TR EN

Dil Seçin

Ara

Dereler Yukarı Akar mı?

Dereler Yukarı Akar mı?

Su yürür evet! Bir yolunu buldu mu yürür. Ve eğer bir apartmanda oturuyorsanız en büyük kâbuslardan biri, sizin evdeki suyun yürüye yürüye alt kattaki komşunuzun tavanından aşağıya tıp tıp tıp damlamaya başlamasıdır. Fakat asıl kâbus, alt kattaki komşunuzun değil de, üst kattaki komşunuzun kapınıza dayanıp, “Sizin daireden bizim daireye su sızıntısı var!” demesidir. İşte bu tam bir kâbustur; çünkü böylesi sadece rüyalarda olur!

Apartmanda oturanlar için en büyük kâbuslardan bir tanesi, alt kat komşunuzun kapınıza dayanıp, “Bizim daireye sizin banyodan su damlıyor!” demesidir. 

En kısa sürede bir tesisatçı bulmanız ve banyonuzdaki su kaçağını tamir ettirmeniz gerekir. 

Ancak bu son derece zor ve zahmetli bir iştir. Hele de tırım tırım arayıp bulduğunuz, sonra binbir dil döküp, zamanında gelmeye ikna ettiğiniz sıhhî tesisatçı, yeterince sıhhî ve yeterince tesisatçı çıkmadıysa!

– N’oldu be Ercan Usta! Bulamadın mı daha sızıntıyı?

– Abi, sanırsam şu köşede çok büyük sıkıntı var.

– Yani?

– Yanisi, orayı da bi kıralım bakalım.

– Banyoda kırmadığın fayans, sökmediğin boru kalmadı. Klozeti bile yerinden çıkarıp attın ya! Çoluk çocuk ihtiyaca yan komşuya çıkıyoruz. Komşunun ufak oğlu kapıya, BÜYÜK: BİR TELE / KÜÇÜK: ELLİ KURUŞ diye yazı asmış ya!..

– Abi iyiymiş, aşaa camisinin yüznumarasında ikisi de bir tele! Haksızlık! Büyükle küçük hiç bir olur mu? Hayatta olmaz!

– Ercan Usta kamera şakası mısın sen ya? Hadi bul şu sızıntıyı da bitir bu sıkıntıyı!

– Vay! Abim sen harbiden yazarmışsın, ne güzel yazdın be ayak üstü!

– Nasıl ya?

– Bul sızıntıyı bitir sıkıntıyı! Slogan abi bu! Ben bunu kartvizitime basarım! 

“ERCAN USTA! BULUR SIZINTIYI BİTİRİR SIKINTIYI! ERCAN USTA! EVİNİZİN SIHHÎ TESİSATÇISI!”

– Sen var ya! Beni bitirdin beni!

– Su yürüyo abicim. Ben ne yapayım? Su yürüyo!

– Ya yürü git! Yürü git!

Su yürür evet! Bir yolunu buldu mu yürür. Ve eğer bir apartmanda oturuyorsanız en büyük kâbuslardan biri, sizin evdeki suyun yürüye yürüye alt kattaki komşunuzun tavanından aşağıya tıp tıp tıp damlamaya başlamasıdır. Fakat asıl kâbus, alt kattaki komşunuzun değil de, üst kattaki komşunuzun kapınıza dayanıp, “Sizin daireden bizim daireye su sızıntısı var!” demesidir. İşte bu tam bir kâbustur; çünkü böylesi sadece rüyalarda olur!  

Tabii, yer çekimi olmayan bir gezegende yaşıyorsanız, o zaman başka! 

 

Yukarı Akan Dere Olur mu?

Asla yapmayacağımız ve yapmak istemeyeceğimiz bir işi ifade etmek için, gerçekleşmesi imkânsız misaller verir ve ne kadar da kararlı olduğumuzu ifade ederiz:

Dereler yukarıya doğru aksa da!

İşte asla yapmayacağımız bir şeyi ifade etmek için, gerçekleşmesi imkânsız bir misal vermek budur. Çünkü derelerin yukarıya doğru akması gerçekten imkânsız bir şeydir!

İster şelaleden, ister çeşmeden dökülüyor olsun, su her zaman yukarıdan aşağıya doğru akar! Masanın üzerindeki bardak devrildiğinde yerler ıslanır yani, tavan değil! 

Eğer suyu yukarılardan aşağılara değil de, aşağılardan yukarılara akıtmak zorundaysanız, önünüze bir dizi problem ve bir ihtiyaç listesi çıkacaktır. Mesela onu bir kuyunun dibinden yukarıya çıkarmak istediğinizde, en azından yeterince bir ip ve bir kova gerekir…

Alçaktaki bir suyu yukarılara çıkarmak, insanlığı antik çağlarından beri uğraştıran bir konudur aslında. Öyle basit bir iş değildir. Üstelik hayat memat meselesidir! 

İnsanlar bunun için tarih boyunca Arşimet burgusundan, hidroforlara kadar pek çok farklı alet edevat, değişik yol yöntem keşfetmek zorunda kalmışlardır.

Şu güzel mavi dünyanın kabuğu üzerinde bir arada yaşadığımız milyarlarca canlı, senenin her günü başlarından aşağıya yağmur da yağsa, suyu aşağılardan, ta toprağın derinliklerinden alıp en yukarılara kadar çıkarmak zorundadır. 

Evet ağaçlardan bahsediyorum... 

Ve ağaçların, bütün o öteki bitkiler gibi yaşamaları için gerekli suyu, toprağın derinliklerinden eme eme dallarının ta en ucundaki yapraklara kadar yer çekimine meydan okurcasına ulaştıran o muhteşem dolaşım sistemlerinden…

Derelerin yukarıya doğru akması ne kadar imkânsızsa, bir ağacın kökleri tarafından emilen suyun yukarılara doğru akması da o kadar imkânsızdır aslında. İmkânsızdır ama olur! 

Aslında bu gezegende bize göre imkânsız olan böyle pek çok acayip şey olur. 

Kuşlar uçar mesela, arılar bal yapar, çiçekler mis gibi kokar ve bulutlar üstümüzden geçip geçer...

Bebekler dünyaya gelir, yumurtalardan civcivler çıkar. Annelerin göğüslerinde süt yaratılır, bütün bebekler o süte nasıl da bayılır…

Ve ağaç gövdelerinde yaratılmış hadsiz hesapsız borucuklar içinde, insanoğlunun aklının alamayacağı kadar karmakarışık ve bir o kadar da düzenli su şebekeleri sessiz sedasız çalışır, nice nice dereler yukarılara doğru akar…

Bu dünyada bize göre olması imkânsız böyle çok acayip şey vardır ama olur! 

Daha doğrusu oldurulur. Ve bize de nasıl oldurulduğunu anlamak düşer…

“Acaba…” diye sormak. “İnsanlar suyu alçaktan yukarılara taşımak için antik çağlardan beri kafa patlattıkları halde, milyonlarca yıldır yeryüzünün bütün ağaçları, toprağın derinliklerindeki suyu yer çekimine rağmen hangi acayip sistemle metrelerce yukarılara taşırlar? Kalın kabuklu gövdelerinin içinde birer Arşimet burgusu mu gizlidir? Gözlerimizin göremediği su pompaları, seslerini işitemediğimiz hidroforlar mı çalışır?” diye merak etmek…

 

Suyu Taşımak İçin Tesisat Önemli!

Taşıyacağınız ya da bir yerden bir yere aktaracağınız şey su ise, her şeyden önce içindekini dışarıya sızdırmayan bir kap edinmeniz, yahut sapasağlam borulardan bir su tesisatı ve onu boruların içinde hareket ettirecek gücü sağlayan bir pompalama sistemi kurmanız gerekir. Suyu su olarak başka türlü taşıyamaz, bir yerden başka bir yere iletemezsiniz. Yani tesisat önemlidir! 

Bir ağacın boyu bosu ne kadar olursa olsun—ister iki karış boyunda bir bonzai isterse 120 metrelik bir sekoya fark etmez—kökler tarafından topraktan emilen suyu en üstteki dallara ve o dallardaki yapraklara ulaştıracak bir su tesisatına sahiptir.

Bu su tesisatı, saç telinden de ince ve narin sayısız borucuktan meydana gelir. Bu borucuklar, yeterli iriliğe ulaştığında büyümesi duran ve hücre içi sıvısı yani sitoplazmasını tamamen yitirerek ölen hücrelerden oluşur. Bu ölü hücrelerin bitki hücrelerine has kalın selülozlu zarları vardır. İçleri boşaldığı için minnacık sağlam borulara benzerler. Ve uç uca eklenerek, köklerden yapraklara kadar uzayan ve KSILEM adı verilen, ağaçlara özgü bu olağanüstü su taşıma sistemini oluştururlar.

 

Her Gün On Damacana Su

Özellikle de sıcak yaz günlerinde ortalama büyüklükte bir ağacın günlük su kaybı 200 litreyi bulabilir. Bu, her biri 20 litreden 10 damacana su eder! Ve bu suyun geri kazanılması gerekmektedir. Su, ağaç yapraklarının genellikle alt yüzeyinde bulunan küçük gözeneklerden (STOMA) buhar halinde uçup gider. 

İşte ağaçların su tesisatındaki su böyle harekete geçirilir ve yaprakların susuzluktan kuruması böyle engellenir. 

Su, gözeneklerden buhar olup uçtukça, köklerden ta yaprağın damarlarına kadar gelen ksilem borularından, pipetle gazoz içer gibi yaprağın can damarlarına doğru taze su çekilir. 

El ele tutuşmuş su molekülleri, bir molekülün boyu ile kıyaslandığında milyonlarca kilometrelik bir yoldan gelmiş sayılır. Moleküller, yaprağın o muhteşem fotosentez mucizesinin yaşandığı hücrelerine doğru yayıldıkça, aşağılardan yeni su molekülleri gelmeye devam eder. Bu işlem ağacın ta en alt noktasına, toprağın dibinin dibindeki köklerin, ucunun ucundaki incecik ve ipek gibi yumuşak kök uçlarının da uçlarındaki kılcal tüycüklere kadar sürer. 

Tüycükleri oluşturan hücrelerin topraktan emdikleri su azaldıkça, hücre zarlarından içeriye yeni yeni su molekülleri girmeye başlar. Hücreler yeterince su içip tombullaşınca, hücre zarlarının kapıları kapatılır. Yukarılarda, ta en yukarılarda yeniden su ihtiyacı olana kadar kök hücreleri artık su emmez. Fakat bu çok uzun sürecek değildir. Sıcak bir rüzgar eser, bulutlardan sıyrılıp ağacın yapraklarına yansıyan kızgın güneş ışıkları yapraklardaki suyu buharlaştırır ve her şey yeniden başlar. 

Saç telinden bile ince ve narin su borularından oluşan bu muhteşem su şebekesinde, el ele tutuşmuş moleküller, yer çekimini hiç takmadan, aşağıdan yukarılara doğru ilerlemeye başlar.

Bize göre hiç olmayacak gibi görünen şeyler olur, ağaçların sayısı kadar dereler, işte böyle yukarılara doğru akar...

 

 

Keşif Var Ama Açıklaması Zor

Ağaçları inceleyen bazı meraklı bilim adamları, yaklaşık iki yüz yıl kadar önce, suyun köklerden dallara, yapraklara kadar yer çekiminin tersine bir istikamette âdeta kaya kaya ilerliyor olmasındaki acayipliği keşfetmiş fakat bir açıklama getirememişlerdi.

İki yüz yıl içinde ne değişti derseniz? 

Aslında pek bir şey değişmedi. Sadece, bilim insanları bu sistemin nasıl çalıştığına dair yeni bilgiler edindiler, fakat bütün bütün bir açıklama getiremediler.  

Dahası, yeni bilgiler öğrendikçe, bu olup bitenleri tesadüfen, kendi kendine, rastgele beri gele, milyonlarca yıl içinde evrile çevrile oldu bitti şeklinde anlatmaya kalkanlar için durum bir hayli zor ve içinden çıkılmaz bir hâl aldı. 

Çünkü bir ağaç gövdesindeki suyun taşınması için gerekli sistemin kendi kendine oluşması, uzaklardaki bir yerlerdeki içme suyu tesislerindeki temiz suyun, kilometrelerce borulardan, yol yol, cadde cadde, sokak sokak, ev ev geçip, tâ evinizdeki çeşmelere kadar kendiliğinden, tesadüfen, kimseler bu işi yapıp etmediği halde gelivermiş olmasından milyar kere milyar kere milyar daha akıl dışı bir şeydi. Fakat insanlar bir şeye inanmak istediklerinde, o şeyin ne kadar akıl dışı olduğunun pek de bir önemi kalmıyor.