TR EN

Dil Seçin

Ara

“Dişlerin Dökülsün Jaws!”

“Dişlerin Dökülsün Jaws!”

Dünyanın Kuzey yarım küresinde neredeyse hiç köpekbalığı saldırısı olmamakla beraber, sokağa çıkıp kime sorsanız bu hayvanların bir canavar olduklarını söylerler...

Köpekbalığı Ailesi

450 milyon yıldır dünyanın denizlerinde hiç ara vermeksizin sayısız köpekbalığı dolaşmaktadır... Kuşlardan hatta dinozorlardan bile daha eskiler yeryüzünde... Bugün yeryüzünde 350 kadar farklı köpekbalığı türü vardır. Ama bunlardan sadece 10’u, Jaws filminde rol kapacak kadar tehlikeli sayılır…

Köpekbalığı ailesinin en küçüğü 20 santimlik boyu ile kimselerin ciddiye almadığı cüce kedi balıklarıdır...

Ailenin en büyüğü ise, balina köpekbalıklarıdır. Yaklaşık 20 metre boyları olan bu dev cüsseli yaratıklar, tıpkı mavi balinalar gibi sadece planktonlarla yani denizde yaşayan mikroskobik canlılarla beslenirler. Bırakın insanlar ve foklar gibi etinde budunda canlıları, minicik sardalyalar bile balina köpekbalıkları için yutamayacakları kadar büyük lokmadır... Eğer Allah bu devasa hayvanlara bir büyük beyaz gibi keskin dişler ve doymak bilmez etobur bir mide vermiş olsaydı, işte o zaman canavar nasıl olurmuş hepimiz görürdük...

Balina köpekbalıkları hariç bütün köpekbalıkları etoburdur. Bunlar içinde en büyükleri ise 7-8 metrelik boylarıyla büyük beyaz köpekbalıklarıdır.

 

Derin Deniz Devriyeleri

Köpekbalıklarının vücutlarında bildiğimiz anlamda kemik yoktur. İskeletleri kıkırdaktan oluşur. Bu, kemiğe göre çok daha esnek bir maddedir. Bu yüzden su altında öteki iri balıklarla kıyaslanamayacak kadar kıvrak hareket ederler. Sürekli yüzmek zorunda olan bir hayvan için bu ideal bir vücut yapısıdır.

Evet! Köpekbalıkları durup dinlenmeden, gece gündüz farketmez, sürekli yüzmek zorundadırlar... Peki ama nasıl ve neden?

Köpekbalıklarının da öteki balıklar gibi solungaçları vardır. Ancak solungaçları açık yarıklar halindedir. Diğer balıklar gibi bir solungaç kapağı ile kapalı değildir. İşte köpekbalıklarının sudaki oksijeni alabilmeleri için bu solungaçlardan sürekli su geçmesi gerekmektedir. Bu yüzden de sürekli yüzerler...

Bir başka sebep de köpekbalıklarının diğer balıklar gibi yüzme keselerinin olmayışıdır. Daha önceki bölümlerde bahsettiğimiz gibi yüzme keseleri balıkların su içinde belli bir seviyede durmalarını sağlar. Yüzme keseleri hava ile dolu olan balıklar denizin dibine doğru batmazlar. Köpekbalıkları ise hem çok ağırdır hem de yüzme keseleri yoktur. Bu onlara hızlı hareket etme özelliği verir. Ama durdukları anda demir bir külçe gibi denizin dibine doğru inmeye başlarlar. Bu yüzden de, hiç durmadan sürekli yüzmeleri gerekir...

Uzun süre koştuğumuzda biz nefessiz kalırız. Daha doğrusu aldığımız nefes bize yetmemeye başlar. Çünkü bedenimizin çok daha fazla oksijene ihtiyacı olur. Köpekbalıklarının nefesi işte bu özel takviyeler sayesinde hiç kesilmez... Yüzmek ise, koşmaktan çok daha yorucu bir iştir. Sürekli yüzmek herkes gibi köpekbalıkları için de yorucu olmalıdır. Ama pek yoruldukları söylenemez. Çünkü çok yağlı ve çok büyük bir karaciğerleri vardır. Bütün vücutlarının neredeyse %20-30’unu kaplayan bu yağlı karaciğerler yüzme konusunda onlara büyük bir avantaj sağlar. Çünkü yağlı karaciğerindeki squalene maddesinin oksijeni depolamak gibi bir özelliği vardır...

Hareket halindeki köpekbalığının ihtiyacı olan bol oksijen buradan takviye edilir. Çok derinlere indiğinde, yüksek basınç altında kalan köpekbalığı oksijen sıkıntısı da çekmez...

Askerde “Devriye atmak” diye bir tabir vardır. Özellikle benim gibi askerliğini sınır karakollarında yapanlar devriye atmanın ne demek olduğunu iyi bilirler. Karakoldan çıkarsınız ve güvenlik bölgeniz içinde sürekli yürürsünüz, duramazsınız, oturup yatamazsınız, “Aman ayaklarım sızım sızım sızladı, şöyle bi çimenliğe uzanayım, postalları çıkarayım rahatlayayım!” diyemezsiniz... Devriye böyle bir şeydir.

Köpekbalıkları bir bakıma denizlerin devriye görevlileridir. Sürekli yüzerler ve bu sırada ne kadar ölmüş, yaralanmış balık, balina, yunus, ahtapot varsa mideye indirirler.. Böylece denizler temizlenmiş olur. Siz bakmayın köpekbalıklarının filmlerde insan, belgesellerde de sürekli fok falan yediğine, evet onu da yaparlar ama asıl beslenme kaynakları bu ölü deniz canlılarıdır… Denizler biraz da onlar sayesinde böyle pırıl pırıl ve tertemiz kalır...

 

Köpekbalığının Burnu

Köpekbalıklarına neden “köpekbalığı” adı verilmiş sizce? İcab ettiğinde çok fena ısırabildikleri için mi? Ne zaman saldıracakları belli olmadığı için mi yoksa? Sakın burunları çok iyi koku alabildiği için olmasın?

Eğer sebep buysa, gerçekten isabet etmişler demektir. Çünkü bir köpekbalığının burnu, akıl almaz derecede iyi koku alır.

Köpekbalıklarının burunları bizimkiler gibi nefes almaya falan yaramaz. Burun deliklerinden sürekli girip çıkan su, onlara etraftakilerin kokularını taşır...

Köpekbalıkları avlarının ne tarafta olduğunu, kokunun hangi burun deliğine geldiğine göre belirliyorlar. Peki ama iki burun deliğini de koku gelirse ne olacak? İşte o zaman ilk önce kokuyu algılayan burun deliği ne tarafta ise o tarafa doğru gidilecek demektir...

Köpekbalıklarının koku alma duyularının ne kadar güçlü olduğunu anlatan şu meşhur örneği duymuşsunuzdur: Bir köpekbalığı olimpik yüzme havuzuna damlatılan tek bir damla kanın kokusunu yüzlerce metre ötelerden alabilir!

Evet bu doğrudur! Köpekbalıkları açık denizlerde, kan kokusunu 3 kilometre öteden hissedip, bir iki dakika içinde yanınızda bitiverirler ama merak etmeyin insan kanının kokusunu asla kokmuş bir orkinozun ya da parçalanmış bir kalamarın kokusuna tercih etmezler... Fakat hepimiz bazen sevmediğimiz bir yemeği yemek zorunda kalabiliriz öyle değil mi?

Peki bir köpekbalığının burnu tıkanırsa!? Yani nezle olursa ne olur? Açlıktan ölür mü?

Köpekbalıklarının en önemli özelliklerinden bir tanesi de neredeyse hiç hasta olmamaları özellikle de kansere asla yakalanmamalarıdır! Ama diyelim bir kaza oldu ve köpekbalığı artık koku alamaz hale geldi. O zaman ne olacak?

 

Köpekbalığının Gözleri

Özellikle büyük beyazların yani köpekbalığı ailesinin en hırçın oğlanlarının son derece keskin gözleri vardır. Karanlık deniz diplerinde en küçük bir ışığı bile toplayabilen çok özel gözlerdir bunlar. Gün ışığında yüzeye çıktıklarında ise, parlak ışığın gözlerini kamaştırmaması için gözlerindeki ışık toplayan hassas dokuları kapanır. Yani köpekbalığı güneş gözlüğü takmış gibi olur!

Köpekbalığı gibi saldırgan bir hayvan, vara yoğa hır çıkaran bir canlı için gözlerinin sağlık ve selameti çok önemlidir. O yüzden avına saldıracağı zaman o koca gözleri yuvalarından dönüp geriye doğru çekilir ve özel bir kapakla kapanır. Yani hayvanın kelimenin tam anlamı ile gözü döner!

Ve bir köpekbalığının gözü dönmüşse, en son gördüğü şeyin en son gördüğü şey, bir köpekbalığının jilet gibi keskin dişleri ile dolu kocaman ağzıdır...

Tabii bir de beyaz bir ışıktan bahsediyorlar...

 

Köpekbalığının Kulakları

Çok iyi koku alan ve çok iyi gören bu hayvan aynı zamanda çok iyi duyar!

İnsanlar su altında da ses duyabilirler ama sesin hangi taraftan geldiğini anlayamazlar. Köpekbalıkları özellikle de büyük beyazlar hem çok iyi duyarlar hem de sesin ne taraftan geldiğini anında farkederler. Bir köpekbalığı kendisinden 500 metre ötede sakin sakin yüzen bir fok balığının çıkardığı sesi anında duyar. Ve saatte 40 km hızla avının üzerine atılmak için harekete geçer. Matematiği kuvvetli olanlar, fok balığının ne kadar Ömrü kaldığını hesap etsinler artık...

Siyah noktalar, köpekbalığının başındaki Lorenzi Ampullerinin yerlerini gösteriyor.

 

Lorenzini Ampulleri

Bir köpekbalığı, hem kör, hem sağır hem de nezleden burnu tıkanmış bile olsa yine de avının yerini eliyle koymuş gibi bulur! Çünkü bu olağanüstü avcılara, avlarını bulmaları için öyle bir sistem verilmiştir ki, insanlar böyle bir şeyi gözleriyle görmeden hayallerine bile getiremezlerdi...

Köpekbalıklarının kafalarının etrafı benek benek siyah lekelerle doludur. Bu lekelerin hemen altında içi jöle gibi bir madde olan çok sayıda küçük kanallar vardır ve bu kanallar 1 mm’lik gözeneklerle dışarıya açılır. Bir ampule benzeyen şekillerinden dolayı ‘Lorenzini ampulleri’ adı verilen bu acayip organlar, çok hassas elektrik algılayıcılarıdır.

Lorenzini ampulleri 1 voltun 20 milyarda biri büyüklüğündeki elektrik akımlarını bile hissedebilecek kadar hassastır. Köpekbalıkları bu organlar sayesinde, sudaki bütün titreşimleri, hareket eden canlıların yaydığı elektrik sinyallerini algılayabilir...

Yaralı bir balık suyun içinde çırpınıyor mu? Köpekbalığı, onu, kalp atışlarının ve kasılan kaslarının etrafa yaydığı elektrik sinyallerinden farkeder… Görmese de, sesini duymasa da, kokusunu hissedemese de, bu müthiş avcının hedefe kilitlenmesi an meselesidir artık...

 

Köpekbalıklarının Dişleri

Müthiş koku alma yetenekleri, korkunç gözleri, keskin kulakları ve o fantastik Lorenzini ampulleri ile köpekbalıklarının gerçek birer avcı oldukları apaçık ortada! Peki ama avlarını yakaladıklarında neler olur biter!? Yarasalar gibi kanlarını mı emerler, pelikanlar gibi çiğnemeden yutarlar mı, sığırlar gibi çiğneye çiğneye fıstık ezmesi kıvamına getirip, ondan sonra mı midelerine indirirler!?

Bu soruların bütün cevaplarını köpekbalıklarının dişlerine bakarak bulabilirsiniz. Özellikle de bir büyük beyaz köpekbalığının...

Allah bu köpekbalıklarına öyle korkunç bir ağız vermiştir ki, o tiple yıl sonu müsamerelerinde okul korosunun içine karışıp, “Bir küçücük aslancık varmış” şarkısını söyleseler bile, kimsenin gözüne zerre miktar sevimli görünemezler...

Köpekbalıklarının üst ve alt çenelerinde sayısı türlere göre değişen, 4 ya da 5 sıra halinde dizili son derece keskin dişleri vardır. Büyük beyazların üst çene dişleri kesip koparmak için idealdir, alt çene dişleri ise bir hançer gibi avına saplanır. Hayvan bu dişlerle tek seferde 14-15 kilo et koparabilir ve bunun için 300 kilodan daha fazla bir kuvvetle ısırır...

Köpekbalıklarının dişlerinin en acayip özelliği bu dişlerin hemen arkasında “yedek dişler” olmasıdır. Bir köpekbalığı hayatı boyunca sürekli dişlerini kırar ve kırılan dişler dökülür. Ama bir iki gün içinde yerini bu yedek dişler alır. O yüzden köpekbalıklarına kızıp, “Dişlerin dökülsün” demenin bir anlamı yoktur. Çünkü bu zaten onların sağlıklı olduğunu gösteren bir işarettir... O korkunç ağız, köpekbalığı gibi bir avcının en çok ihtiyacı olan şeyle, sürekli yenilenen dişlerle donatılmıştır...

 

Kim Daha Tehlikeli?

Köpekbalıkları yüz milyonlarca yıldır yeryüzünde yaşıyorlar. Yüz milyonlarca yıldır yeryüzünün denizlerinde okyanuslarında hiç ara vermeksizin köpekbalıkları yüzüyor... İnsanların gözünde onlar tam bir canavar... Bir yok edici, amansız bir avcı, kesici, parçalayıcı, acımasız katiller...

Evet bir beyaz köpekbalığının çok sevimli bir hayvan olduğunu söylemek zor.. Ama sizce sevimli olmak zorunda mı? O bir köpekbalığı ve hayatı boyunca durmadan yüzmesi, ölmüş, yaralanmış, hastalanmış deniz mahlûklarını mideye indirip temizlemesi elbette sık sık yağlı bir fokun, lezzetli bir orkinosun peşinde koşup işini bitirmesi için yaratılmış...

Milyonlarca yıldır denizlerdeki besin zincirinin en tepesinde olmayı hak edecek kadar mükemmel bir avcı! Ama aynı zamanda bir av! Gezegenin en aç gözlü, en kana susamış, en gözü dönmüş canlısı olabilen insanlar için bir av...

Avcılar her sene 100 milyon köpekbalığını çeşitli bahanelerle öldürüyor...

“Köpekbalığı yüzgeci çorbası” gibi içmediği takdirde kimsenin ölmeyeceği bir yiyecek yüzünden yüzbinlerce köpekbalığı yakalanıyor canlı canlı yüzgeçleri kesilip tekrar denize atılıyor...

Canavarlık kat sayısı oldukça yüksek bir takım insan müsveddeleri, sırf bir köpekbalığı ölüsü ile fotoğraf çektirebilmek için bu olağanüstü canlıları avlamaktan çekinmiyorlar...

Köpekbalığı avlamak bir eğlence, bir spor halinde yapılıyor... Üstelik bunu yaparken “Ne kızıyorsunuz biz sizi düşünüyoruz! Aha bi canavarın daha işini bitirdik!” havası ile, insanlığa faydalı bir iş yaptıklarını düşünüyorlar...

Oysa okyanusun ortasında bir saat yüzerken bir köpekbalığı tarafından ısırılma ihtimalimiz, İstanbul gibi büyük bir şehirde sıradan bir günde trafik kazasında ölme ihtimalinin yüz binde biri kadar bile değildir...

Kafasına hindistan cevizi düştüğü için ölen insan sayısı bile, köpekbalıkları tarafından saldırıya uğrayanların sayısından on kat daha fazladır bu dünyada..

Amerika’da yapılan bir araştırmada 1990 ve 1999 yılları arasında geyiklerin arabalara çarpması sonucu ölen insanların sayısı 300, köpekbalığı saldırısı sonucu hayatını kaybeden insanların sayısı ise 4’tür...

İnsanlar tarafından çok sevilen ve beslenen köpekler bile, bu süre içinde 18 kişinin canına okuyarak, köpekbalıklarını kat kat geçmiştir...

 

İnsan Tadını Aslında Sevmiyorlar

Eğer köpekbalıkları insan etinin tadından hoşlanıyor olsalardı, bir köpekbalığı saldırısından kurtulabilen birileri asla olamazdı... Böyle korkunç bir tecrübe yaşayanlar köpekbalığının kendilerini ısırdığını sonra bırakıp gittiğini söylerler. Bir büyük beyaz, avını asla bu durumda bırakmaz! Tadını beğenmediyse o başka tabii!

Genellikle sörfçülerin başına gelen bu saldırıların aslında biraz komik bir sebebi vardır. Sörfçüler genellikle sörf tahtalarının üzerine yatıp, elleriyle kürek çektikleri zamanlarda saldırıya uğrarlar. Çünkü bu durumda (yukarıdaki çizimde gördüğünüz gibi) aşağıdan bakan bir köpekbalığı için kocaman bir denizaslanına ya da bir fok balığına benzerler!

 

Adı Çıkmış 99’a İnmez 98’e

Dünyanın Kuzey yarım küresinde neredeyse hiç köpekbalığı saldırısı olmamakla beraber, sokağa çıkıp kime sorsanız bu hayvanların bir canavar olduklarını söylerler..

Jaws gibi filmler yüzünden, gezegenimizin en muhteşem yaratıklarını, sadece korku dolu gözlerle seyrediyoruz... Onlara bir kez olsun ibretle bakmak ve en ince ayrıntılarına kadar muhteşem yaratılışları karşısında hayran olmak aklımızdan bile geçmiyor...

 

***

 

Dişlerin dökülsün Jaws!”

İlk kez bir Jaws filmi için sinemaya gittiğimde, acayip korkacağımı, gerim gerim gerileceğimi sanıyordum. Eğer tam arkamda oturan yaşlı teyze ile ihtiyar amcanın filmi seyrederken yaptıkları yorumları duymasaydı kulaklarım, her halde öyle olacaktı. Ama çok güldüğüm için yağlı bıyıklı bir yer gösteren tarafından suratıma ışık tutularak, iki kez ikaz edildim...

Suç benim miydi? Siz karar verin:

– Nazahat! Bah geliyir! Bah nası geliyir!

– Dahsiiiiin! Yiyeceh cocuhları gözü cıhasıca!

– Aha kaptı gızı! Ayağindan kaptı hele!

– O sırım gibi oğlan bişeycih edemedi; gazıh gibi duriyir, gız getti habari yoh!

– N’edecehçi!? Hayvani görmiy misen?

– Dişleri döhülesice! İçim garardı Dahsin gah gideh!

– Mısır virsene acıh!

– Golestirolünü azdıracahsan çoh yidin!

– Acıh döh avucuma acıh hele!

– Al da zıhgımlan!

– Biz gorgihrih habu gençler niye gülir ki?

– Ne bilem niye gülirler, sankim ayi oyniyr?

– Mısır vir hele!