalığın Avrupa’daki farklı milletleri Hıristiyan sembolü olarak taşıdıkları büyük bir haç etrafında toplaması ile organize oldu. Yola çıktıklarında kendilerine katılan farklı milletlerle büyüyen bu ordu zaman zaman düzenli bir ordu olma özeliğini yitirmiş ve bir çapulcu ordusuna dönüşmüştür. Hatta 1200 yıllarında sadece çocukların katıldığı bir haçlı seferi organize olmuş ve yaklaşık otuz yedi bin çocuk yollarda telef olmuş, hastalıklardan kırılmış, kalanlar da köle tacirlerinin ellerine düşmüştür.
…
İstanbul’u işgal eden ve yağmalayan haçlı ordusu 1202 yılında Papa’nın emriyle toplandı. Aslında gemilerle Akdeniz’den Mısır’a ve Filistin’e çıkması planlanan Haçlı ordusu Bizans oyunlarının bir sonucu olarak İstanbul’a çıktı. Sabık imparatorun oğlu, tahta çıkarılması karşılığında Papa ve Haçlı ordusuna sponsorluk vaadinde bulunmuştu. Ancak Haçlı ordusu İstanbul’a gelip bu prensi tahta çıkarmasına rağmen beklediği mükafatı alamayınca taze imparatoru da öldürürler.
İstanbul’da o zamanlar sadece Ortodoks Hıristiyanlar yaşamazdı. Bazı mahallelerinde Arap Yahudiler hatta Müslümanlar yaşamaktaydılar. Haçlı ordusu İstanbul’a girer girmez bu insanlara saldırıp mahallelerini ateşe verdi. Ve ahşap evlerden oluşan İstanbul’da büyük bir yangın çıkmasına da sebep oldular. Böyle olunca beklenmedik bir şekilde İstanbul halkı da Bizans askerleri ile beraber Haçlı ordusuna karşı çatışmaya girdiler. Papalık da eğer Haçlı ordularına karşı mukavemet gösterilirse üç gün yağmalama izni verdi ama İstanbul günlerce yağmalandı. Sonunda binlerce insanın çoluk çocuk demeden katledilmesi ve kadınlara tecavüz edilmesi ile sınırlı kalmadı, İstanbul’da ne kadar değerli hazine ve sanat eseri varsa Haçlı ordusu tarafından Vatikan’a transfer edildi…
Sanat tarihlerinde ikonaklasma (put kırıcılık) olarak adlandırılan dönemlerden birisi de bu arada yaşanmıştı. Kiliseler yağmalanırken duvarlardaki eserlerin çoğu, bilhassa Ayasofya’daki mozaikler, mozaiği meydana getiren altın parçaları sökülürken tahrip oldu. Heykeller ya kırıldı ya da değerli olanlar Roma’ya gönderildi.
…
Daha sonra Haçlı ordusu Venediklilerin ve Frankların girişimi ile İstanbul’da bir Latin İmparatorluğu ilan ettiler. Adı tarihlere geçmeyecek kadar silik şahsiyetlerden oluşan dört kral peş peşe altmış sene içerisinde iktidara geldi. İstanbul’da tesis edilmeye çalışılan Katoliklik mayası tutmadı ve sonunda İznik’te devam eden gölge Bizans imparatorluğu, halkı ve ordusu ile İstanbul’u Latinlerden alarak Bizans İmparatorluğunu yeniden ilan ettiler.
Latin istilası, Bizans halkı üzerinde o kadar kötü izler bıraktı ki, iki yüzyıl sonra Fatih ve Osmanlı ordusu İstanbul’a geldikleri zaman, “İstanbul’da Latin haçı görmektense Müslümanların hilalini görmeyi tercih ederiz” ya da “İstanbul’da Latin şapkası görmektense Müslümanların sarığını görmeyi tercih ederiz” diyorlardı. Çünkü Müslümanlar tarih boyunca adaletli ve merhametli olmalarıyla ün yapmışlardı.