TR EN

Dil Seçin

Ara

Çayı, Kışta Gelen Adamın Çaydanlığından İçmek

Bize sıradan gibi görünen çay alışkanlığımız, bir başkasının gözünde harika bir iletişim aracı; sevginin, birlikte yaşama iradesinin ve hepsinden de önemlisi paylaşma duygusunun en canlı örneği.

 

Amerikalı yazar Katharine Branning “Evet Bir Bardak Daha Çay İstiyorum” isimli kitabını tanıttı [1]. Branning, çay içmenin kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olduğunu, hatta bunu Türkiye’nin sembolü olarak gördüğünü belirtiyor. “Diyaloga açık bir toplum, iletişimi çay içme ile şekillenmiş ve olumlu olarak neleri varsa bu eksene yerleşmiş” diyerek ilginç bir tespitte bulunuyor. “Çay asla yalnız içilmez, çabuk da içilmez, gerektiği kadar uzatılır” diyerek konuyu bir başka yönüyle ortaya koyuyor. Yazarın en dikkat çekici söylemi, “Ben çayın sıcaklığında Türk insanın sıcaklığını buldum” demesi.

Bize sıradan gibi görünen çay alışkanlığımız, bir başkasının gözünde harika bir iletişim aracı; sevginin, birlikte yaşama iradesinin ve hepsinden de önemlisi paylaşma duygusunun en canlı örneği. Yazarın tespitlerini bir dostumla paylaştım. Bizde daha fazlası var diyerek düşüncelerimi de aktardım. Can kulağı ile dinleyen bir dostunuz varsa konuştukça konuşursunuz. Ve çay bardağı da benimki gibi elinizde öylece kalakalır…

Derken dostum sözü alarak; “gel seninle yıllar öncesine gidelim” dedi. “Hani ‘Ne yapayım, acele ettim, kışta geldim; sizler cennetâsâ bir baharda geleceksiniz [2]’ diyen birisi vardı. Bilir misin; kışın ayazında çaydanlığının sıcaklığında ısındı ve koca bir milleti de ısıttı. Şimdi o sıcaklık kıtaları aştı, oralardan gelen sesler onun sesidir. Çayını, kışta gelen adamının çaydanlığından iç. O zaman geleceği daha iyi kavrayacaksın…”

‘Batılılaşalım’ diyenlere karşı, ‘kendimiz olalım’ diyenler için eziyetlerin, hapislerin, sürgünlerin başladığı yıllardı. Barla… Issız bir ada… Karayolu ulaşımı bile yok… Halk eğitimsiz ve fakir. Yelkenli bir sandalla götürüyorlar asrın mütefekkirini. Heybesi, hasırdan örülmüş küçük bir de sepeti vardı. Sepete ne koyduğunu merak ederseniz; çaydanlık ve birkaç çay bardağı… Yangından ilk kurtarılacak eşyadır diye üzerine yazarız ya, işte öyle olmuş, çaydanlığa sıkı sıkı sarılmış. Bizim olan ne varsa hepsini onun içerisine koymuş sanki, bizlere, bu günlere getiriyor. Çaydanlığın ne anlama geldiğini bir bilselerdi! Herhalde onu Barla’ya sürdüklerinde, sepetini ise başka bir yere gönderirlerdi.

Kaynayan çaydanlık etrafında kimler toplanmadı ki… Yaşlılar, yetişkinler, çocuklar... O ıssız adada kim varsa geldi. Bu sıcaklığı kediler de duydu, kuşlar da duydu, karıncalar da…

O çaydanlığın etrafında neler konuşulmadı ki… Gel onları orada dinleyelim… “Nereden geldik, nereye gidiyoruz? Kâinatın sahibi bizden ne istiyor? Burada işimiz nedir?” gibi acip suallere cevap aranıyor. Kâinat-insan ilişkileri masaya yatırılmış. Adalet, iktisat, nezafet konuşuluyor. Her vesile ile asayişin önemi vurgulanıyor.

Dün konuşulanlara bugün çok daha muhtacız. Belki yarın bugünden de fazla muhtaç olacağız. Uzaklardan gelen sesler işte bunun habercisi.

 

 

Kaynaklar:

1. http://www.youtube.com/watch?v=EHRiMWs00jw

2. Bediüzzaman Said Nursî, Münazarat, Sayfa 48