TR EN

Dil Seçin

Ara

Çanta Vagonu

Öğrencilerime “yolcu kimdir?” diye sordum. Aldığım cevaplar ilginç.

 

Öğrencilerime “yolcu kimdir?” diye sordum. Aldığım cevaplar ilginç; acaba her insanın yolcu tanımı başka mıdır? Bu defa sorumu değiştirdim. “Bir kişinin yola çıktığını nasıl anlarsınız?” Cevaplar neredeyse aynı: “Yanında çantası vardır.” Evet, yolcunun yanında çantası vardır; küçük bir çanta, ya da kocaman bir valiz. Aceleyle bazen de büyük bir özenle hazırlanır. Öğrencilerime bir soru daha sordum: “Çantanın büyüklüğü neye bağlıdır?” Hep bir ağızdan: “Gittiği yerde kalacağı süreye” dediler. Öylesine başlayan sorulu cevaplı konuşma yerini derin bir sessizliğe bıraktı.

“Bugün size son sorum şu olacak” diyerek sessizliği bozdum: “Trene ilk bindiğimiz ara vagon biraz daha büyük olsa ve orada çantaların konulabileceği raflar bulunsa ve o raflara çantalarınızı bırakıp diğer bir vagonda seyahatinize devam etseniz; hayal edin” dedim. Sonra da ekledim: “Ne dersiniz; bizim trenlerimiz öyle olsun mu?” Bu defa öğrencilerimde cevap yok!.. Anlaşılan vermek istedikleri cevapla verecekleri cevap tutmuyordu. Birisi dayanamadı sordu: “Öyle trenleri olan yerler mi var?” “Evet, var” dedim. Cevabıma espiriyle karşılık verdi: “Herhalde dünyanın öbür ucundadır.” Ben de: “Evet, dünyanın öbür ucunda var” dedim. Çocuklar haklı olarak şaşırdılar. Elbette ki şaşıracaklar. Biz onları o endişelerle büyütmedik mi? Üstelik bu tür endişeleri anonslarla da her yere yaymadık mı?

Neredeyse bir gün süren yolculuğum devam ediyor. Kendi ülkemdeyim, kendi ülkemin trenindeyim. Koltuğa daha bir güven içersinde oturuyorum. “Çantalarınıza dikkat edin!” anonsuyla irkiliyorum. Kursağımda kalan bir güven hissi! Daha dün çantamı, hem de dünyanın öbür ucunda, ara vagondaki raflara koymuştum. Kim bilir kaç kişi benimkinin yanına çantasını koydu ve aldı. Karışmadılar, kaybolmadılar. Şimdi kendi ülkemde, canım ülkemde, neler duyuyorum. Her duyduğum anons ile valizime daha sıkı sarıldığımı fark ediyorum.

Bir zamanlar benim ülkemde dükkânların kapıları ardına kadar açık bırakılırmış. Çantanızı yol kenarına bıraksanız günlerce orada kalırmış. Gelen yabancılar buna şaşırırmış; burada insanlar asker mi olmuşlar diye sorarlarmış. Bizim ülkemizin yabancısı oldukları hemen fark edilirmiş ve onlara bu ahalinin Allah’a asker olduğu anlatılırmış.

Her şeye rağmen tren yolculuğunu özledim. Sabah trenine yetişmek için acelem var. Bileti aldığımda yolculuğun büyüsüne kapıldığımı hissediyorum. Yolcuların ve çantalarının telaşı biraz sonra biter diyerek yürüyorum. Bugün bizim tren çok bereketli, yolcu çok, valizler büyük. Anlaşılan bir kafile bir yere gönderiliyor. Benim bineceğim vagon şimdiden dolmuş, güçlükle ara vagona çıkabiliyorum. İçeriye yürümek mümkün değil. Her yer çanta. Bu işte bir gariplik olmalı, diğer vagon boştu diyerek söyleniyorum. Derken, görevli beliriyor. Bazı yolcuların yanlış vagona bindiğini söylüyor. Anlaşılan kafile başkanı hata yapmış. Görevli, “Hızlı trene yetişecek yolcular var, tren vaktinde hareket etmeli” diye uyarıyor. Bulunan çare tam da benim istediğim gibi; yanlış binen yolcular çantalarını olduğu yerde bırakacaklar ve hızla diğer vagona geçecekler. Öyle de oldu.

Evet, bizim trenimiz vaktinde kalktı. Yolculuk bittiğinde kaybolan çanta da yoktu. Şu garip anonsları hemen kaldıralım diyorum. Daha fazla incitmeyelim o mübarek ecdadımızı, gelecek neslimizi de...