TR EN

Dil Seçin

Ara

İtidal

İtidal

“Dinde de aşırılık olur.” diyen arkadaşın haklı. İki türü vardır bunun. Ya ifrat, ya tefrit. İfrat artı aşırılık manasında, olması gerekenden fazlalık biçiminde sınırı aşma, pek ileri gitme. Tefrit, eksi aşırılık, olması gerekenin azı.

Olması gerekene “vasat” denir. Vasat ile vasatiyi karıştırma. Vasati “ortalama” anlamına gelir. Vasat ise, olması gereken, ne eksik ne fazla, normal demektir.

Diyelim ki yemek pişiriyorsun. Tuz miktarını iyi ayarlaman gerek. Bir kaşık atman gerekirken yarım kaşık atarsan tefrit olur, o yemekte tat arama. Fazlası göz çıkarmaz deyip iki kaşık atarsan bu kez de ifrat olur, yine tadı kaçar yemeğin. Vasatı bir kaşıktır, sen de bir kaşık atacaksın.

Din, her konuda vasatı ister. Bunun adı ‘müstakim sırat’tır, dosdoğru yoldur. Fatiha suresi okuyor, her gün defalarca vasatı istiyoruz Rabbimizden. Sabah namazının farzı iki rekattır, sen kalkar da üç kılarsan ifrat etmiş olursun.

Ahlakta da vardır bu ölçü. İnsanda üç temel kuvvet bulunur: Şehvet, öfke ve akıl kuvvetleri. Faydalı olanı elde etmek için şehvet, zararlı olanı def etmek için gazap, iyi ile kötüyü, faydalı ile zararlıyı ayırmak için akıl kuvvetleri verilmiş.

Fakat bunlara yaradılış bakımından bir sınır konmamış. Bu sınırı Allah koymuş, bize vahiy yoluyla bildirmiş. Üçünün de üçer mertebesi var.

Şehveti ele alalım. İfratı ‘fücur’dur yani helal sınırlarını aşmak, onun bunun namusuna sataşmak, harama girmek.

Tefriti ‘humud’dur yani şehveti az ya da hiç yok, sönük, cılız, kendi helaline bile yetmiyor.

Vasatı, iffettir ki, helal olana yetiyor, o da onunla yetiniyor, başkasının sınırını aşmıyor, harama girmiyor.

Şehvetin dereceleri yemek, içmek, konuşmak, uyumak meselelerinde de geçerlidir.

Gazap ya da öfke kuvvetinin tefrit biçimi ‘cebanet’tir, korkaklıktır. Böyle biri korkulmayan şeylerden bile korkar.

İfrat biçimi ‘tehevvür’dür. Kişinin maddi ya da manevi hiçbir şeyden korkusu yoktur. Kendini boş yere tehlikeye atar, zarar görür. Nice zalimler bunların arasından çıkar.

Vasatı ‘şecaat’tir ki, inandığı değerler için gerekirse canını feda eder, kendini ilgilendirmeyen şeylere karışmaz.

Gelelim akıl kuvvetine. Tefriti ‘gabavet’tir, anlayışın kıt oluşudur, böyle birinin hiçbir şeyden haberi olmaz. Var oluş sebebinden bile.

İfratı ‘cerbeze’dir. Hakkı batıl, batılı hak gösterecek kertede aldatıcı bir zekaya sahip olmaktır. Bu, daha zeki olmak demek değildir. Zekanın yanlış kullanımıdır. Mesela şeytanın vazifesini deruhte eden düşünürler, yazarlar, sanatçılar böyledir.

Vasat mertebesi ‘hikmet’tir, hakkı hak bilir uyar, yalanı yalan bilir ondan uzak durur. Peygamberler, veliler, salihler bu kısma girerler.

İslam bizden her alanda vasatı, itidali, adaleti istiyor, ifrattan, tefritten sakındırıyor. Mutedil olun diyor.

Mutedil olmak dengeyi gözetmektir, hareketlerinde adalet üzere bulunmaktır, ne artı ne de eksi aşırılığa düşmemektir, vasat üzere yaşamak, istikamet üzere yürümektir.

Yaşanmış bazı misaller konumuza ışık tutabilir. Peygamberimizin arkadaşlarından biri anlatıyor:

Ben Kuranı Kerimi her gece baştan sona okurdum. Hazreti Peygamber bunu işitmiş. Bana “Böyle mi yapıyorsun?” sordu.

“Evet.” dedim.

“Baştan sona ayda bir oku.” dedi.

Yine aynı sahabe anlatıyor:

Peygamberimiz bana “Sen her gün oruç tutuyor, gecelerini de namazla geçiriyormuşsun, öyle mi?” diye sordu.

“Evet.” dedim.

“Böyle yaparsan hem gözün, hem de ruhun bitkin düşer, yorulur. Her ayın üç gününü oruçlu geçir, tüm seneye bedeldir.” buyurdu.

O şefkatli Peygamberin şu sözü de ne kadar güzeldir:

“Ey insanlar! Amellerden gücünüz yettiği kadarını alın! Siz bıkıp usanmadıkça Allah da bıkmaz. Allah’ın en çok sevdiği amel, az da olsa devamlı olanıdır.”

İşte başka bir sözü daha:

“Şüphesiz, bu din kolaydır. Kim güçleştirmeye kalkışırsa, ona yenik düşer.”

Örnekleri şu hadisle noktalayayım:

“İşlerin en hayırlısı mutedil olanıdır.”

Ölçü belli oldu sanırım. Peygamberin koyduğu sınırlardan fazlası aşırılıktır, daha iyi dindarlık değildir.

Allah kolaylık emreder, zorluk istemez. Onu biz zorlaştırırsak, sonunda altından kalkılamaz bir hale gelir. Altında kalıp ezilen de biz oluruz.