TR EN

Dil Seçin

Ara

Nisan 2010

post-title

Nisan 2010, 400

Sene 1976, mevsim sonbahar…

Küçük bir şehrin orta yerinde, bir pasaj içinde, bir avuç genç, inandıkları ama bilmedikleri zorlu bir mücadelenin içerisine girdiler. Bir dergi çıkaracaklardı.. Yeryüzünü çiçeklerle donatacaklardı. İnandıkları fikirleri; o derginin sayfaları arasında paylaşacaklardı. Kendilerine inanan, kendi gibi sevdalılarla beraber. Kolay bir iş değildi.

Evet, bundan tam 34 sene önce bir ağaç büyüyordu Adapazarı’nda. O zaman bir tutam maydanoz kadar ya vardı, ya yoktu; cılızdı Zafer. Dört delikanlı oturmuş, bir gün onun ağaç olacağının hayalini kuruyorlardı. Ve ilk sayısının 16 sayfalık yapraklarını, “Bismillah” deyip çevirdiler.. Her ay sevgiyle bu küçücük fidana su verdiler. Birler bin oldu, on bin oldu, fidan göğerdi, yeşillendi ve meyve vermeye başladı artık. Dar geliyordu elbisesi, büyüdü. Sayfaları genişledi, renklendi. Başlangıçta karar verdikleri dört maddeden hiç taviz vermediler; ne şimdi, ne de o zaman. Ve yürüdüler arkalarına bakmadan. Güneşi önlerine aldılar, gölgelerini geride bıraktılar.

Bu gençlerden biri de bizdik. “Sabır ile koruk, helva olurmuş” derler ya, oldu çok şükür… Sabır ile koruk, helva olduğu gibi, denizler bile bal çanağı kesilirmiş. Sabır ile neler olurmuş, neler... Gördük, çok şükür.

Kaderin çizdiği yolda yürüdü dört genç. Ardından binler, on binler geldi. Sevenler, bağrına basanlar, onu candan bilen dostların eline ulaştı Zafer Dergisi.

35 yılın sonunda geriye dönüp baktığımızda ata yadigârı ulu çınarlar gibi sabırla serpilip duruyor Zafer. Sadece sabır mı? Elbette değil. Sabır, iman ve severek yapılan işler, ne kadar da bereketli olurmuş meğer. Zorla güzellik olmuyor, sevmeden yapılan işten hiç kimseye yarar gelmiyor.

Bak Allah’ın hikmetine ki, hiç kimsenin bilmediği bir sahada bizler at koşturmaya çalışmışız meğer. Gel de şaşma şu Allah’ın işine… Yarın ne olacak diye endişelenmek senin neyine? Bir şeye azmettin mi Allah’a dayan, çık yola, sarıl ipine…

Sevgili okuyucu; Zafer’in 400. sayısını elinde tutuyorsun. Bu fakir 1. sayısını da, 100. sayısını da, 200. ve 300. sayısını da elinde tutmuştu. Rabbim nasip etti, şimdi 400. sayısı da elinde. 500. sayısını görebilir miyim, bilmiyorum. Ancak sizler inşallah göreceksiniz, çocuklarınız, torunlarınız da görecek inşallah… Ümidimiz bu.

Allah’a giden yolda hoş bir yolculuktur Zafer yolculuğu. Bazı dergilere ağabeylik de yapmıştır ve kardeşlik de Zafer. Bu da ayrı bir sevinç kaynağıdır onun için. Bir çığır açmıştır sessiz sedasız baharda süslenen erik ağaçları gibi görevini yapmaya çalışmıştır Zafer.

“İmkân bu kadar, dert büyük, yol uzun” demedik. Her dem ve her dönem inayet-i ilahiyeden hiç mahrum kalmadık. Ayna tuttuk yüzümüze. Özümüzü gösterdik yüzünüze. “Bizden bu kadar” demedik, zorlu dönemeçlerde pes etmedik. “Allah var” dedik. “Bilmemek ayıp değil, öğrenmemek ayıptır” bildik. “Bir adam köprü kurar, bin adam geçer” diye düşündük, bilgiye giden yolda köprüler kurduk. En uzun yolculuklara bile tek bir adımla başlanırmış. O bir adımı atmaktan geri durmadık. Okuduk, düşündük, yazdık… Yazan o mübarek kalemlerle, yol gösteren dillerle, gönüllerle ve dualarla beraber büyüdük. Hani bazı anneler çocukları için derler ya: “Evladımızla beraber büyüdük” diye, biz de öyle… Zafer’le beraber büyüdük. O bizim gözbebeğimiz oldu. Allah’tan bize emanetti. O emanet, şimdi size emanet.

Çok şükür… 400. sayıyı görebilme bahtiyarlığına eren kardeşlerimize, okuyucularımıza, emeği geçen bütün kalem erbabına binler teşekkür ediyoruz.

Evet, değirmen nereden bilsin dönüşün hikmetini? Bir taneyi ezer durur, öğütür, un eder. Yıllar ne bilsin bir hikmet tanesini Zafer için öğüttüğünü?

Heyecanımızı yitirmedik; hiçbir sayıda hem de. Engeller çıktığında karşımıza, takılıp kalmadık. Onları kanatlandırıp uçuracak fırsatlar olarak gördük. Her sayıda en güzeli, en iyiyi ortaya koymaya çalıştık. Sınırlı imkânlarla, an geldi, sınırsızın kapılarını zorladık. Şükür, 400. sayıya geldiği için hamd Rabbimize.

Bilimin önündeki sahte maskeleri, putları devirdik bir bir. Zulmün, adaletsizliğin karşısına dikildik. Hakkı tuttuk, hakkı söyledik. Gök ağlamayınca yer gülmez, bildik. Gözyaşlarımız göğe yağan yağmurlar oldu ve 400. sayıyla beraber gönüllerimizde bir gökkuşağı oluştu. “Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur” derler. Biz de 400. sayıya nice zorluklarla beraber kavuştuk, nice sizin gibi seçkin dostlarla beraber kavuştuk.

Unutamadığımız dostlarla beraber olduk.. En başta rahmetli Dr. Haluk Nurbaki Hocamız, Nail Papatya Hocamız, Ali Gürbüz, Lütfi Göker ağabeyimiz, Prof. Dr. Yılmaz Muslu, Prof. Dr. Münip Yeğin, Prof. Dr. İbrahim Canan Hocalarımız… Hiçbirini unutmadık. Ders ve sohbetlerimizde hatıralarını ve hizmetlerini dualarla yâd ediyoruz her birinin. Sabri Bakoğlu amcamız, bize kucak açan matbaacımız. Nice sayısız kahramanlıklar var, nice fedakârlıklar var. Adlarını, isimlerini tek tek anarak, gölge düşürmeyelim ihlâslı katkılarına. Rabbimizle onların arasında kalsın.

Bir davayı yürüten, ona olan muhabbettir, ona olan samimiyettir, biliyoruz. Ve siz bu noktada ne kadar güzel dostlarsınız, ne vefakâr okuyucularsınız. Allah sizden razı olsun.

Yazıdan geçtik, kültürden, sanattan, bilimden, ekonomiden, her sahadan kalem erbabı yetişti, Zafer bahçesinde rengârenk çiçekler açıldı. Rüzgârı arkamıza aldık, duaları da… Yola koyulduk. Biz de gençtik. Bıktırmadan, yıldırmadan, sanatını, kâinatı anlatarak Allah’ı sevdirmeye çalıştık. Azmettik, cezmettik, bu yolda dere tepe düz gittik, 400 sayıya ulaştık.

İyi ki de ismini Zafer koymuşuz; adıyla, sanıyla Zafer oldu bugün. İsimler gerçi ezelden takdir edilirmiş. İnsan taşıdığı isme uygun yaşarmış. Zafer’in her sayısı gerçek bir zafer sayısı oldu…

Diliyoruz, Rabbim nice güzellikleri beraber yaşamayı nasip etsin. Sayfaların arasındaki seyahate haydi, beraber çıkalım şimdi. Bekletmeyelim yazarları daha fazla. Buyrun efendim, 400. sayının güzellikleriyle, çiçekleriyle buluşmaya…

Güzel bir dua var, paylaşmak istiyorum bu duayı sizinle:

“Allah’ım, sen bize o kadar çok şey verdin. Merhamet et de, bir şey daha himmet et bize: Sana şükretmesini bilen bir kalp nasip et…”

Efendim, bir mektubun güzel olup olmadığı şöyle anlaşılırmış: Mektup okunurken onu okuyanın konuştuğu duyulursa, mektubun güzel olduğu muhakkakmış. Öyle diyorlar, bir hakikati olsa gerek. Biz Zafer’in her sayısının her yazısını size gönlümüzden bir mektup bildik. 58 sayfalık bir dergi değil, onlarca gönül mektubu gönderdik size her ay. Samimiyetimizin sesi inşaallah kalbinize ulaşır.

Sevgili okuyucularımız; 400. sayımızla yeni dostlarımızın aramıza katılmasını sizler de istersiniz değil mi? Bu sayıyı bir fırsat olarak görürsünüz, inşallah. Yeni abonelerle, yeni okuyuculara ulaştırırsınız Zaferimizi… Çünkü bu hepimizin Zafer’i.

Dergideki Yazılar