TR EN

Dil Seçin

Ara

Yüzüne Ne Sürüyorsun?

Yumurtayı kırdığım zaman dibindeki akından yüzüme sürüyorum. O kadar vitamin boşa gitmesin diye.. Geçen sabah omlet yapacakken kabuğu atmadan önce yine sürüyordum ki, rahmetli babannem şivesiyle yine geldi aklıma: “Yüzünüze ne sürisiz de bembeyaz olii gıı?!” 

Kendisi esmerce olduğundan ten rengimiz olduğuna bir türlü inandıramazdık. Üstelik o zamanlar bronz olmak moda olduğundan, hatta beyaz tenden utanırdık neredeyse. Yaz boyu beyaz olmak sinir bozucuydu. Bir ara kuzenim solaryum kremini yeni çıktığında almış; geceden sürüyorsun sabah bronz yüz oluyor. Epey kullanmıştık…

19 yaşlarımda günlerden bir gün aynada yine kendime baktığımda, nasıl bir bakma idiyse; farklı bir şey görmüştüm. Yüzüm aynıydı da, bronzlatıcı vs sürmediğim halde yer yer karartılar. Tarifi olmayan bir çirkinlik, bir karanlık çökmüştü sanki… Hiçbir makyajın gizleyemeyeceği bir gölge.. Güneşin ışıtmaya eli yetişmediği bir siyahlık...

Ne zaman ki namaza başladım, ay gibi parladı o yüz… Ten renginden çok öte; yüz güzelliğinden çok başka bir manevi güzellik yansıması… Yani Nur...
İmanın nuru kalpte gizlidir, bu âlemde görünmez. Abdest ve namazın nuru müminin yüzünde derecesine göre parlar. Alınlarında secde izi vardır, ayetini doğrular o yüzler...

Ve anlarsın ki; güzellik, yüzünün şeklinde ve hatlarında değil; nuranî olup olmayışında... 

Yüzünüze abdest ve secde sürün!.. Güzelleşin...

“İnsanlar karanlığı nurdan daha çok sevdiler, çünkü işleri kötüydü.” “Çünkü her kötülük işleyen, nurdan nefret eder ve işleri ayıplanmasın diye nura gelmez.” “Ama gerçeği uygulayan kişi yaptıklarını, Tanrıya dayanarak yaptığını göstermek için ışığa gelir.” (Yuhanna, III, 19-21)

“Bazan kişi gözündeki hastalık sebebiyle güneşin ışığını yadırgar; ağız da hastalığından dolayı suyun tadını inkâr eder.” (Busayrî)